Makaleler

Bir ulus devlet şovenizmi: “Musul ve Kerkük bizimdi”! Hayır değildi!

AKP/TC açısından Suriye’deki paylaşım savaşının yaktığı ampullerden biri Musul sorunuydu. Şovenist zihniyetten hiç çıkmayan emperyalizmle pazarlık malzemesi olarak kullanılan bu “sorun” Ortadoğu’daki gelişmelere paralel temcit pilavı gibi sürekli ısıtılıyor. Son olarak katliamcı DAİŞ’e karşı yapılan Musul operasyonuyla şovenist milliyetçi yaklaşım zirve yaptı. “Musul Kerkük bizimdir” nidalarının bu derece yükselmesi ekonomik-politik çıkar hesaplarının dışında, bununla bütünleşen, iç içe geçen ve tarihsel boyutu olan şovenist milliyetçi tahayyülün tekrar hortlatılmasındandır.

1918 yılına kadar, siyasi tarihte Musul sorunu diye bir sorun yoktur. Mondros Ateşkes Anlaşması’ndan (Ekim 1918) sonra İngiliz emperyalizminin Musul’u işgal etmesi sorunun başlangıcı olmuştur. Musul, İngiliz emperyalizmi için hem petrol yatakları hem de Hindistan sömürgesine giden yolun üzerinde olması açısından jeo-politik bir önem taşıyordu. Bunun dışında Fransızları dengelemek, Sovyetler’in güneye inmesini engellemek açısından da Musul, tampon bölge olarak stratejik bir noktaydı. Dolayısıyla Osmanlı gibi bir “Hasta Adam”a bırakılamayacak kadar değerliydi.

Kasım 1922’de başlayan Lozan Konferansı’nda gündem maddesi olarak ele alınan Musul Sorunu dönemin Ankara hükümeti ile İngiliz emperyalizm arasında, birincisinin ırkçı-şoven, ikincisinin emperyalist çıkarlarının çatıştığı arenaya dönüştü. Masa başında süren paylaşım dalaşında, bugün de olduğu gibi, halkı temsil etmeyenler halklar adına karar veriyordu. Konferans boyunca Ankara hükümetinin savunduğu tezler ırkçı-şoven ve milliyetçiliğe dayanıyordu. Etnik köken olarak Kürtler de Türk sayılıyor ve nüfusun Türk olduğu iddia ediliyordu. 11. yüzyıldan itibaren Musul’un Türk hakimiyetinde olduğu iddiasıyla tarihsel bağ kuruluyordu. Bu iki argüman yaklaşık bir asırdır devam eden her fırsatta hortlatılan Musul sorununda ırkçı-şoven zihniyetin de temel argümanı oldu. İsmet İnönü Lozan’da 312. madde uyarınca sorunun Milletler Cemiyeti’ne bırakılması kararına meclisten itirazlar yükselirken M. Kemal “Musul’u vermemekte ısrar edersek muharebeye dahil oluruz” (Oran, 2014, 262) diyerek kararı savunmakla kalmamış Musul sorunundaki tavrı da belirlemiştir. M. Kemal’in bu tavrının esası İngiliz emperyalizmi ile savaşı göze almamakla sınırlı değildir. Musul’un işgalinden Lozan’a, oradan esas hedef Kürtleri TC’nin kuruluşuna giden süreçte yanında tutmaktır. Bu süreçte Musul’u elde tutma “çabası” sergilenmiştir. 1921 Koçgiri İsyanı ve 1922 Süleymaniye ve Revanduz’daki Şeyh Mahmut Berzenci İsyanı ile Kürtlerin kendi taleplerini dile getirmesi bu çabanın altı boş bir çaba olmadığını gösterdi. M. Kemal “İngilizlerden Musul’daki Kürtlere kültürel özerklik dışında bir hak vermeyecekleri garantisi alınca, büyük Kürt nüfusu ile ileride Türk ulus-devletine sorun çıkarmaması muhtemel Musul’u dışarıda bırakıverdi.” (Hür, 2016, 348) Bu yaklaşım Lozan’dan 1926’ya kadar süren Musul müzakerelerinde TC devletinin temel yaklaşımı oldu. Amaç Musul’u elde tutmak değil, elden giderken hiç değilse bir şeyler koparmaktır. “Türk hükümeti küçük bir şartla 25 yıl süre ile yüzde 10 pay almayı [Irak petrollerinin lisans hakkı olarak –ÖG] kabul etmeye hazırdı. Sadece söz konusu payın bir yıl içinde 500 bin Paund’a çevirme hakkını saklı tutmak istiyordu.” (age, 348) Mesele böylece kapanmış olur. İngiliz emperyalizminin 1920’de İstanbul’u işgal ettiğinde toplanan son Osmanlı Meclis-i Mebusan’da misak-ı Milli Beyannamesi çıkarıp Misak-ı Milli için “Vallahi” diye yemin edenlerin Musul özgülünde “vatan” aşkını göstermesi açısından bu durum ayrıca not edilmelidir.

