DerlediklerimizGüncel

NUBAR OZANYAN | Yaralı Ceylanların Seyit Rıza’sı

"Aradan 87 yıl geçmesine karşın bizlere zalimin önünde boyun eğmemeyi, başını dik tutmayı gösteren cellatların arasında güneş ışığı gibi doğmayı, eğri zamanlarda doğru yerde durmayı öğreten Buğday Meydanı’nı Kerbela’ya çeviren Seyit Rıza ve yoldaşlarına saygıyla…"

Bugün, “dün”de gizlidir. Bugün yaşanan ve yaşanmakta olan tüm haksızlık, hukuksuzluk ve adaletesizlikler dünde saklıdır. Tarihini bilmeyen, geçmişini öğrenmeyen anı göremez ve geleceğini kuramaz. Her dönem özgürlük isteyen, bunun mücadelesini veren onurlu insanlar bu topraklarda “vatan haini” olarak damgalanmıştır. Hırsız, katiller ise “devlet adamı”, “efendi” olmuştur. Muktedirler için “vatan haini” olan Seyit Rıza, Kürt-Alevi halkı için bir kanaat önderi; Ermeni halkı için ise yaralı ceylanları düşmana teslim etmeyen, vicdan ve onur sahibi bir bilgedir.

Soykırımcı İttihatçı-Kemalistler, Ermeni Soykırımı’ndan sonra Kürdistan’ın Türkleştirilip Sünnileştirilmesini gündemlerinden düşürmezler. Kürtlüğün ve “eşkiyalığın” merkezi olarak kabul edilen Dersim, temizlenmesi gereken “safra” olarak tanımlanır. Öncüleri ise görüldükleri yerde imha edilmesi gereken “şaki” ve “eşkıya” olarak tanıtılır.

1925 yılında Şark İslahat Planı, 1936 yılında çıkarılan Tunceli kanunlarıyla “ulus- devlet” yaratmanın önünde duran engellerin kaldırılması hedeflenir. Sırasıyla Şeyh Sait sonrasında Seyit Rıza darın ağacına gönderilir. Ermeni-Rum-Süryani-Ezîdî soykırımlarında yaşandığı gibi önce Dersim’in önde gelen bilge insanları, toplum tarafından sevilen sayılan öncüleri katledilir. Karşı çıkanlar ise mağaralarda gazlara, uçurum diplerinde soykırıma gönderilir. Geride kalan savunmasız ve korunmasız kadın ve çocuklar ise bilinmezliğe ve karanlığa doğru sürgüne yollanır. Türkleştirilmenin ve Sünnileştirilmenin önündeki mazlum engeller zorbalık ve hileyle kaldırılmaya çalışılır. Dünden bugüne sonlanmayan asimilasyon politikası Dersim’in çocuk ve kadınlarının boynunda saklı kalan utanç kolyeleri olur.

Gerçekler, Türk resmi tarihinin yazılıp anlatıldığı gibi olmamış ve yaşanmamıştır. Türkleştirilmenin önünde duran her toplumsal sorun “güvenlik”, karşı çıkan her irade ise TC için bir “terör” sorunu olarak algılanıp hareket edilmiştir. Oysa toplumsal bir nedene dayanmayan bir dava olabilir mi? Egemenler her dönem Kürtlerin özgürlük sorununu görmezlikten gelip yok saymıştır. Kürtler, Aleviler özgürlük taleplerini her dile getirdiklerinde, özgürlük davalarına sahip çıktıklarında karşılarında Türk devletinin inkar, imha ve yalanını bulmuştur. Özgürce var olma ve yaşama hakları ne görülmüş ne de duyulmak istenmiştir. Dört parçayı da aşarak uluslararası bir sorun haline gelen Kürt ulusal sorunu özünde özgürlük ve bir devrim sorunudur. Kürtlerin Orta Çağ’dan kalan zincirlerden kurtulma sorunu vardır. Eşkiya diye tanıtılanlar ise halkın sevgi ve saygısını kazanmış düşman karşısında dik duruşlarıyla tanınmış, onurlu mert ve  bilge insanlar olmuştur. Bilgelik mütevaziliktir, cesaret ister. Cehalet ise kibir ister. Bundandır bilgeler, cesur olur. Hiçbir resmi Türk yazımı, mazlumlara Dersim’in piri Seyit Rıza’nın saygın bir direnişçi olduğunun aksini ispatlayamaz.

Lamba ışığında “isyana teşvik” suçlamasıyla göstermelik bir yargılamayla yargılanır. Kendisine ne savunma ne de itiraz hakkı tanınır. Yaşı küçültülerek idama mahkum edilen Seyit Rıza’nın kaderini altı yoldaşı da boyunlarına asılı kalın ip gibi taşır. Soğuk bir I5 Kasım sabahında Xarpet’in Buğday Pazarı Meydanı’nda yaşı büyütülen oğluyla idama yollanırken geride hafızalarımızın en canlı yerinde yazılı kalacak, asla unutulmayacak bilgelik dolu direniş sözleri bırakır.

Oğlundan önce kendisinin idam edilme talebine cellatlar önce oğlunu asarak yanıt verir. Her fırsatta kendisinden nedamet getirilmesi istenen Seyit Rıza’nın “Ben sizin yalan ve hilelerinizle baş edemedim. Bu bana dert oldu. Ben de sizin önünüzde diz çökmedim. Bu da size dert olsun” sözleri başta Dersim ve Alevi halkı olmak üzere özgürlük arayan mazlumların canlı hafızasına yazılır. Kaderi tıpkı Şeyh Sait gibi olur. İki Kürt direnişçisi, hileyle Türk ordusunun tuzağına düşerler ve idam sonrası ise cenazeleri bilinmezlik toprağına gömülür.

Buğday Pazarı Meydanı doluymuşçasına tüyleri diken diken eden sesiyle haykırır: “Evladı Kerbalayıh, bı hatıyıh, ayıptır, zulümdür, cinayettir” diyerek ipi boynuna kendi geçirir, sandalyesini kendisi tekmeler. Direngen gelenek günümüze dek devam eder.

Zalime benzemeyen, yüreğini acıların mezarı yapan Dersim halkı, aradan 87 yıl geçmesine karşın ne Pir’ini ne de ihaneti unutmadı. Adalet ve özgürlük mücadelesinde Pir’ini arayan mazlumlar, onu artık mezarlıklarda değil, özgürlük kavgasında arıyor.

Aradan 87 yıl geçmesine karşın bizlere zalimin önünde boyun eğmemeyi, başını dik tutmayı gösteren cellatların arasında güneş ışığı gibi doğmayı, eğri zamanlarda doğru yerde durmayı öğreten Buğday Meydanı’nı Kerbela’ya çeviren Seyit Rıza ve yoldaşlarına saygıyla…

(Yeni Özgür Politika -19 Kasım 2024)

Daha fazla göster

İlgili Makaleler

Başa dön tuşu