Imane Khelif’e Yönelik Saldırılar: Irkçılık ve Cinsiyetçilik El Ele
Tüm bu tartışmaları-araştırmaları yapmamıza neden olan vaka ise 1 Ağustos’ta Paris Olimpiyatları’nda Imane Khelif’in ringe çıkması ile başladı. Ringde gördüğümüz sadece fiziksel bir mücadele değildi; aynı zamanda cinsiyet temelli toplumsal bir savaşa da tanıklık ettik. Cezayirli boksör Imane, sadece rakiplerini yenmekle kalmadı, aynı zamanda cinsiyetçilik, ırkçılık ve haksızlığa karşı da yumruklarını sıkıca kaldırdı. Imane’nin karşılaştığı zorluklar, sadece bir sporcunun değil, bir kadının ve üstelik beyaz olmayan bir kadının, Batı dünyasında ne kadar çetin bir yolculuğa çıktığını bir kez daha gözler önüne serdi. Sadece bu da değil; özelde Olimpiyat Oyunlarında genelde sporda kadın ve transların yarışma koşullarına ilişkin önemli bir tartışmayı da bir kez daha alevlendirdi.
Tartışmayı alevlendiren sadece Imane’nin varlığı değildi, İtalyan rakibi Angela Carini’nin maçın 46. saniyesinde beyaz gözyaşlarıyla ağlayarak ringi terk etmesi ve “hayatını korumak için” maçı bıraktığını söylemesi, üstüne üstlük maçın sonunda Imane’nin elini sıkmayı reddedip “bu hiç adil değil” diye bağırarak “mağduriyetini” tescillendirmesi birden herkesin heteroseksüel beyaz-erkek duyarlılığını ayağa kaldırdı. (Carini’nin sonradan özür dilemesinin, sonuçları itibariyle pek bir anlamı olmadığını belirtelim. Zira onun ateşlediği fitille çocukluk resimlerini dünya kamuoyuna göstermek zorunda kalan, nefret öğesi haline getirilen Imana’nın yaşadıklarına bir faydası dokunmadı.) İtalya’nın ırkçı başbakanı Meloni, Elon Musk, Trump, J.K.Rowling gibi heteroseksüel-beyaz-erkek dünyanın ünlü figürleri kışkırtıcılıkta birinci sırayı kimseye kaptırmadı.
Imane’ye saldırılar bu şekilde bitmedi elbette, bir sonraki rakibi Macar Anna Luca Hamori de, “Bir sonraki maçta bir erkekle yüzleşmek zorunda kalacağım” diyerek transfobik kitleleri ajite etti. Imane’nin olası rakiplerinden Türkiyeli boksör Busenaz’a ise çok fazla söz düşmedi, çünkü onun yerine Türk devleti, yandaş ve de muhalif tam takım medya, trol ordusu konuştu. Üzerine vazifeymiş gibi Imane’nin Olimpiyatlardan atılması için başvuru yapan Türkiye Boks Federasyonu’nun yanı sıra, deep fake fotoğraflarla Imane’nin nasıl bir “canavar” olduğu sosyal medyada dolaşıma sokuldu. Murat Ağırel gibi, laik ırkçı, homofobik kadın düşmanları da en dikkate değer ve sözde belgelere dayanan açıklamalar yaptı. (Murat Ağırel’i AKP karşıtı olduğu için solcu diye kabul edenlere, Portekiz-Türkiye futbol karşılaşmasında “Bijî Portîkez” yazan Ferhat Encü’ye verdiği “Bu kadar Türkiye düşmanı olan kişinin Türk Milletinin maaşları ile aldığı Emekli Milletvekili maaşı kesilmeli” yanıtını hatırlatalım!) Türk boksör Esra Yıldız Kahraman ve Bulgar Svetlana Staneva son maçlarını kaybettikten sonra parmaklarıyla “kadın kromozomunu temsilen” X işareti yaparak bu tayfaya katıldı.
Imane’ye karşı “kadın dostu” kesilen Türk medyasının, havalı tabanca karışık takım kategorisinde aldığı gümüş madalyayı sadece Yusuf Dikeç’e layık görüp, takım arkadaşı Şevval İlayda Tarhan’ı görmezden gelmesini de buraya not olarak düşelim.
