Bu yıl emperyalist AB ülkeleri; Rusya-Ukrayna, İsrail-Filistin savaşı ile ABD-Çin çekişmesi gölgesinde 1 Mayıs’a girdi. Üçüncü dünya savaşı tehlikesinin yükseldiği, militarizme yapılan sınırsızca harcamaların faturasının da emekçi kitlelere kesildiği günümüzde, 1 Mayıs oldukça kitlesel geçti.
Bu anlamda, emperyalist sistemin, kâr hırsı ve pazar rekabeti uğruna, başlattığı haksız savaşların yükü; ezilen kitleler nezdinde yarattığı yıkımın sonuçları, gün geçtikçe daha fazla hissediliyor ve ağırlaşıyor. Bundan dolayı, bu yılki 1 Mayıs alanlarında öne çıkan sloganlar “Emperyalist savaşlara hayır”, “Savaşların yükünü kabul etmiyoruz” oldu.
Üçüncü dünya savaşı tehlikesinin yükseldiği ve emperyalist bloklar arasında çelişkilerin derinleştiği günümüzde, ABD NATO müttefik güçleriyle, Rusya ve Çin’i sınırlama ve kuşatma, stratejisi için Askeri harcamalarını misliyle artırarak emperyalist savaşları daha da yaymaya çalışıyor. Rusya-Ukrayna savaşı ve İsrail’in Filistin’e yönelik soykırım saldırısının ana sponsorluğunu yapan ABD’de geçtiğimiz haftalarda onaylanan 95 milyar dolarlık pakette, 61 milyar dolar Ukrayna’ya askeri destek, 26 milyar dolar İsrail’e askeri destek, 8.1 milyar dolar da Tayvan’a destek amacıyla ayrıldı. Avrupa ülkeleri de silahlanma ve bu ülkelere askeri yardım noktasında ABD’den farklı bir durumda değil. Tüm bu devasa bütçeler, emekçilerden gasp edilerek haksız savaşlar için harcanıyor.
Diğer yandan da emperyalist savaşlara karşı, birçok ülkede, üniversitelerde süren gösteriler haftalardır devam ediyor. ABD’nin ardından Berlin’de Humboldt Üniversitesi’nde Filistin’e destek amacıyla yapılan eyleme 150 kişi katıldı. Öte yandan Paris Sciences Po Üniversitesi’nde Filistin’e destek eylem düzenlendi. ABD’de de üniversitelerde direniş devam ediyor. Oregon eyaletindeki Portland’da polis operasyon düzenledi ve bazı eyleme katılanlar gözaltına aldı. Almanya’nın diğer kentlerindeki üniversitelerde de benzer şekilde protesto eylemleri için çağrılar yapılıyor. Geçtiğimiz cuma akşamı Köln Üniversitesi’nde de bir eyleminin yapılacağı basına yansıdı. Yapılan tüm bu eylemlere karşı polisin sert saldırıları ile tutuklama ve baskılar, üniversitelerdeki, eylemleri durduramıyor. Bu anlamda, üniversiteler ezilenler için umut olmaya devam ediyor.
AB parlamento seçimleri üzerine
Yine diğer önemli bir gündem ise önümüzdeki haziran ayında yapılacak olan, Avrupa Parlamentosu seçimleridir. Bu noktada Avrupa Parlamentosu’nun işlevinden kısaca bahsetmek gerekiyor: 1979 yılından bu yana olmak üzere her beş yılda bir Avrupa Parlamentosu seçimleri yapılmaktadır. Yapılan ilk seçimde yüzde 63’lük katılım olmuştu. 2009 yılında bu oran, yüzde 43’e gerilemiştir. Bir önceki dönemde ise Avrupa Parlamento seçimleri 23-26 Mayıs tarihleri arasında yüzde 50 katılım oranı ile yapıldı. AP komisyonlar şeklinde çalışmaktadır. Brüksel’de komisyonların aldığı kararlar, kitlelerin hayatını doğrudan etkileyen kararlardır. Çünkü Avrupa Birliği’nin seçilen tek organı olan AB parlamentosu; tarım, enerji politikası, göç ve finans gibi alanlarda karar alma yetkisine sahiptir. Ayrıca AB’ye yeni ülkelerin alınması gibi konularda da parlamentonun onayı gerekiyor.
