Ortadoğu’da on yıllardır devam eden savaşlarda büyük bir insanlık dramı yaşandı. Hala da yaşanıyor. Yüz binlerce insan bu savaşlarda hayatını kaybederken, milyonlarca insan ise göç etmek zorunda kaldı. Tüm bunlara neden olan emperyalist güçlerdir. Zengin petrol rezervlerine sahip bu coğrafya, her zaman emperyalistlerin göz diktiği bir alan olmuştur. I. Emperyalist Paylaşım Savaşı sonrasında kurulan kukla devletlerle buraya hakim olan ve yöneten emperyalist güçler, uşaklarının kendilerine “kafa tutmaları” ya da efendi değiştirmeleri sonucu işgaller başlamış ve coğrafya sürekli savaşlara sahne olmuştur.
Yakın tarihe bir göz attığımızda bugün yaşanan işgal ve katliamları daha rahat anlayabiliriz. Saddam rejiminin efendisiyle ters düşmesi sonucu ABD, 2003 yılında Irak’ı işgal etti. İşgalle birlikte, sular bir türlü durulmadı. İşgale karşı çıkan az sayıda bir güç olsa da, ABD Irak’ta huzur bulamadı. Obama’nın iş başına gelmesiyle birlikte, askeri gücünü Irak’tan çeken ABD, kukla hükümetler vasıtasıyla Irak’ı yönetmeye devam etti.
Arap Baharı ile dengelerin iyice değiştiği bu coğrafyada, ABD’nin Büyük Ortadoğu Projesi’nin önünü kesmek ve ABD’nin hem Ortadoğu’ya hem de Kuzey Afrika’ya tek başına hakim olmasının önüne geçmek için Fransa Libya’ya saldırıp Kaddafi’yi alaşağı ederken, Suriye’de ise iş savaşla Esad’ın devrilerek Suriye’nin ABD’nin denetiminde geçmesi planı yapılırken, savaşın uzun sürmesi ve devreye Rusya’nın girmesiyle dengeler değişti. Rusya’nın Ortadoğu’da önemli bir güç haline gelmesiyle birlikte, bu durum, diğer emperyalist güçleri yeni tedbirler almaya, hamle yapmaya itmiştir. Yaşanan iç savaşlar ve yeni işgaller, aynı zamanda emperyalistler arası rekabetin de bu alanlara yansımasını birlikte getirmiştir. Suriye’de bu açık olarak görülmektedir. Aynı durumun Irak’ta da yaşanması ihtimali oldukça güçlüdür.
Musul operasyonu bunun somut bir tezahürü olarak yaşanmaktadır. 2014 yılında IŞİD Musul’a girmiş ve burayı Irak ordusundan almıştı. IŞİD’in tamamen Musul’a hakim olması ve burada kendi iktidarını kurmasına ses çıkartmayanlar neden şimdi birdenbire Musul’un IŞİD’ten temizlenmesini savunuyorlar? Bu sorunun cevabı ABD’nin yeniden tüm Irak’a hakim olması ve olası bir Rusya hamlesinin önüne geçmek içindir. Emperyalistlerin burada yaşayan çeşitli halk topluluklarını IŞİD’ten kurtarma diye bir dertleri yoktur. Eğer böyle bir dertleri olsa, Musul’da koridor açarak IŞİD çetelerinin Rakka’ya geçmelerine müsaade etmezlerdi.
Musul büyük bir petrol rezervine sahip olmasının yanı sıra, aynı zamanda bir ticaret şehridir de. Musul’un bu özelliğinin yanında burada birçok ulus ve dini etkinliğe mensup topluluklar da yaşamaktadır. Bu bakımdan renkli bir mozaiğe de sahiptir.