TERF’ler ve Trans Sporcular: Bilimsel Gerçeklikten Uzak Tartışmalar
Neyse, bu kadın düşmanı, transfobik adamları bir yana bırakıp birkaç noktanın altını çizelim konuyla ilgili. Birincisi, her ne kadar birçok spekülasyon okusak da, sonuç olarak Imane’nin de, onunla birlikte “cinsiyet testi standartlarını karşılayamadıkları gerekçesiyle 2023 Dünya Şampiyonası’ndan diskalifiye edilen Lin Yu-ting’in de XY kromozomlarına ya da yüksek testosterona sahip olduklarına dair bilimsel olarak ortaya konmuş bir gerçeklik bulunmuyor. Yani ikisi de cisgender (biyolojik cinsiyeti ile cinsiyet kimliği eşleşen) kadınlar. Buna rağmen TERF’ler (Transları Dışlayan Radikal Feministler) de dahil olmak üzere yoğun bir saldırıyla karşı karşıya kaldılar. TERF’ler, trans kadınların kadın kategorilerinde yarışmasına karşı çıkarak, bu durumun “biyolojik kadınlara” haksızlık olduğunu savunuyorlar.
Imane ve Lin’den bağımsız olarak konuşursak, bu kesimlerin temel argümanı, trans kadınların biyolojik olarak erkeklerden geldikleri için spor müsabakalarında avantajlı oldukları yönünde. Bu bakış açısı, kadın olmayı yalnızca biyolojik ve kromozom temelli bir olguya indirgerken, kimlik ve toplumsal cinsiyetin karmaşıklığını görmezden geliyor. Trans kadınlar, uzun ve zorlu bir süreçten geçerek cinsiyet kimliklerini yaşıyorlar ve bu süreç, onların biyolojik özelliklerinden çok daha fazlasını ifade ediyor.
“Bu tartışmalarda en çok öne çıkan iddia Khelif’in rakiplerine göre “daha avantajlı” olduğu yönündeydi. Ancak Khelif geçmişte katıldığı müsabakalarda yenilgiler de yaşamış. Örneğin 2018’de profesyonel spor kariyerine başlayan Khelif, AIBA Kadınlar Dünya Boks Şampiyonası’nın ilk turda Karina Ibragimova tarafından elenip 17’nci sırada yer almıştı.
Ayrıca bu, Imane Khelif’in ilk olimpiyat mücadelesi de değil. Tokyo 2020 Olimpiyat Oyunları’nda da yarışan Imana Khelif, hafif siklette çeyrek finalde İrlandalı Kellie Harrington’a mağlup olup elenmişti.
Kaybettiği başka birçok müsabaka olması, Imane Khelif’in iddia edildiği gibi rakipleriyle haksız bir yarış içinde olduğu görüşünü zayıflatıyor.” (Öyküm Hüma Keskin, teyit.org)
Bir diğer önemli nokta, TERF’lerin savunduğu biyolojik avantaj argümanının bilimsel temellerinin zayıf olması. Bilimsel araştırmalar, trans kadınların hormon tedavileri sonrasında, fiziksel olarak cinsiyet geçişinden önceki halleriyle kıyaslandığında, önemli değişiklikler yaşadıklarını gösteriyor. Hormon tedavileri, kas kütlesi ve dayanıklılık gibi özellikleri etkileyerek, trans kadınların cisgender kadınlarla eşit bir düzlemde rekabet etmelerini sağlıyor. TERF’ler, bu bilimsel verileri görmezden gelerek, trans kadınları spor dünyasından dışlamaya çalışıyorlar. Bu tutum, hem bilimsel gerçekleri çarpıtıyor hem de trans kadınları haksız yere damgalıyor.
Bu tartışmalar elbette tek bir argümanla veya bilimsel veriyle sonuçlandırılabilecek bir konu değil. O nedenle femsport.net’ten Lara Özen’in sorusuyla bitirelim yazıyı:
“Hiçbir koşulun adil olmadığı, tüm sporcuların kendi disiplinleri dışında sosyo-ekonomik durumlarıyla da ne kadar antrenman yapabildiğinin ölçüldüğü bu delice sistemde tek sorun normatif bedenlere uymayan birileri mi sahiden?” (Bitti)