Şeyh Sait isyanı ve bir Kürt devletinin kurulmasını tehlike olarak görüp Musul’u İngiliz emperyalizmine bırakan TC devletinin ırkçı-şoven zihniyeti, emperyalist çıkar dalaşlarının bir ürünü olarak ortaya çıkan her sorunda “Musul Sorunu”nu da gündeme taşıdı. Fırsattan istifade politikası izleyen TC devletinin bugüne dek eli hep boş kaldı. 1991 Körfez savaşında cumhurbaşkanı olan Turgut Özal Irak’ın kuzeyinde ikinci bir cephe açılmasını istemesinin ardında yine “Musul sorunu “ vardı. İkinci cephenin açılmasıyla TC Irak’ı işgal edecek hem PKK’yi bitirecek hem de Musul ve Kerkük’ü topraklarına katacaktı. Körfez Savaşı’nın ırkçı-şoven zihniyette yarattığı bu hülya, emperyalist çıkarlara çarparak tuzla buz oldu.

Ve bugün… Suriye’deki paylaşım savaşıyla tüm dengelerin altüst olduğu, Lozan Anlaşması’nda çizilen sınırların yeniden gündeme geldiği, Suriye ve Irak’ın bölünebileceğinin tartışıldığı bu süreç, TC devletinin ırkçı-şoven hissiyatının kabardığı süreçtir de. “Musul bizimdir” nakaratıyla tekrar gündeme getirilen Musul sorununda TC devletinin esas hedefi 90 yıl önce M. Kemal’in esas hedefiyle aynıdır. Kürtlerin Ortadoğu’da stratejik önem kazanması, politik bir güç olarak kendini göstermesi, Suriye Kürdistanı’nda Rojava Devrimi’ni başlatması, TC devletinde bir Kürt devleti kurulacak korkusuna neden oldu. ABD ve Rus emperyalizminin Kürtlerle teması yardım ve destekleri var olan korkuyu daha da depreştirdi. Kürt devletinin kurulmasını engellemek adına Lozan’da İsmet İnönü’nün Musul iddialarının öz olarak aynısına sarılan TC devleti “Musul bizimdir” nakaratını şovenist milliyetçi nidalarla tekrar ediyor. Ortadoğu’da devam eden paylaşım dalaşından koparabildiği kadar pay koparmanın dolayısıyla dalaşa müdahil olabilmenin bir aracı olarak da Musul Sorunu kullanılmaktadır. Sorunun ortaya çıkışından bugüne Musul her daim ırkçı-şovenist zihniyetin Ortadoğu pastasından pay koparabilmenin bir aracı olagelmiştir.

Paylaşım savaşlarında olduğu gibi Ortadoğu’da ezilen haklar açısından pek bir anlam ifade etmeyen uluslararası hukuk dahi işlevsiz hale geldi. Ezilen halklar adına masa başlarında kararlar alınırken, yine ezilen hakların başına bombalar, füzeler, kimyasal gazlar yağdırılıyor. Bölgede savaşan emperyalizmler işbirlikçi devletler ve çeteler, ezilen halkları hiçe sayarak “orası bizim” “burası bizim” deme cesaretini gösterebiliyorlar. Musul özgülünde Ortadoğu’nun her bir parçası ezilen halkları katleden, sömüren, sürgün eden hakim sınıfların ve çetelerinin değildir. Ortadoğu’nun her bir parçası tarihiyle, kültürel dokusuyla kadim hakların, ezilen halklarındır. Hiçbir güç bu nesnel gerçekliği değiştiremeyecektir. Musul TC devletinin değil, Musul halkınındır.

Daha fazla göster

İlgili Makaleler

Başa dön tuşu