Kültür&Sanat

Kültürel bir miras olarak SAHAFLAR…

İstanbul: Bu yıl dokuzuncusu düzenlenen Beyoğlu Sahaf Festivali, Tepebaşı’nda kağıtlarını kitapseverlere açtı. “9. Beyoğlu Sahaf Festivali” 18 Eylül tarihinde başladı, festival 11 Ekim tarihinde sona erecek.

70’in üzerinde sahafın bir araya geldiği festival alanı gerçek bir kitap festivali olmasının yanında, kağıt kokusu tarihler öncesinden günümüze kültürel, tarihsel birçok rengin kokusunu taşıyor. Bayram dolayısıyla çok da kalabalık olmayan festival, yapıldığı ilk günden bu yana birçok ilden ve özellikle İstanbul’dan yüzlerce kişinin gelip sahafları gezdiği, en eski kitaplara ulaşmaya çalıştığı bir arşiv görevi görüyor.

Festival vesilesiyle hem sahaflık mesleğini yakından tanımak için; hem de teknoloji çağının bir sonucu olarak eskiye oranla ilginin azaldığı bir dönemde gündemleştirmek amacıyla festival alanına giderek Sahaf Kibrit, Hermes Kitapevleri ve bir sahaf okuru ile söyleşi gerçekleştirdik.

– Bize öncelikle sahaflığın nasıl tariflediğinizden bahseder misiniz?

Ali Bağı: Kibrit Kitabevi olarak sahaflık mesleğini icra ediyorum. Sahaflık aslında çok geniş bir kelime. Kapsadığı iş itibariyle çok geniş bir zamanı ifade eden sahaflık, Türkiye koşullarında 300 yıllık bir bilime hitap eder.

Osmanlıca yazılar, el yazmaları, o dönemde yazılan yazılar, “azınlıkların” kendi dillerinde yazdıkları yazılar ve eserleri bir sonraki kuşağa aktaran, bunu talep edenler olarak bu görevi yapıyoruz.

Her günü bir sonrakine aktaran, bir sonraki kuşağa bu kültürel mirası aktaran, öğreten bir görev üstleniyoruz. İnsanlığın yaşamı yazılı metinlerden geçiyor; sahaflığın, toplumların bu yazılı metinlerle yaşam tarzlarını aktaran bir görevi de var. Bizler bu taşıyıcılıktan keyif alıyoruz, ruhen de besleniyoruz.

Sahaflık aynı zamanda arşivciliktir, bir yazıyı almak ya da bir eseri tamamlamak, geleceğe iletmek yıllar alır.

– Sahaflığın geldiği noktaya dair neler düşünüyorsunuz?

– Tabii teknoloji çağında yaşıyoruz; kitaplar, internet üzerinden oluşturulan kütüphaneler olmasına rağmen bunların ana kaynağının olması lazım. Yani internete yüklemek için elinizde bu kaynağın, kitabın olması gerek.

Elbette internet üzerinden kitaba daha kolay ulaşmak gibi bir durum var. Ancak hala satılacak, toplanacak, bulundurulacak, arşivlenecek kitaplar var. Bir sonraki kuşağı bilmem ancak biz ömrümüzü bununla ahtı vefa ederiz.

Tabii bir de kültürel endüstri denilen bir şey var, pompaladığı bir kültür var. Örneğin bir yayınevi hiç görmediği bir kitabı bir seferde 150 bin basabiliyor.

Herkes akademili, herkes üniversiteli… Edebiyatın dönemeçleri var; dizaltı edebiyatı, diz üstü edebiyatı vs. var. Bu durum elbette bizi olumsuz etkiliyor.

Az önce dediğim gibi biz kültürel mirasın aktarımını yapıyoruz. Herkesin okuyup aydınlanacağı bir imge olarak düşünüyoruz, meta olarak da düşünmüyoruz bunu. O kültür endüstrisi bunu maalesef metalaştırmış durumda…

Bu durum bize olan ilgiyi azaltıyor. Ancak biz sahaflar olarak kâr amaçlı olmaktan ziyade, sahaflığın devam ettiğini haber veren bir yerde duruyoruz. Biz burada bir yandan bakarsanız kartvizit dağıtıyoruz, çünkü sermaye bizi her gün biraz daha loş ışıklara itiyor.

Kültürel miras diyoruz, insanlığın birbirine aktarımı diyoruz ancak bizi destekleyen fonlar yok. Devlet dediğimiz piramidin içinde bu sahalar var ancak bu vizyondan habersizler.

– Bir okuyucu olarak okuma oranını nasıl gözlemliyorsunuz?

Suat Başgezen: Ben bir okurum ancak bir kaç tane de kitap yazdım. Ben asıl kimliğim olan yazarlığı desteklemek için çalışıyorum aynı zamanda, yani yazarlığı hobi olarak yapmıyorum. Benim küçüklüğüm burada geçti, sahaflara sürekli geldim. Ben okuma oranın azaldığını değil yönlendirici okuyuculardan kaynaklı bir sorun olduğunu düşünüyorum. Yönlendirmeye çok alışık olduğumuz için, böyle bir karakterde olduğumuz için kitap okuma olayı da öyle bir hal almış durumda. Bir çok kişinin kitap okumasına rağmen daha çok popüler kitaplar okunuyor.

üümit nar– Sahaflara gelen okuyucu profili hakkında bize bilgi verir misiniz, daha çok hangi kitaplar hangi okur kitlesi tarafından ilgi görüyor?

Ümit Nar (Hermes kitapevi): Daha çok genç kesimlerden oluyor. Üniversiteli olan kesimlerin uğrak yeri sahaflar aslında. Örneğin üniversiteli bir genç ilk yıldan dördüncü sınıfa kadar okurumuz olarak kalıyor, sürekli geliyor.

Okuma oranı düşük şeklinde söylemlere çok katılmıyorum, çünkü Türkiye’de okuma oranı zaten düşük, bu düşüklükle devam ediyor. Tercih edilen kitaplar genelde dönemsel olarak değişiyor. Kimisi derslere yardımcı kitaplar alırken kimisi felsefe, sanat, tarih vb. konularda ilgi duyduğu kitapları alıyor.

Tabi bir de medyada pompalanan kitaplar var, popüler kitaplar… Onlar daha fazla soruluyor, alınıyor. Tabii klasikler her zaman soruluyor, yine temel metinler “100 temel eser” gibi alınıyor. Bir de ben dükkanda da ağırlıklı olarak sol kitap satıyorum bunların bir okur kitlesi var zaten. İşte “Sosyalizmin Alfabesi”nden Lenin ve Marks’ın eserlerine kadar.

– Türkiye’deki güncel değişmelere paralel bir ilgi duyma halinden bahsedebilir miyiz?

– Elbette medyanın tuhaf tuhaf anlatışına değil de kendisi öğrenmek istediği için gelip araştırma yapan var. Bir gelişme karşısında onun aslını öğrenmek için gelip kaynak bakan oluyor. 

– Sahafta olan ilk eserlerin çok pahalı olmasından kaynaklı sahaflığın ticarileştirildiğine dair değerlendirmeler için ne düşünüyorsunuz?

– Bir kitabın pahalılığını sahafın yarattığını düşünmüyorum. İlk basımlar ya da bir yazarın şairin imzası bulunan eserlerin fiyatı daha yüksek oluyor. Bazı kitapların ilk basımları mücevher değeri taşıyor, hak eden eserler var.

Daha fazla göster

İlgili Makaleler

Başa dön tuşu