Rojava’da yaşanan süreç Kürt ulusal demokratik devrim sürecidir. Bu süreç henüz tamamlanmamıştır. Ortadoğu’da ezilen milliyet, mezhep, inanç ve katmanlar arasında demokratik bir arada yaşamanın koşulları, emperyalist gericiliğin, yerli egemenlerin ve cihatçı İslamcı örgütlerin özel savaş politikalarıyla ortadan kaldırılmaktadır. Rojava’da yaşanan inşa sürecinin politikası bu ayrıştırma ve düşmanlaştırmaya karşı demokratik bir karşı koyuştur. Bu durum Ortadoğu’nun bugünkü anti-demokratik ve gerici ikliminde, demokratik damarı daha belirgin ve değerli kılan bir politik durum yaratmaktadır. Bu Rojava’nın yönetilme biçiminde de kendini somutlamaktadır.
Bu anlayış ve yaklaşım emperyalizmin Ortadoğu politikalarıyla stratejik farklılaşmayı getirmektedir. Bu bağlamda Rojava devrimci sürecinin demokratik niteliği, bu anti-emperyalist damarla da beslenmektedir. Ortadoğu’nun karmaşık siyasal ikliminde emperyalist güçler, Rojava’nın bu karakterini zayıflatacak, kendi egemen sistemine angaje edecek bir ideolojik-politik kuşatma taktiği de izlemektedir. Emperyalistler, özellikle IŞİD gibi gerici güçlerin kuşatması karşısında destek ve yardım adı altında bu taktiği gerçekleştirmeye çalışmaktadır. Kürt güçlerinin de kendi sürecini gerçekleştirmek için emperyalistlerden faydalanacak taktik ilişkilere kapalı olmadığını belirtmeliyiz. Bu anlamda farklı hesaplarla örtülü ve açık taktik bir savaş ve mücadele süreci de yaşanmaktadır. Belirtmeliyiz ki, emperyalistlerle Kürt güçlerin bu taktik ilişkisi Rojava’nın demokratik kazanımlarını karartacak bir ilişki değildir. Bu taktik ilişkiyi işbirliği olarak nitelemek politik-ideolojik körlük ve tarihsel bir haksızlık olur.
Rojava’nın Türkiye devrimci-demokratik mücadelesinde önemli bir yeri vardır. Ortadoğu’da esen gericiliğin baş aktörlerinden birisi Türk devletidir. Bu gericilik aynı zamanda iç siyasette de yüzünü göstermektedir. Türk egemenlerinin temsilci ve sözcüsü Cumhurbaşkanı R.T.Erdoğan, ne pahasına olursa olsun Rojava’da Kürtlerin ulusal kazanımlarına müsade etmeyeceğini ilan etmiştir. Onlarca Rojavalı sınırda asker kurşunlarıyla katledilmiştir. Dayanışma amacıyla Kobanê’ye gitmek isteyen SGDF’liler Suruç’ta (Pîrsus) bombalı bir saldırıyla katledilmiştir.
Tüm bu saldırılar ve TC’nin IŞİD gibi örgütleri desteklemesi demokratik kamuoyunun güçlü tepkiler vermesine neden olmaktadır. Kürt ulusuna karşı Türk ezen ulus şovenizminin etkileri bu süreçte ciddi kırılmalar ve gerilemeler yaşamaktadır. Bu yanıyla Türkiyeli devrimcilerin önündeki önemli bir siyasal gericiliğin aşınması söz konusudur. Demokratik mücadele mevzisini ve bir arada ortak mücadele hattını daha etkin örgütlemeye yeni olanaklar açmaktadır. Bu durum doğrudan ve dolaylı bir şekilde sınıf mücadelesinin hem siyasal hem de toplumsal gelişimine katkı sunmaktadır.
Rojava devrimci süreci ezen-ezilen ilişkisi bağlamında sınıf mücadelesinin bir parçasıdır. Marksist-Leninist-Maoistler ezilen bağımlı ulusların mücadelesini desteklemekle yükümlüdürler. Ezilen ve hiçbir demokratik hakkı olmayan Kürt ulusunun haklı, meşru mücadelesi gerçekleşmektedir. Bu bağlamda sınıf mücadelesi cephesinde ezilenlerin safında olan bir karakteri vardır. Var olan önderliğin siyasal çizgisi, stratejik ittifak güçler belirlemesi ve pratiğiyle de uyumludur. Rojava bugün ezilenlerin kendine özgü demokratik, ilerici ihtiyaçlarına yanıt vererek özgünleşmiş bir sınıf mücadelesi gerçekleştirmektedir. Siyasal ve sosyal devrimin ulusal ve demokratik sürecini yaşamaktadır. Ezilen halk ve ulusların cephesinde konumlanmaktadır.
Rojava’da devrimci sürecin karakteri siyasaldır. Ulusal sorunun yakıcılığı, yarı-feodal geri ekonomik-sosyal yapı ve bunun yarattığı sınıfsallaşma durumu toplumsal mücadeleyi ve sınıf mücadelesinin özelliğini belirlemektedir. Ekonomik ve sosyal temele oturmuş bir sınıf mücadelesi ve ayrışmanın üstünü örten tarihsel sorunlar söz konusudur. Bu tarihsel sorunların yarattığı siyasal durum geniş toplumsal kesimleri içine alan siyasal bir devrimci süreci oluşturmaktadır. Bu sürecin gerçekleşmesiyle birlikte Rojava’da inşa edilecek “Demokratik Komünal Sistemi” ve onun doğuracağı yeni sınıf mücadelesi zeminini tartışmak mümkün olacaktır.
Bugün için Rojava devrimci süreci bizim açımızdan proleter devrimlerin müttefikidir. “Demokratik Komünal Sistem” şu aşamada Marksist tarih anlayışıyla çelişkileri olan pratik yaşamda test edilmemiş bir teoridir. Bu paradigmanın pratikte test edilme süreci, aynı zamanda sınıfların mücadelesinin devam edeceği ve yeni siyasal biçimlere bürünerek süreceğinin göstergesi olacaktır. “Demokratik Komünal Sistem”in, bizim açımızdan sınıfların varlığının korunduğu ve mücadelenin süreceği bir sistem olacağı nettir.
Bu süreçle Türkiye devrimci hareketinden TKP/ML-TİKKO, MLKP ve BÖG’ün enternasyonal dayanışma ile savaşın içinde bulunmasını önemli bir devrimci görevin yerine getirilmesi olarak görmek gerekir. Yine Yunan, İspanyol ve dünyanın dört bir yanından devrimci örgütlerin ve savaşçıların Rojava’da sergilediği enternasyonal dayanışmanın da oldukça anlamlı olduğu ve selamlanması gerektiği açıktır. Rojava’ya taşınan bu enternasyonal devrimci enerjinin tarihsel değeri büyüktür. Bu tarihsel sorumluluğu omuzlayan tüm devrimcileri ve tüm Rojava şehitleri unutulmayacak bir destanın yaratıcısı olarak şimdiden ezilenlerin zihinlerine kazınmış durumdadır.
Ancak son olarak belirtmek gerekir ki Rojava’ya gerçek anlamda enternasyonalist yardım Türkiye’de devrimi gerçekleştirmekle olacaktır. Türkiye devriminin gerçekleştirilmesi için çalışmak, hem Rojava, hem de bölge haklarının özgürlük, bağımsızlık, sınıfsız ve sömürüsüz dünya düşünün gerçekleştirilmesi için önemli bir adım olacaktır.
(Bir Partizan)