Bu yıl yapılacak olan AP seçimleri, 6-9 Haziran’da 21 ülkede gerçekleşecektir. Bunlar; Almanya, Avusturya, Belçika, Bulgaristan, Danimarka, Estonya, Finlandiya, Fransa, Hırvatistan, İspanya, İsveç, İtalya, Güney Kıbrıs Rum Yönetimi, Litvanya, Lüksemburg, Macaristan, Polonya, Portekiz, Romanya, Slovenya, Yunanistan, Hollanda, Çekya, İrlanda, Slovakya, Malta ve Letonya AP seçimleri için oy kullanacaklar. Yapılacak olan AP seçimleri, emperyalist savaşlar, işsizlik, yoksulluk ve sefalet atmosferi altında sürüyor.
Bu anlamda, emperyalist sermayenin birliği olan, Avrupa Parlamentosu’nda, alınan kararlar esas olarak, sermayenin egemenliğini korumak içindir. Halkların çıkarları doğrultusunda, yapılan bir şey söz konusu değildir. Emperyalist burjuvazi her zaman olduğu gibi ortaya çıkan krizlerin tüm yükünü, işçi ve emekçilerin sırtına yüklemektedir. Bu amaçla kârına daha fazla kâr katarak, sömürü oranlarını daha da yükseltiyor. Oysa zengin Avrupa coğrafyasında, işsizlik, sefalet ve yoksullukla gün geçtikçe büyüyor. Dilencilik ve çöplerden yiyecek toplamak günlük yaşam biçimine dönüşmüş durumdadır. Demokratik hak ve özgürlükler kısıtlanarak baskı altına alınmıştır. Birçok Avrupa ülkesinde düşünce özgürlüğü, örgütlenme özgürlüğü sadece kâğıt üzerinde geçerliliğini koruyor. Politik faaliyet ve aktivite yürütmek adeta suç sayılmaktadır.
Demokratik yasal kurumlara karşı yoğun baskılar, yasaklamalar soruşturmalar ve tutuklamalar olağan bir duruma gelmiş bulunuyor. İşte bu gerçekler ışığında mevcut adaletsizliklere ve anti-demokratik duruma karşı; emekçilerin, yoksulların, işsizlerin ve ayrımcılığa maruz kalmış çeşitli göçmen halkların sesi olmalıyız.
Yine yerli ve göçmen halkların, birlikte ve barış içinde yaşamanın mücadelesini vermek, biz demokrasi güçlerinin asli görevidir.
“Mevcut durumun tersine everilmesi için anti-faşist, anti-emperyalist mücadele!”
Kapitalist-emperyalist sistemin hâkim olduğu Avrupa ülkelerinde, demokrasi hak ve özgürlükler için koşulların olduğu her alanda mücadele verilmesi ve yükseltilmesi gerekmektedir. Mevcut parlamentolarda bu koşullar ve şartlar oluşmuşsa, mücadelenin büyütülmesi için, taktik bir politika olarak, yararlanmak doğru bir siyasal yaklaşımdır. Aynı zamanda da tüm demokrasi güçlerinin ödevidir. İkinci önemli noktaysa, Avrupa’da yaşayan yerli ve göçmen halkların parlamento seçimlerine ilgi duyduğu ve ezici çoğunluk kitlelerin yüzü halen parlamentoya dönük olduğu gerçekliği de nedenler arasındadır. Parlamento bizim için bir amaç değil sadece politik mücadelenin taktik bir aracıdır. Sorun, burjuva parlamentosunu meşrulaştırmak değil seçilenlerin burjuva parlamento kürsülerinde, başta demokrasi olmak üzere, insan hak ve özgürlükler mücadelesini, sistemin baskıcı, yoz ve sömürü politikalarını teşhir etmesidir. Bu bakımdan, politik mücadelenin bir aracı olan, Avrupa parlamento seçimlerine bazı AB ülkelerinde, siyasal olarak yakın partilerle birlikte bazı kampanyalar örgütlenebilir.
Bu mevcut durumun tersine çevrilmesi için anti-faşist, anti-emperyalist geniş demokratik kitlesel birliklerin ortak mücadelesini her alanda örgütlemek günümüz açısından elzemdir. Bu anlamda AP seçim kampanyasında enternasyonal birlik olarak, ortak çalışmalar ile edindiğimiz ders ve tecrübeleri daha ileriye taşıyarak demokratik hak ve özgürlükler için birlikte mücadeleyi her alanda yükseltmek temel görevimiz olmalıdır.