Eskilerde, terzi kostüm diktiği zaman eğer koltuk altlarını veya kalça kısmının ölçüsünü doğru hesaplayamadığında, kostümün kolları veya bacakları uzar ve bir kere dikildiği içinde düzeltemezlerdi. Buna karşı tepki gösteren müşteriye ise “görmüyor musun, sana tam oldu… seneye de giyersin hem” derdiler.
Yeni seçilen hükümet (sol veya sosyal kurtuluş hükümeti mi desek?) için de benzer bir durumun olduğu izlenimi oluştu bende.
Halkımıza yeni bir “kostüm” dikilmekte ve mızmızlar içinde uzun kol ve bacaklar gösterilmektedir.
Benim gibi ilk eleştirileri yapan pek çok kişi, PASOK’un ilk iktidar olduğu dönemi hatırlatırcasına karşı durmuş ve “rüyamı bozmayın” demektedirler.
Şahsen kimsenin rüyalarını bozmak istemem.
Bunca yıldır barbar saldırganlıkla yüz yüze olan halkımız, olabildiği kadar geri çekilmiştir. Elindeki araçları, politik argümanları, perspektifi bakımından elinde ki tek “çözüm” olan SYRİZA’ya kadar gerilemiştir. Burada muhalif olan solun kendi payına düştüğü ölçüde sorumluluğu vardır.
Kamu çalışanı biri olarak kamu personel disiplin genelgesinin iptal edilmesinden memnun olmadığımı söylersem yalan olur. Bunu elbette PASOK’un ilk yıllarında iptal edilen iç savaş sonrası yasalarla (özgürlükler, afiş yapmanın serbestleşmesi ki bu haklar 1985 yılında ki ikinci seçimlerde tekrar geri çekildi) karşılaştıramayız. Hazır bunlardan bahsederken, beni öfkelendiren, eski sosyal demokrasinin baskılar altında bunalmış eski kuşaklar karşısında fazlasıyla kullandığı ifade özgürlüğü kavramını şimdi de onların devamcısı olmaya aday olanlar tarafından kullanılmak istenmesi olmasıdır.
Sorulması gereken sorular bugüne dairdir.
Somut olmak gerekirse, hükümetin nefes aldırma uygulamaları hala halkın derinliklerine ulaşamamıştır. Örneğin özel sektör işçilerinin 750 Euro düzeyinde ki ücretleri, toplu sözleşme ücretlerinden çok uzaktır ve bunların ne “yukardan” neden “aşağıdan” bunu değiştirebilecek araçları ellerinde yoktur. Açlık ücretlerine devam…
Soru şu, memorandum hükümetleri tarafından kapatılan ve 5 Euro muayene ücreti ödenen hastaneler yeniden açılacak mı? Örneğin, Selanik bölgesinden insanlara hizmet eden tek nöbetçi hastane olayı değişecek mi? Birikim bankasının kapanmasından sonra, kapatılan veya birleştirilen okullar yeniden açılacak mı? Ücret artışları için para yok ama zorla ücret dereceleri değiştirilen memurlar eski düzeye getirilecekler mi?
Açığa alınan memurların -işinden olmak az buz bir şey değil- işlerine dönmeleri çok önemli ancak neden yeni atama yasalarına göre atanacaklar?
Bunun devamında ise, Troyka’nın memurlarıyla değil de AB ve IMF emperyalist kurumlarıyla vb. tartışıyoruz. Memorandum değil de “köprü” niteliğinde bir program talep ediyoruz. Samaras ve Venizelos bundan başka bir şey mi istedi? “Köprü program” Soible’nin (Almanya Ekonomi Bakanı çn.) fikridir.
Ukrayna meselesinde hükümetin “bizim görüşümüzü almadınız” yaklaşımı ise Papandreu’nun ’86 yılında dostu Kaddafi’nin bombalanmasında ki meşhur yaldızlı sözlerini anımsatmıyor mu?
Ortaya koyduğum sorular somuttur. Uzak gelecek ile alakalı değildir. Sorun, uygulamaya başlanan memorandum cehennemiyle birlikte sistem içi veya dışı sol tarafından karşı çıkılan borcun ve üretimin yeniden canlanması konusunda ne yapılacağıdır?
Elbette saldırının durdurulması ve “halkın nefes alması” gerekiyor ancak bu nasıl olacak?
Bunun gerçekleşebilmesi için halkın ve örgütlü güçlerin farklı düzeyde örgütlenmesine ve direnişine ihtiyaç var. Tabii bir de farklı bir perspektifinde ortaya konması gerekir. Ana akımdan etkilenmeyen önemli bir sol seçmen kitlesinin benzer kaygıları taşıdığından eminim. Onları içinde ki çelişkilerin ve sorunların netleşmesi gerektiği de ayrı bir gerçek.
Hayal kurmak herkesin kişisel hakkı! Ancak gerçek yaşamda işler değişir.
Dimitris Manos
*Makale 1 Şubat günü http://www.kkeml.gr/ sitesinde yayınlanmıştır.