Yaklaşık üç yıl kadar süren ve “çözüm süreci” olarak adlandırılan dönemin, Rojava’da Kürt ulusal hareketinin kazanımlarının geldiği boyut ve T. Kürdistanı’nda varılan örgütlenme düzeyi nedeniyle sonlandırılmasının üzerinden bir yıl geçti. Bu bir yılda savaş, çok şiddetli ve kanlı şekilde yaşandı. Savaşın boyutlanmasına paralel şekilde, politik konjonktürün de etkisiyle son on yıl içinde kabul edilen bazı demokratik hak kırıntıları birer birer geri çekilmeye başlandı. Son olarak da AKP’nin “askeri vesayeti kaldırıyoruz” diyerek iptal ettiği EMASYA, bu kez askere tanınan daha geniş yetkilerle birlikte AKP-CHP-MHP’nin oylarıyla kabul edildi.
Devletin topyekûn savaşı karşısında topyekûn direnişin zorunlu olduğu açıktır. Bu süreç içinde savaşın merkezinin T. Kürdistanı olması nedeniyle Kürt halkıyla ve hareketiyle birlikte mücadeleyi büyütmek gerektiğini vurguladık. Bunu netlikle ifade ettik. Bir yıllık süreç içinde bu düzlemde birçok eylemde yer alındı, çeşitil kampanyalar vb. düzenlendi. Fakat toplamda bakıldığında devrimci hareketin ve özelde de bizlerin sürece yeterli bir yanıt olabildiğimizi söylememiz güç.
Bu yazı tespit edilen bu yetersizliğin bir yanına; yani kadroların ve militanların nitelik ve eğitimine dair olacak. Bütün süreçlerin içerisinden yaşanan yetersizliklerin bütünsellikli ve birbiriyle bağlantılı şekilde değerlendirilip önlemler alınması gereklidir. Bu tarz değerlendirmeler olmadan eksikliklerin tamamlanmayacağı ve devrim yürüyüşünün aksayacağı aşikardır.
Kadroların nitelik ve eğitimi
“Doğru politik çizgi saptandıktan sonra politik çizginin geleceği, onun uygulanması ya da başarısızlığa uğraması da dahil her şey örgüt çalışmalarına da bağlıdır.” (Stalin)
Sanırız ki örgüt çalışmalarıyla politik çizgi arasındaki bağı bu kadar yalın ve net olarak ortaya koyan ifade sayısı azdır. İstenildiği kadar doğru bir çizgi saptansın, kararlar alınsın, bu kararlar ilan edilsin vs. vs. eğer bu kararları yaşama geçirecek örgütsel çalışmalar yoksa (veya yetersizse) işler kendiliğindenciliğe bırakılmışsa bu politik çizginin yaşama geçirilebilme şansı yoktur.
Örgütsel çalışmalarda temel unsurlar kadro ve militanlardır. Militanlar kadro olma hedefiyle hareket eden, kolektifin örgütlenme çemberinin en geniş halkasından yer alan güçlerdir. Bu yanıyla örgütsel çalışmalarda kadro ve militanların nitelikleri, eğitimleri önemli bir yer tutmaktadır.
Kadroların temel nitelikleri konusunda Dimitrov’dan faydalanarak şu vurguları yapabiliriz;
P Kadrolar, kendilerini emekçilerin devrimci mücadelesine adamış olmalıdır. Yaşamlarına, mücadelenin ihtiyaçlarına göre yön vermelidirler. Partiye bağlılık ve kolektife göre şekillenme esas olmalıdır. Bu özellikler, kolektifin kararlarını sahiplenme ve yaşama geçirebilme iradesini göstermede somutlanır. Kolektife bağlılık, mücadelenin çeşitli alanlarındaki duruşla sınanır. Kolektif disiplininin zorunluluğunu kavrama ve gereklerini yerine getirmeyle tamamlanır.
P Kadrolar kitlelerle yakın ilişki içinde olmalıdır. “Öncü” olduklarını ve bu “öncü” misyonunun kitleler tarafından kabulü için liderlik yeteneklerini geliştirmek zorunda olduklarını bilmelidirler. Öncülük, somut koşullara hakim olmayı, kitleleri politik hedefler doğrultusunda harekete geçirebilmeyi yani yönünü ustaca bulabilmeyi gerektirir. Kendisine “öncü”, “lider” vb. sıfatları takıp da kendiliğindenciliği aşamayanların bu niteliklere sahip olmadıkları açıktır.
