Aydın/Didim: DDSB tarafından gerçekleştirilen yaz tatil kampının 2. günü yoğun tartışmaların ardından sonlandı. “Ortadoğu, Kürdistan, Gerici Savaşlar ve İşçi Sınıfı Perspektifi”, “Seçimler ve görevlerimiz”, “DDSB Dış Kapının Dış Mandalı mı?” yazısı üzerine tartışma ve de “İşçi Sınıfının Rolü ve Sınıf Hareketleri” konu başlıklarının işlendiği gün içinde eğlenceli anlar da yaşandı.
Devrimci Demokratik Sendikal Birlik 20-24 Eylül tarihleri arasında gerçekleştireceği kampın 2. Gününü geride bıraktı. Güne “İlkesiz Amele Partisi”nin baskınıyla başlayan DDSB, İAP’nin bildirisini zorla okuma ve dinletme eylemi nedeniyle 15 dakika geç başladı. Bellerine havlu dolayan, boyunlarında ponponlarla gelen İAP militanları kamp boyunca kitleyi rahat bırakmayacağını açıkladı.
“Ortadoğu’daki emperyalist girdaptan kurtulmak için tek çare: Örgütlülük”
İlkesizler’in ilkesi eyleminin ardından günün ilk konusu olan “Ortadoğu, Kürdistan, Gerici Savaşlar ve İşçi Sınıfı Perspektifi” üzerine bir tartışma gerçekleştirildi.
Konu ile ilgili yapılan sunumda Ortadoğu’da emperyalist savaşların son dönemde hız kazandığına, ABD’nin 2004’te söylediği “Fas’tan Çin sınırlarına kadar 22 ülkenin harita ve sınırları değişecek” dediğine ve buna uygun bir politika ile Ortadoğu’da konumlandığına, İsrail’in burada bir emperyalizmin karakolu olduğuna değinildi.
Ardından Suriye ve Rojava’da yaşanan sürece değinilen sunumun ardından kitle konu üzerine tartışma yürüttü. “Enternasyonal dayanışmayı artırmalı mı yoksa bu devrim sürecine katılmalı mıyız?”, “Rojava’da varız ancak yine Kürdistan’ın diğer bölgelerinde, Nusaybin’de, Cizre’de neden yokuz?”, “IŞİD gibi ırkçı-faşist, cihatçı örgütlere katılmanın nedenleri nedir? Bu kişiler etnik olarak mı yoksa toplumsal, sınıfsal çelişkilerinden doğru mu örgütleniyor?” gibi soruların sorulduğu ve bu konular üzerine tartışmaların yaşandığı bölümde üzerinde durulan en önemli nokta işçi sınıfının Türkiye’de, Rojava ve Ortadoğu’da yaşanan sürece yaklaşımının ne olması gerektiği üzerine oldu.
Yunanistan-Portekiz-İspanya’daki 2008 krizinin etkileri ve Arap Baharı’nın sınıfsal çelişkilerin bir yansıması olarak hayat bulduğuna, Ortadoğu ve Kuzey Afrika’da halkın güvencesizlik, işsizlik ve yoksulluktan kaynaklı kendiliğinden halk hareketleri yaşandığına değinen katılımcılar; sorunun örgütlülük sorunu olduğuna vurgu yaparak Arap Baharı ve Gezi’den Rojava’yı birbirinden ayıran nokta bu bölgenin örgütlülüğü olduğunu söylediler.
Tartışmalarda son olarak DDSB’nin Kürt ulusal mücadelesi ve özellikle Kobanê sürecindeki dayanışma pratiklerinden edindiği deneyimlerden yaptığı bir çıkarım olarak T. Kürdistanı’ndaki sendikal mücadele boşluğu ve eksikliği ile Ortadoğu’daki savaşlardan kaçan göçmenlerin ucuz işgücü olarak görülmesine karşı nasıl bir misyon üstlenmesi gerektiği ve Rojava’nın yeniden inşası ile tersine göçün ne oranda mümkün olduğu ele alındı.
“Emperyalizm uzun yıllardır Ortadoğu’da hâkimiyetini sürekli kılmak için yeni stratejiler geliştiriyor, ancak bunun karşısında bölge halkları da kendi karşı çıkış stratejilerini ortaya koyuyor” diyen katılımcılar, bu noktada enternasyonal dayanışmanın ne olduğunun netleştirilmesinin ve kavranmasının önemine değindiler.
“1 Kasım’a giden süreçte şovenizme geçit yok!”
Ortadoğu ve Rojava üzerine yapılan tartışmaların ardından “Seçimler ve görevlerimiz” konulu gündeme geçildi. Seçimlere ilişkin çeşitli genel değerlendirmelerin yapıldığı tartışmaların ardından DDSB açısından HDP’nin desteklenmesi ve seçim sürecinde aktif bir şekilde yer alınması konusunda fikir birliğine varıldı.
