Kürt halkı başta olmak üzere ezilen her kesime yönelik saldırılar doruğa ulaşırken mevcut devlet kurumları tarafından HDP hedef alınmaya devam ediyor. Yapılan saldırılar sonucunda halkın seçtikleri gözaltına alınıyor, tutuklanıyor, yerlerine kayyum atanıyor.
Geride bıraktığımız haftada Wan ve Mêrdîn Büyükşehir Belediyesi ile Dersim ve Sêrt Belediyelerine yönelik kayyum saldırıları ile 30 Mart 2014 yerel seçimlerinden kazanılan 102 belediye ve daha sonra DBP’ye geçen 4 belediye ile sayısı 106’ya çıkan DBP’li belediyeden 33’üne kayyum atandı. Kayyum atanan belediyelerin eşbaşkanlarının birçoğu ise tutuklandı; böylece Kürt illerini adeta “Kayyum Cumhuriyeti”ne dönüştürüldü.
Demokratik alanlar bir bir yok ediliyor
15 Temmuz 2016 tarihinde yapılmak istenen darbe girişiminin hemen sonrasında OHAL ve Kanun Hükmünde Kararnameler (KHK) ile tırmandırılan baskı ve saldırı furyası, ezilenlerin kan ve can bedeli ödeyerek kazandığı demokratik alanların bir bir yok edilmesi ile sürüyor. Devrimci, demokrat ve yurtsever basın kurumlarını kapatan, Amed Büyükşehir Belediyesi Eşbaşkanları Gültan Kışanak, Fırat Anlı ve çok sayıda belediye eşbaşkanı ile KJA (Özgür Kadın Kongresi) sözcüsü Ayla Akat Ata’yı tutuklayan devlet, bununla yetinmeyerek açık olarak tehdit ettiği HDP’yi hedef aldı. HDP Eş Genel Başkanları Figen Yüksekdağ ve Selahattin Demirtaş ile 8 HDP milletvekili tutuklanırken ayrıca DBP Eşbaşkanı Sabahat Tuncel de HDP’ye yönelik saldırılara karşı protesto eylemindeyken gözaltına alınarak tutuklandı.
Halkın iradesini tanımayanlar, diğer yandan da demokratik alanları bir bir yok etmeye girişti. Çok sayıda dernek İçişleri Bakanlığı tarafından kapatılırken erkek devletin, kadın politikaları üreten dernek ve kurumlara ayrı bir şekilde saldırdığını görmek mümkün. Kayyum atamalarıyla belediyelerdeki ilk hedefi kadın merkezleri olan erkek devlet, kadının siyasette özneleşmesinden duyduğu rahatsızlığı ise kadın milletvekilleri ve KJA sözcüsünü tutuklayarak ortaya koymuştur. Nitekim kapatılan dernekler içinde kadın çalışması yapan derneklerin sayısı da bunu doğrulamaktadır. Erkek anlayış sadece kadına değil, çocuklara da yöneliyor; nitekim Ensar Vakfı başta olmak üzere cinsel istismara karşı mücadele yürüten Gündem Çocuk Derneği’nin kapatılması bunun en somut örneğidir.
Saldırıların başını AKP çekiyor, peki ya diğerleri?
Bu saldırıların başını AKP çekerken, “perde arkası”nda kalanları unutmamak gerekiyor. Kendi aralarındaki iktidar kavgasına rağmen söz konusu ezilenler ve muhalif güçler olunca birlik ve bütünlüğünden ödün vermeyen egemen sınıflar, bu durumu aleni şekilde ortaya koymuşlardır. Kürt Ulusal Hareketi’ni hedef alan saldırılarda öne çıkan isim AKP olsa da MHP ve CHP’nin açık desteği ortadadır. Bu baskı ve saldırılar işbaşındaki AKP ile birlikte tüm düzen partileri; yasama, yürütme ve yargı kurumları ile beraber mevcut devletin bir bütün saldırısıdır. TC devletinin kuruluşundan beri Kürtleri hedef alan tahakküm ve saldırısının günümüzdeki icrasıdır.
Bu saldırı dalgasının esas amaçlarının başında, baskı, kitlesel katliamlar ve siyasi-kültürel soykırımı doruğa çıkarak Kürt halkını etkisiz hale getirmek vardır. TC devleti, 100 yıla yakın bir süreden beri ulusal zulüm ve baskı altında tuttuğu Kürt ulusunun bilinçlenmesine tahammül edemeyişini, Kürtlerin mücadelesini ve örgütlenmesini yok ederek, biat eden bir topluma dönüşmesini sağlamaya çalışarak ortaya koymaktadır. Yakılıp yıkılan şehirlerde TC’nin kolluk kuvvetleri tarafından duvarlara kazınan “Türksen övün, değilsen itaat et” sözleri bu durumun özetidir. Açıktır ki OHAL ile uygulamaya konan faşist KHK’lerle Kürtlerin hedef alınmasının nedeni budur.
İçten çatırdayan sistem…
Ancak biliyoruz ki Kürt ulusuna dönük bu saldırılar yeni değildir. İttihat ve Terakki Cemiyeti’nin devamını teşkil eden mevcut devlet, tekçi anlayışını günümüze taşırken “Türk-İslam Sentezi” ve “Şark Islahat Fermanı” doktrinleri ile Kürt ulusuna yönelik saldırılarını günümüze ulaştırdı. 1925’li-30’lu yıllarda Kürt isyanlarını katliamlarla bastıran devlet, aslında geleceğini kendi elleriyle örmüştür. Katliamların karşılığı, Kürt ulusunun devlete karşı örgütlenmesi ve mücadele geleneğini bugüne değin ulaştırması olmuştur.
2015 yılındaki 7 Haziran seçimlerinden HDP’nin yüzde 13.1 oy oranı ve 80 milletvekili ile çıkması devletin tekçi anlayışını sekteye uğratan yanıyla önemli noktada dururken bir yılı aşkın süredir devam eden saldırı konseptinin başlamasının faktörlerinden biri olduğu açıktır. Devletin kolluk kuvvetlerinin Kürtlerin yoğun yaşadığı Cizîr, Nisêbîn, Sûr, Farqin, Hezex, Silopiya, Derik, Gever, Şirnex, Mêrdîn gibi il ve ilçelere saldırıya geçmeleri ile devam eden süreç, Kürt ulusunun direnişi ile karşılaşırken 2016 yılı salt katliam değil, direnişin de yılı oldu.
Genlerinde olan faşizmi bu denli ortaya döken, kendi oluşturduğu yasaları dahi çiğneyen devletin bugünkü mevcut durumu kendi içindeki çatırdamaların göstergesidir. İçteki çatırdamalar, dışarıya daha fazla saldırı, katliam, baskı, sindirme politikaları ile yönlenirken devlet hakim sınıf temsilcilerinden AKP eliyle, kendi varlığını korumaya çalışmaktadır.
Devletin daha sağlam temele ulaşmasını engellemek için…
Sonuç olarak, bu saldırılar salt HDP’ye yönelik değildir. Kürt ulusu başta olmak üzere ezilen her kesime yönelen bu saldırılara karşı tüm devrimci, demokrat ve yurtsever kurumların, güçlerini birleştirmesi ve aynı minvalde mücadele verilmesi zorunluluktur. Bu zorunluluğun sebebi temeli sarsılan devletin daha sağlam temele ulaşmasını engellemek ve o temeli yıkmaktır!