Makaleler

Karşı darbe ve OHAL

15 Temmuz’da gerçekleşen darbe girişiminden sonra 21 Temmuz günü ilan edilen Olağan Üstü Hal, baştan beri herkesin malumu ve de beklediği gibi işkence ve keyfi uygulamaların zeminini oluşturuyor ve toplumsal muhalefeti denetim altına alma aracı olarak kullanılıyor. Başarısız darbe girişimini fırsata çevirerek OHAL ilan eden AKP iktidarı, kendine muhalif gördüğü herkesi susturma ve yok etme amaçlı terör uygulamalarını hızlandırmış durumda.

Darbeler devletler için ne anlama geliyor?

Daha önce yaşanmış darbe pratiklerine bakılırsa darbelerin büyük çapta toplumsal yıkıma yol açtığı söylenebilir. Zira güç dengeleri arasındaki iktidar savaşının faturası, her zaman kitlelere en ağır şekilde ödetilmiştir. Bugün yaşanan tabloda darbe başarıya ulaşamamış ve bunun sonucunda darbenin bütün bu olumsuz etkileri de bertaraf edilmiştir diye düşünülebilir. Ancak yaşanan durum böyle olmamış, askeri darbe başarıya ulaşmamış, fakat teşebbüs sonrası uygulanan OHAL ve bu kapsamda toplumsal muhalefete dönük saldırılar, son üç yıldır özellikle T. Kürdistan’dan rahatlıkla görülebilecek olan AKP’nin sivil darbesinde son taşın da konulduğunu göstermektedir.

Meşrulaştırılan işkence ve infaz

Türkiye’de her dönem, muhalif kesimleri susturmak ve toplumu denetim altında tutmak için bir sindirme aracı olarak kullanılan işkence ve infaz yöntemleri son süreçte getirilen OHAL uygulamasıyla beraber, “vatana ihanet”, “vatan hainliği” söylemleriyle birlikte önemli bir kitle üzerinden meşru bir hal almıştır. Daha önce gerçekleştirdiği işkence ve infazları, toplumsal tepkiden çekindiği için gizleme ihtiyacı duyan devlet, “halk iradesi”ne saldırılması bahanesiyle bu yöntemleri alenen uygulamaktadır. Meydanlarda demokrasi çığırtkanlığı yapan AKP, kendi iktidarına dönük yapılan bu saldırı girişimini gerçekleştirenlerin cezalandırılma yöntemlerine, hatta cenazelerine yapılan (dini vecibelerin yerine getirilmemesi vb.) işlemlere kadar  “milli irade” diyerek önümüze koyduğu kesimin taleplerini referans gösteriyor. Gerek T. Kürdistanı’nda da, gerek Gezi ve Kobanê direnişlerinde gerçekleştirdiği katliamlarla sicilinde tek bir beyaz nokta olmayan AKP iktidarının demokrasi talebi hayli ironiktir. Erdoğan “Dünyanın birçok yerinde idam cezası var. Demokrasilerde söz halka ait. Halk idam diyor… Ben kral değilim, ben sadece Cumhurbaşkanıyım… Türkiye’de krallık yok, demokratik hukuk devleti içinde halkın taleplerini görmezden gelemezsiniz. Ben kral mıyım? ” diyerek işlediği ve işleyeceği suçlara, manipüle ettiği halk kitlelerini ortak etmeye çalışıyor.

Anayasaya göre yapılan işkence ve infazlar için hesap sorulamaz

OHAL ilanının en önemli özelliklerinden biri Cumhurbaşkanı başkanlığında Bakanlar Kurulu’nun kararnamelerle; meclis, Anayasa Mahkemesi vs. kendisini yavaşlatacak tüm unsurları devre dışı bırakarak ülkeyi yönetebilmesidir. Kanun Hükmünde Kararname (KHK) çıkartma yetkisinin bu şekilde kullanımı yasama ve yürütmenin tek elde toplanması anlamına gelmektedir. Zira Anayasa’nın 148/1’inci maddesine göre “olağanüstü hallerde, sıkıyönetim ve savaş hallerinde çıkarılan kanun hükmünde kararnamelerin şekil ve esas bakımından Anayasaya aykırılığı iddiasıyla, Anayasa Mahkemesinde dava açılamaz.”

Nitekim, OHAL’in getirilmesi ile birlikte gözaltına alınan devrimcilere yönelik yapılan işkenceler, gelecek günlerin habercisi niteliğindedir. Riha’da (Urfa) ağır işkencelerden geçirilen ESP’li Mehmet Ali Genç ve Metin Kösemen adlı iki kişinin bir haftayı aşkın süre gözaltında kalmış ve avukatlarından alınan bilgilere göre bu gözaltı süreci boyunca sistemli bir şekilde işkenceye maruz kalmışlardır. Yine Dersim’de polis tarafından gözaltına alınan SGDF üyelerine yapılan işkence de AKP iktidarının, OHAL dönemlerinde yapılanların Anayasal güvence altına alınmış olması sebebiyle yaptığı/yapacaklarının hesabının sorulamamasının verdiği rahatlıkla hareket ettiğinin göstergesidir.

12 Eylül’den bugüne…

Türkiye’nin siyasi ve sosyal hayatını yeniden şekillendiren 12 Eylül süreci öncesindeki çalkantılar, askeri müdahalenin ardından yerini mutlak ve tamamen şiddete dayalı baskının hâkim olduğu bir atmosfere bıraktı.

Darbenin ardından 650 bin kişi gözaltına alındı. 230 bin kişi yargılandı, 7 bin kişi için idam cezası istendi. 517 kişiye idam cezası verildi. 171 kişinin gözaltında işkenceden öldüğü belgelendi. 937 film sakıncalı bulunduğu için yasaklandı. 23 bin 677 derneğin faaliyeti durduruldu. 3 bin 854 öğretmen, üniversitede görevli 120 öğretim üyesi ve 47 hâkimin işine son verildi. 31 gazeteci tutuklandı. Üç gazeteci silahlı saldırıda öldürüldü. Hapishanelerde toplam 299 kişi yaşamını yitirdi, 14 kişi açlık grevinde öldü.

Gazeteler 300 gün yayın yapamadı, 13 büyük gazete için 303 dava açıldı. Yaşananlar bunlarla sınırlı değil elbette fakat burada dikkat çekilmesi gereken konu şu ki; 12 Eylül askeri darbesi başarıya ulaştı ve sonucunda böylesi işkence, infaz ve tasfiye uygulamalarını beraberinde getirdi. 15 Temmuz darbe girişimi başarısız olmasına rağmen benzeri uygulamaların yaşanması aslında başarılı olamayan darbe girişiminden sonra AKP tarafından karşı darbenin gerçekleştirildiğinin göstergesidir.

Daha fazla göster

İlgili Makaleler

Başa dön tuşu