Makaleler

Siyaset ve savaş

Savaş ve siyaset ilişkisini en yalın olarak “savaş siyasetin yoğunlaştırılmış halidir” tanımlamasında bulabiliriz. Mücadelenin bu aşamasında artık çelişki uzlaşmaz bir hale gelmiş ve olgu iki gücün fiziki mücadelesini de gündeme getirmiştir. Çelişkinin hangi yanının üstün geleceği büyük oranda en yüksek mücadele biçimi olan bu mücadelenin sonucu üzerinden belirlenecektir. Fakat durum böyleyken bile bu aşama bir “alt” aşama olan siyaseti dıştalamaz, aksine onu da içine alarak ilerler. Şüphesiz siyasetin savaşa evirilmesi ya da siyasette yön bulması her ülkenin bölgenin v.b. kendi özgünlükleri içinde ele alınarak iç bağlantıları kurularak yaşama geçer ya da geçirilmelidir. Bu yanıyla savaşın, devrimci savaşın genel yasalarıyla birlikte özel yasaları sorunları incelenip bilince çıkarılmalıdır. Bunu yaparken her tarihi ve toplumsal sürecin kendine özgü nitelikleri olduğu ve bu özgünlüklerin bulundukları döneme ait olmaları nedeniyle her dönem için mekanik bir şekilde ele alınıp uygulanamayacağı unutulmamalıdır. Başarıya ulaşmış her mücadele deneyiminde bu bağların diyalektiğinin doğru kurulduğunu görüyoruz. Ülke özgünlüğümüzden kaynaklı Mao yoldaşın Çin devrimci savaşının gelişen yasalarını incelediği, teorize ettiği yazılarına baktığımızda bunu çok açık görürüz.

Ülkemizin siyasi ve iktisadi açıdan eşit olmayan bir gelişmeye sahip yarı-feodal yarı-sömürge bir ülke oluşu, düşmanın güçlü devrimci ve komünistlerin zayıf oluşu devrimci savaşımızın strateji ve taktiğini genel ve özle ilkelerimizi belirleyen temel etkendir. Bu strateji ve taktik hayata geçirilirken devrimci savaşın bir taarruz yani saldırı savaşı olduğu gerçeği üzerinden hareket edilir. Bununla birlikte devrimci bir savaş aynı zamanda savunma ve geri çekilmeyi de kapsar kendi içinde belli bir esnekliği gerektiren bu her üç durumda (saldırı, savunma ve çekilme) aynı zamanda birbiriyle güçlü bağlarla bağlıdır. Düşmanın ve kendi durumumuzu iyi tahlil ettiğimiz koşullarda savaşın her aşamasında bu üç durum içinde hazırlık yapmak karşı harekatımızı hazırlamak için önemli bir avantaja sahibiz demektir. Ötesi güçlerimizin durumuna, yaptığımız hazırlığa göre aktif ya da pasif savunma halini hayata geçirmektir.

Egemen sınıflar devrimci mücadelenin ve devrimci komünist partilerin zayıf olmasını da fırsat bilerek yaygın olarak silahlı mücadele ve siyasetin birbirinden ayırt edilmeksizin toptan olumsuzlamaktadır. Silahlı mücadelenin sınıf mücadelesinin bir aşaması olduğu bizimki gibi faşizmle yönetilen ülkelerde zorunlu olduğu gerçeğinden sisteme muhalif olan ve ona karşı mücadele eden her birey ve örgütlü güçleri her türlü ideolojik aygıtlarını kullanarak bütün sorunların demokrasi çerçevesinde (meclis, mahkemeler vs.) sistem içi araçlarla çözülebileceği yanılgısına düşüp devrimci şiddeti kullanmaktan uzaklaştırmayı hedeflemektedir. Bununla da yetinilmeyerek şiddet kullanmanın meşruluk düzeyini sadece egemen sınıfların baskı aracı olan devlet vesayetine indirgemektedir. Egemen sınıflarca reformizm kutsanarak devrimci şiddetin artık hükmünü yitirdiği söylemleriyle devrimci ve komünist partiler kesintisiz bir şekilde ideolojik ve politik saldırı altında tutulmaktadır. Bu saldırılar aynı zamanda devrimci komünist partileri etkisizleştirme, tasfiye etme çabasının en etkili araçlarından biri haline getirilmektedir. Bu ideolojik saldırıların belli yanlarıyla devrimci ve komünist partiler üzerinde etkisi olduğu yer yer ideolojik bir kırılma yarattığı da bilinmekte, ortaya konulmaktadır. Oysa zulmün olduğu yerde isyanın meşruluğunu bilen bilince çıkaran her devrimci komünist parti örgüt vs. meşru savunma ve saldırı aracı olarak devrimci şiddeti savunup kullanması gerekir. Bu meşruluğu savunmak Marksist olmanın temel kıstaslarındandır ve proletarya diktatörlüğünü kurmanın olmazsa olmazıdır. Ve bu gün egemen sınıfların saldırılarına karşı caydırıcı bir etki taşıması itibarıyla da önemli ve gereklidir. Öyleyse silahlı mücadele ve siyaset ilişkisi nedir? Nasıl kurulmalıdır? Aralarındaki iç bağlantılar nelerdir? Vs. (sorular çoğaltılabilir) irdelenmeli zihin tazelemesi yapılarak egemen sınıfların bu yönlü saldırıları boşa çıkarılmalıdır. Bu mücadelede egemen sınıflar karşısındaki onca yetmezliğimize, dağınıklığımıza rağmen halk kitlelerinin her yanıyla (sosyal, siyasal, ekonomik vs.) saldırı altında olduğu, artık mevcut şekilde yönetilmek istemediği, sisteme karşı sesini yükselttiği ve bu ses yükseltmenin yer yer ( Gezi, Kobanê) ayaklanmalara dönüştüğü bir dönemden geçiyoruz. Özcesi yaşamın bizi her gün binlerce kez doğruladığı güçlü bir nesnel zemine de sahibiz. Yaratılmak istenen bulanıklığa karşı mücadele etmek bu zemini doğru kullandığımız oranda kolaylaşacaktır.

Daha fazla göster

İlgili Makaleler

Başa dön tuşu