Devletin 7 Haziran sonrası geliştirdiği saldırı süreci ve PKK’nin Dağlıca ve Iğdır’daki eylemlerinde yaşanan asker ve polis ölümleri sonrası ortaya çıkan şovenist dalgayı kırmak için DDSB’ye önemli sorumluluklar düştüğüne değinen katılımcılar, bu seçim sürecini HDP’nin de eksik kaldığı bir nokta olarak işçi sınıfı ile ilişkilenme noktasında bir fırsat olarak değerlendirmek gerektiğini söylediler.
Emek cephesinden bir örgütlenme oluşturulması gerektiğine değinen katılımcılar, her DDSB’linin kendisini bu noktada seçim sürecinde örgütlemesinin önemine vurgu yaptılar. Bu süreçte DDSB’nin de aktif bir şekilde dahil olduğu Deriteks’in başlatmış olduğu örgütlenme kampanyasına önem verilmesi gerektiğini söyleyen DDSB’liler, “Kitleyle iletişimi artırmak, yeni örgütlenme alanlarını tespit etmek, somut kazanımlar elde etmek lazım” dediler.
DDSB’nin işçi sınıfını bölen şovenizme karşı mücadele etme konusunda görev edinmesi ve daha önceki seçimlerde HDP etrafında buluşan toplumsal kesimlerde yaratılmaya çalışılan yılgınlık politikalarına karşı çıkılması gerektiği gibi önerilerinde yapıldığı toplantıda; DDSB’nin bir destek açıklaması yapması, her DDSB’linin seçim çalışmalarında özellikle emek komisyonlarında örgütlenerek görev alması, imkanlar dahilinde seçim büroları kurması ve sorumluluğunu alması ve propaganda çalışmalarında aktif rol üstlenmesinin gerekliliği konusunda kararlar alındı.
“DDSB’de özeleştiri kanalları sürekli açık olmalı”
Özgür Gelecek gazetesinin 54. sayısında Bir DDSB’li imzasıyla yayımlanan “DDSB dış kapının dış mandalı mı?” yazısı üzerine de bir tartışma yapıldı. Bu yazının ve DDSB’nin son günlerde yaptığı yazılı tartışmaların bir süreç sancısı ve değişim çabası içerdiğine değinen katılımcılar, bu yazıda üslup, hedef kitle ve bakış açısında yanlış bir yöntem izlendiğine vurgu yaptılar. Ama yazıda dikkat çekilen DDSB’ye dönük yaklaşıma ilişkin eleştirilerin de dikkate alınması gerektiğini söyleyen katılımcılar,
“DDSB mevcut yapısal durumunda rahatsız ve bu yapısı iyileştirilmeli. Yazının iç tartışma olduğu doğrudur ama bazen tartışmayı faydalı kılmak için gazete bir araç olarak kullanılabilir” diyen katılımcılar, “DDSB faaliyetlerini belirleyen asıl özneler bizleriz. Burada yaşadığımız eksikliklerin bizim tarafımızdan değiştirilebileceğini unutmamalıyız. Ve tartışmayı bu temele oturtursak bir noktaya varabiliriz” sözleriyle tartışmayı sonlandırdılar.
“Kapitalizme en ağır yumruğu işçi sınıfı vuracak”
Kampın 2. gününün son gündemi Volkan Yaraşır’ın katılımıyla gerçekleşen “İşçi sınıfının rolü ve sınıf hareketleri” oldu. İşçi sınıfının kendine ait bir bilimi ve binlerce yıllık birikimi olduğu sözleriyle başlığı açan Yaraşır; gerek Türkiye’deki, gerek dünyadaki işçi sınıfı hareketlerinin nasıl bir yaklaşımla değerlendirilmesi gerektiğine vurgu yaptı.
Üç başlık altında işlenen konuda Yaraşır; ilk başlıkta katılımcılara ideoloji ve devletin ideolojik aygıtları, hegemonya, rıza üretimi ve kitle endüstrisi kavramlarını burjuva ve işçi sınıfı özelinde detaylandırdı. İkinci başlıkta İngiliz Burjuva Devrimi, Fransız Burjuva Devrimi ve Alman Burjuva Devrimini ele alan Yaraşır, bu devrimlerin tarihsel özellik ve farklılıklarını irdelerken, işçi sınıfının bu süreçlerdeki rolü ve burjuva ile olan ilişkilerindeki tarihsel birikimi katılımcılara aktardı.
Son başlığı burjuva devrimleri sonrası işçi sınıfı hareketlerine ayıran Yaraşır, burjuvanın hegemonyasına karşı olarak işçi sınıfının karşı hegemonya oluşturması sürecinin önemine dikkat çekti. Yaraşır tartışmalarına yarınki gündemde devam edecek.
Gün “İlkeli”lerin yaptıkları cezalandırma eylemi ve bildirilerini okumalarının ardından alkışlarla sona erdi.