Bir Kürt şehri olan Musul, 1916 yılına kadar Osmanlı’nın işgali altında kaldı. 1. Emperyalist Paylaşım Savaşı daha bitmeden bu bölgeyi işgal eden emperyalistler 1916 yılında Sykes-Picot Antlaşması olarak tarihe geçen bir paylaşımla birlikte, Kürdistan parçalanarak bölüşüldü. Bu emperyalist paylaşımla birlikte, Musul önce Fransızlara bırakıldı. Böylece Ortadoğu’da Osmanlı hakimiyeti de sona ermiş oldu. 1920 yılında San Remo anlaşmasıyla Fransa, Musul’u İngiltere’nin denetimine bıraktı. Mondros Mütarekesi, itilaf devletlerine ‘’güvenlikleri gereği’’ istedikleri yeri işgal etme “hakkı” tanıyordu. Buna dayanan İngiltere 1918 yılında burayı askeri olarak işgal edip denetimine aldı. Türkiye’nin yeni kurucuları Kemalistler, Musul’un Osmanlı toprağı olduğunu ve Türkiye’ye bırakılmasını savunmuş, yapılan girişimler sonuç vermeyince 1924 yılında Musul Irak’a bırakılmıştır.
Öteden beri düşünülen senaryo içinde Irak’ın bölüneceği ve bu bölünmede parçalara ayrılacak bir Irak’ta, bölünmenin esas olarak inançlara göre olacağı varsayılmaktadır. Musul operasyonuna katılan ya da katılmak isteyen güçlerin aynı zamanda bunu hedefledikleri bilinmektedir. Musul’da İran’ın Şiilerin, Türkiye’nin Sünni güçlerin hakim olması için çalıştıkları açıktır. ABD ve diğer emperyalist güçler için ise kimin hakim olacağı değil, kimin kendilerinin uşağı olacağı önemlidir. Türk devletinin Musul hayali Osmanlı’nın parçalanmasıyla birlikte, emperyalistlerin Ortadoğu’da yeni kukla devletler kurmaları ve bir Kürt şehri olan Musul’un Irak’a bırakılmasıyla birlikte başlayan ve 80 yıldır bitmeyen bir hayaldir. Bu hayali aynı şekilde Kerkük içinde söz konusudur.
Musul operasyonu başlamadan önce Türkiye’nin “Musul operasyonunda olmalıyız” isteğinin altında esas olarak bu yatmaktadır. Masada olmalıyız istemi olası bir Musul paylaşımında kendilerine pay verilmesinin istenmesi arzusudur. Bunun olmayacağını bildiği için Türk devleti, buradaki Sünni güçleri destekleyerek, bu güçlerin Musul’a hakim olması durumunda söz sahibi olacağını hesaplamaktadır. Irak Başbakanı Abadi “Türkiye’nin Musul operasyonuna katılmasına izin vermeyiz, gerekirse Türkiye’yle savaşırız’’ açıklamasıyla, Erdoğan’ın Irak’a kafa tutması depreşen hayallerinin ironik bir şekilde dışa vurumudur. Rusya karşısında yelkenleri indiren Türk devleti, zayıf bir güç karşısında horozlanarak güç gösterisi yapmaktadır.
Tavrımız açık ve net olmalıdır. Tüm işgalci güçler Ortadoğu’dan ve özel olarak da Musul’dan çıkmalıdır. Hiçbir işgalin haklı bir nedeni olamaz. Türk devletinin Musul’a girmesine karşı çıkmalıyız. Bunun bir işgal harekâtı olduğunu her yerde ve her platformda teşhir etmeliyiz.
Suriye’de Cerablus operasyonunda olduğu gibi, Türk devletinin işgalci bir güç olarak, halklar arasında düşmanlık tohumları ekmesine izin verilmemelidir. AKP hükümeti muhalefeti bastırmak, katliamların üstünü örtmek, Darbe Girişimi sonrası herkesi “Fetö”cü ilan ederek binlerce insanın içten atılmasına, tutuklamalara bir şal çekmek, devrimcilere karşı yapılan operasyonlar, katletmeler, Kürt ulusuna karşı başlatılan topyekün savaş, YPG güçlerini bombalarla katledilmesini meşrulaştırmak için milliyetçiliği körükleyerek, gözleri Musul ve Suriye’ye çevirmiş bulunmaktadır. Devrimcilerin görevi bu oyunu bozmak ve gerçekleri halka anlatmaktır. Bunun bir yolu da sokağın diliyle halka çağrı yapmaktır.