İstanbul Pride’nın yürüyüş komite çağrısını 11 Nisan’da görmüştüm. Görünce içim kıpır kıpır oldu katılmak istiyordum ama bir taraftan da kaygılarım vardı. Nasıl bir ortamda bulunacağımı bilmiyordum. Güvende mi hissedecektim yoksa kaygılı bir şekilde mi devam edecektim kestiremiyordum. 12 Nisan yanılmıyorsam saat 5 gibi yürüyüş komitesine katılmak için İstanbul Pride hesabına mesaj atmıştım.
İlk toplantımız 18 Nisan’dı. Toplantı alacağımız yere gitmeden önce Gezi Parkı’nda oturup biraz heyecanımı azaltmıştım. Saat yaklaşınca toplantı mekanına gittim. Girer girmez heyecanım kendimi biraz daha rahat olmaya itti. Komiteye tek yeni katılan kişi bendim. Toplantı başladı, duygu durumu, burçlarımız ve yükselenimiz hakkında konuşup ve isimlerimizi söyleyip tanıştık, devam ettik. Toplantı arasında sigara odasında sigara içerken herkes bana neler hissettiğimi sordu.
Çok heyecanlıydım ve fazlasıyla duygusaldım aynı zamanda da bayağı yorgundum.
2023 yılı hariç son 6-7 yıldır her yürüşümüzde yürüyen biri olarak bu sene yürüyüş komitesine katılarak bu yürüyüşü örgütlemenin bir parçası olmak, bu yürüyüşü örgütleyenlerden birisi olmak hala beni oldukça heyecanlandırıyor ve duygulandırıyor.
Hepimizin bireysel yaşadığı kaygıların birlikteyken bu kaygıları heyecana ve güvene dönüştürmesi…
Bizim “illegal grupların yapacağı yürüyüş” olarak adlandırdıkları yürüyüşümüzü hepimiz içten içe alanımız olan taksimde yürümeyi istiyorduk tabii ki. Güvenlik kaygılarımız, koca şehrin bir kısmında hayatın durmasına sebep olacak kadar güvenlik önleminin alınması bize bağdat caddesinde daha güvenli bir şekilde yürüme düşüncesi yarattı.
Basın açıklamamızda “biz gerekirse taşı deler, zamanı büker, yine birbirimizi gülüşlerimizden buluruz” dediğimiz gibi yine birbirimizi gülüşlerimizden, heyecanımızdan, göz göze gelişlerimizden, birbirimiz arasında fısıldayarak konuşmalarımızdan bulduk.
Yürüyüş günü yaklaştıkça özellikle son bir hafta kala kaygılarım gittikçe artıyordu. Yürüyebilecek miyiz, birbirimizi bulabilecek miyiz, kitleselleşmeyi sağlayabilecek miyiz? Sağlayabileceksek en az riskle nasıl sağlayacağımıza dair sorular üzerine günlerce düşünüp kaygılanıyordum.
Yürüyüş günü gelince de bu duygularım ve kaygılarım benimleydi. Bir de üstüne alıktırmadan, kendimizi fark ettirmeden nasıl alana ulaşırız kaygısı eklenmişti. Sanırım bunu komiteden birçok kişi yaşadı. Rotamızı gezerken, kontrol ederken birbirimize denk gelip güvenliğimizi sağlamak için alıktırmadan selamlaşmak, göz göze gelip hiç konuşmamak…
Basın açıklamamızda “biz gerekirse taşı deler, zamanı büker, yine birbirimizi gülüşlerimizden buluruz” dediğimiz gibi yine birbirimizi gülüşlerimizden, heyecanımızdan, göz göze gelişlerimizden bulduk.
Hepimizin bir yerlere dağılıp beklediği yerlerde gittikçe sayımız artıyordu. Her yerde lubunyalar kendini göstermeye başlamıştı. Bir anda hepimiz yürümeye başlayacağımız rotaya doğru yaklaşmaya başladık. Bir anda pankartın açılmasıyla herkesin coşkulu bir şekilde bir araya gelmesiyle, bayraklarımızı açmamızla birlikte basın açıklamasının okunmasına başlandı. Sloganlarımız, bayraklarımız…
Basın açıklaması biter bitmez bir anda trans bayrağımı omzuma atıp Bağdat Caddesi’ni renklerimizle kuşatıp yürümeye başlıyoruz.
Çevremizdeki insanlar şaşkın bir şekilde bizi alkışlıyor ve izliyordu.
Sloganlarımızı atarak yürürken bir anda polisler geldiği için herkes koşturmaya başlıyor ve “dağılıyoruz” sesleri yükseliyor. Birçok lubunya ile yakımızda bulunan kırtasiyeye koşuyoruz ve orada bekliyoruz. Orada beklerken bir birey hepimize anı kalması için kalem alıp hediye ediyor.
O kaleme baktıkça gözlerim doluyor.
Bizlerden, Onur Yürüyüşümüzden ilerleyen dakikalarda haberdar olan kolluk kuvvetleri, bizim dağılıp kaçarken, Bağdat Caddesi’nden sahile kadar lubunya kovalamaya, lubunyaları gözaltı yapmaya çalışmak için koştururken, o sırada lubunyalar cadde üzerindeki bir mağazadan dev bayrağımızı sallandırıyor.
Bir şekilde dağılmak için sokaklara koşarak dağılıyoruz. Dağılırken beni kaybettiğini söyleyen birisiyle birbirimizi bulup, beraber yanlış seçtiğimiz için uzun bir yol yürüyerek Erenköy’e kadar geliyoruz.
2015 yılından itibaren Onur Yürüyüşü’müze engel olmaya çalışanlarla mücadele ediyoruz. Mücadelemiz 2015’ten bu yana her yerde, her alanda güçleniyor, kökleniyor ve varlığımızı her yerde göstermeye devam ediyoruz, ettik.
Bize alışın demiyoruz artık! Bize alıştınız ve alışmaya da devam edeceksiniz! Adımızı zikredemiyorsunuz, nefret körükleyen, her an bizleri dillerinizden düşürmeyen fobik, cinsiyetçi politikacılarınız sayesinde; varlığımızdan, sizin deyiminizle “LGBTİ”, “ne olduğu belli olmayan…” azınlıklar. Evet, bunların hepsi biziz ve biz bu şekilde var olmaya devam edeceğiz.
Ne bu yasaklarınız ne yerimizden edilmeler ne de saldırılarınız yıllardır engelleyemediğiniz gibi mücadelemizi engelleyemez. Biz en iyi bildiğimiz şeyi; var olmayı, hayatlarımızı, aşklarımızı savunmaya devam edeceğiz ve alanımız olan İstiklal Caddesi’nde binlerce kişi yürüyeceğiz!