Kitlelerle yakın ilişki; kendiliğindenciliğe boyun eğmek, feodal ilişkiler geliştirmek değil; politik perspektif sunabilmek ve buna bağlı olarak kitlelerin güvenini kazanmak demektir.
P Kadrolar, örgütlenme için gerekli koşulları ve araçları yaratabilmeli yani kararlarına dair sorumluluk alabilmelidir. “Memur tarzı” dediğimiz, yani sadece kendisine söyleneni yapan tarzdan kurtulmalı, sürecin gereklerini, bulunduğu her ortamda tek başına bile olsa yapabilmelidir. Bir kadro faaliyetinde yenilgiler alsa bile başarısızlıklar yaşasa bile bu durum yılgınlığa yol açmamalıdır. Bunun nedenlerini araştırmalı, eksiklerini tamamlayıp, yanlışlarını gidermelidir. Elde ettiği deneyimle yoluna daha güçlü devam edebilmelidir. Faaliyette en büyük sıkıntılardan birinin süreklilik olduğu unutulmamalıdır. Başarısızlıkla mücadeleyi öğrenmemek, önemsememek, ders deneyim çıkarmamak ve işi sonuna kadar götürebilme kararlılığını taşımamak sürekliliğin sağlanamamasının nedenleridir. Kadrolar, pratik içine girip sorumluluk aldıkları ölçüde gelişebileceklerini bilmelidirler.
P Kadrolar, sıkı bir disipline ve sağlam bir iradeye sahip olmak için kendilerini eğitmelidir. Devrimci çalışmada irade ve disiplin olmazsa olmazdır. Ve birbiri ile bağlantılıdır. En çok karşılaşılan durumlardan biri alınan kararların yaşama geçirilmesinde gösterilen iradesizliktir. Oysa ki tüm çalışmalarda ana halka budur.
Kadrolara dair sayılan bu özelliklere sahip olmanın örgütsel çalışmada temel bir önem taşıdığına hiç kuşku yoktur. Bununla birlikte tüm militanların örgütle tanıştıkları ilk andan itibaren bu niteliklere sahip olmak için emek harcamaları gereklidir.
Burada hem militanların kadrolaşması hem de kadrolar için eğitim meselesi devreye girmektedir. Eğitim asla bitmeyecek bir süreçtir ve çok çeşitli şekillerde verilebileceği unutulmamalıdır. Gerekirse her kadronun, her militanın durumu ayrı ayrı incelenerek eğitim için yol haritası çıkarılmalıdır. Fakat ilk önce vurgulamamız gereken eğitimin asla pratikten koparılmaması gerektiğidir. Yani “önce şu çalışmaları yapıp, şu kitapları oku! Sonra faaliyete girersin” yaklaşımı yanlıştır. Pratik çalışmanın, en iyi okullardan biri -ama sadece biri- olduğu unutulmamalıdır. Bu çalışmanın daha verimli hale gelmesini sağlayacak olan ise teorik çalışmadır.
Teorik çalışma en başta ülkemizdeki devrimci mücadelenin tarihini kapsamalıdır. Daha özelde ise kolektifimizin tarihini içermelidir. Buna paralel şekilde Marksizm’in temel ilkelerinin öğrenilmesini sağlayacak felsefi-ekonomik-politik-kültürel bir eğitim sürecine girilmelidir. Ülkedeki çelişkilere, mücadele tarihine, kitlelerin durumuna hakim olunduğu ölçüde temel ilkelere yönelik alınan eğitim kafalarda somutlanacaktır. Ayrıca karşılaşılan sorunların çözümüne odaklı teorik ve politik çalışmalar da süreklilik kazanmalıdır.
Eğitim çalışmalarını ikincil görme, küçümseme veya “yoğunluk”, “yorgunluk” vb. nedenlerle erteleme, ara verme tutumuna asla girilmemelidir. Süreçlere yanıt olmama, politik perspektifleri kavrayamama, buna dair örgütsel mekanizmaları yaratamamayla ilgilidir. Bu eksikliğimize yönelmek ve örgütsel çalışmalarımızı yerine getirmek günün acil görevlerindendir.