TC devleti, son dönemde faşist politikalarını artırıyor. T. Kürdistanı’ndaki saldırılar ve katliamlar sürekli hale gelirken ülke çapında baskılar da artmış durumda. En küçük basın açıklamasına dahi saldıran devlet, toplumsal muhalefeti yükseltecek herhangi bir olayın üstünü örtme derdinde. Bu politikalardan en yenisi de geçtiğimiz günlerde İçişleri Bakanı Efkan Ala’dan geldi.
Artık mahallelerde polis merkezleri oluşturulacak ve mahallelerin denetimi bu oluşturulan polis merkezlerinden sağlanacak. Sadece sivil polislerin devriyeleriyle, mahalleleri kontrol altına almayacak olan devlet, mahallelerde ’70 ve ’80 dönemlerinde bekçilerin olduğu kişiler oluşturacak ya da doğrudan kolluk güçleriyle çalışan kişileri örgütleyeceğini açıkça beyan etti. Bu uygulamayı da Newroz’a kadar bitireceğini açıkladı.
Bir kez daha görüyoruz ki kendi konumunu daha da sağlamlaştırmaya çalışan AKP hükümetinin aslında kendine karşı oluşacak bir hareketlilikten ne kadar korktuğu da açık. Gezi İsyanından sonra kitlelerin sokakları mesken tutmasıyla sokaklardaki inisiyatifini kaybetme korkusuna karşı belirli hamleler yapması ve bu yapacağı hamlelerin büyük katliamlara yol açacağını tarihsel deneyimden öğrenmiş bulunmaktayız.
Her yasağın bir isyanını doğurduğu coğrafyamızda, bu gibi yasakçı politikaların da birer isyana dönüşeceği yine tarihsel olarak edindiğimiz deneyimlerindendir. Ayrıca bu gibi önlemlerin AVM, stadyum gibi yerlere habersiz denetim uygulama söylemi aslında fabrikalar ve yöre derneklerini de kontrol almaya yönelik olmasıdır. Son dönemde özellikle alevi derneklerine yapılan saldırılar da bunlara bir göstertesidir.
TC devletinin neo liberal politikaları toplumun bir bütününü etkilemeye devam ediyor. T. Kürdistanı’ndaki özerklik ilanlarından sonra, Kürt halkını katletti. Özerklik meselesi hakim sınıfların bölgeye yönelik ihraç eden sermayesini etkileyeceğinden bu denli saldırmıştır. İşçilerin ve tüm ezilenlerin emeğine de göz dikmiş olan devlet, egemenlerin sermayesini korumaya yönelik yeni düzenlemeler yapmaya çalışmaktadır.Son süreçte gündeme gelen Ulusal İstihdam Bürolarıyla işçilerin güvencelerini daha da azaltıp sermaye sahiplerinin işçiler üzerindeki tahakkümünü artıracaktır. Kıdem tazminatının kaldırılmasına yönelik tartışmalar sürerken bir de Ulusal İstihdam Bürolarının kurulması işçi sınıfının geleceği açısından çok karanlık olacağı görünüyor. Ancak işçi sınıfı bu politikalar karşısında son dönemde belli düzeylerde hareketlilik göstermiş, birçok yerde fabrika işgal edip üretimi durdurmuştur.
Yine neo-liberal politikaların bir başka yöntemi olan sermayenin ülkenin doğal kaynaklarını tahrip etmesidir. Artvin’deki maden işletmesinin kurulması için Cerattepe’yi ranta açmış ve doğayı tahrip etmiştir. Artvin halkı “Artvin’in Üstü Altından Daha Değerlidir” diyerek direniş başlatmış ve doğanın tahrip edilmesine karşı mücadele etmiştir.
Ezilenlerin bütününe yönelik bu denli saldırının olduğu ülkemizde isyanların olması oluşacak büyük bir deprem öncesi sarsıntılardan ibarettir. Hem Kürt halkının, hem işçi sınıfının hem de Karadeniz halkının devletin saldırına yönelik aynı sebeplerden olmasa da birlikte ayaklanması çok önemlidir. Devletin faşist politikalarının aslında tek yanlı olmadığını da kitleler herkese göstermiştir ve bu isyanların yeni Gezilere dönüşebileceği de olası bir durumdur.
21 Mart Newroz döneminin yaklaşması kitlelerdeki isyan ruhunu yükseltmesi, bir olgu olarak tarihte yerini almıştır. Toplumdaki dinamiklerin hareketliliğini AKP hükümeti de görmüş ve yeni hamleler yapmaya başlamıştır. Hem bahsi geçen neo liberal politikaların ve Kürt halkının üzerine oluşturulan faşizan politikaların toplumsal bir isyana dönüşebileceğini gören hükümet, Gezi İsyanında sokakları mesken tutan halkı katledebilmenin yeni yollarını aramakta ve sokakları polislerin denetimine bırakan bir düzenleme hazırlamaktadır.
Bahar döneminde oluşacak isyanların ve yeni Gezilerin bir parçası hatta öznesi olmak, bu isyanların öznesi olabilecek bir örgütlülük yaratmanın görevlerimizden biri olacağı aşikardır. Tarih bize göstermiştir ki devrim kitlelerin eseridir ve kitlelerin hareketliliğine ayak uyduramamak da, tarihte yerini almamak anlamına gelmektedir.
(Bir ÖG okuru)