Günlük yaşamda birçok kaynaktan haber okuruz. Baktığımız kaynağa ve bakış açımıza bağlı olarak bu haberleri okur ve yorumlarız. Sistem açısından bu kaynaklar da ve bu kaynakları besleyen haberciler de önemlidir. Bu önem öyle küçümsenecek cinsten değildir. Bu kaynakları elde etmek için sermayeler arası savaşlar bile çıkıyor günümüzde.
Kendisinden olmayan kanalların ya da haber sitelerinin kapatılması duruma en bariz örnek olur herhalde. Bu yüzden haberciler, gazeteciler ayrı bir öneme sahiptir devletlerin ve ezilen halkların nezdinde. Ya ödüllendirilir ya da cezalandırılırlar. Eğer devletlerin değirmenine su taşımak yerine muhalif olmayı seçti ve halka olan biteni tüm gerçekliği ile anlatmaya kalktı ise bir gazeteci, işte o zaman bedel ödemeyi de göze almıştır demektir.
Sınır Tanımayan Gazeteciler (RSF) 2015 yılında 110 gazetecinin öldürüldüğünü açıkladı.RFS’nin hazırladığı rapora göre, gazetecilerin üçte biri savaş alanlarında öldürüldü. Örgütün raporuna göre en az 67 gazeteci habercilik faaliyetlerinden ötürü öldürüldü. Gelin isterseniz burada biraz duralım. Özellikle savaş alanlarında DAİŞ gibi eli kanlı örgütlerin yaptıklarını ve devletlerin halklara yaptığı zulmü deşifre ettiği için öldürülen gazetecilere bunlar.
Yine açıklamaya göre gazetecilerin üçte ikisi savaş bölgelerinin dışında cinayetlere kurban gitti. Gazetecilik açısından yaşadığımız ülke başta olmak üzere dünyanın hemen hemen her yeri “tehlikeli” bölge. Hem savaşın yoğun yaşanması hem de iktidarların kimliklerinden kaynaklı Irak, Suriye ve Yemen en tehlikeliler listesinde. 2015’te Charlie Hebdo ve Paris katliamlarının yaşandığı Fransa da en çok gazetecinin öldürüldüğü ülkeler arasında yer alıyor. Yine araştırmaya göre -ki bu durum bizim ülkemizle birebir örtüşüyor – gazeteciler birçok ülkede güç sahiplerini eleştirdiğinde ya da önemli siyasi konuları gündeme getirdiğinde hayatlarını riske atıyor. Ülkemizde tutsak gazetecilerin sayısını göz önüne aldığımızda TC’nin bu konuda ne kadar “hassas” olduğunu anlamış oluruz.
Hele bir de Kürt’se…
T. Kürdistanı’nda yaşanan katliamlar ve beraberinde gelişen, yayılan ve TC’ye ecel terleri döktüren isyan ateşi bölgeyi hem haberciler hem de haber almak isteyenler açısından özel kılmakta. Önce “sorunsuz” haber yapanlara bakalım. Bunlar devletin kalemleridir. İşleri, olayları halklara yalan yanlış aktarmaktır. Bunlar genelde sürü halinde yaşarlar ve devletin polisi ve askeri eşlik eder onlara savaş bölgelerinde.
Kafalarını onlar sayesinde uzatırlar savaş bölgelerine. Buzdolabında bekletilen minik bedenleri görmeyecek kadar “kör” ve anaların ağıtlarını duymayacak kadar “sağırdırlar”. Bunları devlet sever zaten bunlar da devleti severler. Sizin anlayacağınız geçinip giderler. Bir de insanlar vardır. Doğru haber yapan ve bu haber için tutsak düşmeyi ya da öldürülmeyi göze alan insanlar. Hele bir de Kürt ise bu gazeteci ve orada yaşananları anlatıyorsa halklara işte o zaman durum daha da vahimdir. Kürde tahammülü yoktur devletin. TC’nin karanlık sayfasında gözaltına aldığı, katlettiği, “kaybettiği” bir sürü Kürt gazeteci vardır.
Gerçek anlamda gazetecilik günümüz dünyasında savaş demektir. Bu savaşı büyüten ve doğruları söylediği için bugün dünyanın birçok yerinde tutsak edilen gazetecileri sahiplenmeli ve onların kalemi, fotoğraf makinesi, kamerası olmalıyız. Çünkü gerçek ancak söylendiğinde gerçektir.