TC. Devleti ve burjuva-feodal medya T. Kürdistanı’nda bazı çelişkileri veya yaşanan kimi sokak kavgaları körükleyerek, abartarak gösterir. Özellikle Kürt Ulusal Demokratik Hareketi’nin güçlü olduğu gölgelerde böylesi olayları planladıkları ve hayata geçirdikleri de ayrı bir gerçektir. Birçok olayı devlet kendisi yapıp PKK’ye yüklediğini biliyoruz. Yakın tarihlerde de yaşandı (Geçimli Köyü’nün yoluna döşenen mayının, 9 Kürt’ün ölümünü hatırlayalım) Faşist devletin geçmişte ve günümüzde farklı uluslardan halkları inanç gruplarını görüşleri ve hatta aileleri dahi karşı karşıya getirdiğine defalarca tanık olduk/oluyoruz.
BDP(DBP)’nin en güçlü olduğu Colemêrg’te iki büyük aşiret olan Ertaşîler ve Pinyanşiler güçlü bir şekilde varlıklarını sürdürüyorlar. Bu iki aşiret halk arasında Baska Çep/Sol Kanat (Ertaşîler) diğeri de Baksa rast/ Sağ kanat (Pinyanşiler) olarak bilinir. Ertaşi aşireti Kürt aşiretleri içinde Med Konfederasyonu’ndan günümüze Konfederasyon biçiminde örgütlenen bir aşirettir. Ertaşîler 12 farklı aşiretten oluşur. Ağalıktan çok Rihspî (Aksakallılar) denilen kişiler liderlik eder. Ertaşî ve Pinyanşilerdeki sağ ve sol ayrımı Colemêrg’teki Nasturilerde de vardı. Nasturi aşiretleri de sağ ve sol olarak ayrıydılar. Ertaşîler, Colemêrg, Şernex, Wan, Irak ve İran’da yerleşiktir. Yaklaşık 1.5 milyona yakın nüfusları mevcuttur. Ertaşî aşiret Konfederasyonunun lideri Ebubekir Ertaş’tır. Pinyanşi aşireti de Colemêrg ve bir kısmı Irak Kürdistanı’ndadır. Aşiretin liderliğini, Zeydan ailesinden Mustafa Zeydan yürütüyor. Eskiden Colemêrg’te hiç kimsenin işi devlete veya devlet mahkemelerine düşmezdi. Arazi davaları, aileler arası kavgalar, kız kaçırma olayları olduğu zaman Rihspiler aracılığıyla çözülürdü. Cinayet işleme çok istisna olurdu. Büyük kabahat olarak nitelendirilirdi. Cezası 7 yıl sürgündü. Bu süre içinde öldürülen kişinin akrabaları öldüreni vurduğunda haklı sayılırdı. Ancak belirlenen 7 yıllık sürgün sürecinde öldürülmezse affa uğrar. Köyüne geri dönerdi. Aşiretin Rıhspi (Aksakallılar) leri arabulucu konumundaydı.
1915 yıllarında Ermeni Soykırımı döneminde T. Kürdistanı’nda Süryani/Keldani ve Kürt/Êzidiler de katliama uğradılar. Kalanlar da sürgün edildiler. Yıkılan Nasturi (Süryani/Keldani) köylerine Ertaşî ve Pinyanşiler yerleşerek denetimlerindeki alanı genişlettiler. 1924’te Şeyh Sait İsyanı’na paralel olarak başlayan Beytülşebap İsyanı’na Ertaşîler ve onlara yakın aşiretler önderlik etti. İsyanı bastıran TC Ertaşîlerin 7 liderini Berçalan’daki kayalıklar(Çel) atarak katletti. İsyanın ardından Ertaşîler bulundukları bölgeden göç ederek İran tarafına geçtiler. Göç edenlerin bir kısmı geri döndü. Diğerleri ise göç ettikleri bölgelerde kaldılar.
Ertaşîler ve Pinyanşiler arasında Osmanlı döneminde sürekli kavgalar olurdu. 1970’lerde yapılan barış anlaşmasından sonra ufak tefek kavgalar olsa da büyük kavgalara dönüşmezdi.
Elbette bu iki aşiret arasında yüzyıllarca süren husumet kolayca yok olmaz ki bu yüzden aralarında halen bir soğukluk var. Örneğin aynı ilçede (Çukurca, Uzundere, Durankaya ve Büyük Çiftlik) ve aynı mahallelerde pek oturmazlar. Colemêrg, Gever ve Wan’daki bazı mahalleler bir aşirete aittir. Sadece aynı aşiretten insanlar bu mahallelerde oturur. Her iki aşiret aynı partide yer almaz. O gelenekten gelen AP, DYP ve ANAP’a oy verirdi. Fakat 1984’ten sonra durum değişti. Colemêrg’te hızla sempati toplayan Kürt Ulusal Hareketi her iki aşiret içinde de örgütlendi.(Şu anda korucu olan aileler dahi BDP’ye oy veriyor.) Colemêrg’teki gerilla şehitliğinde gerillalara ait yüzlerce mezar var ve bu mezarlarda her iki aşirete mensup ailelerden gerillalar yatmaktadır. Aşiretlerin ulusal mücadeleye yakınlaşması karşısında devlette yaşanan panik, telaş biliniyor. Bu devlet Ulusal Hareketi Kürt halkı gözünde yıpratmak için başvurmadık yol ve yöntem bırakmamış, bunlar yetmezmiş gibi binlerce köyü yakıp yıkmıştır. Ama Kürt halkı devlete boyun eğmemiş daha da büyük bir öfkeyle örgütlenmiştir. İşte bu devlet bugün DBP’nin “özerklik” çalışmalarını en yoğun yürüttüğü illerden biri olan Colemêrg’te yaşanan sokak kavgalarını medya aracılığıyla abartarak veriyor. Örneğin Sirkî’li gençler ve Sivişkili gençlerin kavgası bile Ertaşî ve Pinyanşilerin kavgası olarak yansıtıldı. Amacı belliydi; Tüm halkı birbirine düşürmek. Yani Ulusal Hareketin en güçlü örgütlendiği Colemêrg, Şernex ve Wan’da bulunan bu iki aşiret birbirine düşer ve kızışırsa halk karşı karşıya gelmiş olacaktı. Yaşamını yitiren Mustafa Er’in evi basılmadığı halde “Ertaşîler bir Pinyanşilinin evini basarak baba ve iki oğlu öldürdü” şeklinde yapılmasındaki amaç başka ne olabilirdi? Nitekim bu yayınların da etkisiyle Colemêrg çarşısında Ertaşîlere ait dükkan ve evler ateşe veriliyor. Ertaşîlerin de tepkisiyle bir çatışma ortamı elde ediliyor, ardından vali sokağa çıkma yasağı ilan ediyordu. Türkiye halkı Yurtsever Colemêrg halkının aşiret kavgasına tutuştuğunu ve bu yüzden dört gün evine hapsedildiğini TV’lerden izledi. Oysa Türkiye Colemêrg’i Ulusal Hareketin kalesi, cesur insanların yaşadığı, her gün operasyonların, kalekollara karşı yürüyen gerilla cenazelerine en kalabalık katılan bir ildi. Böyle bir yer aşiret kavgası nedeniyle hapsediliyordu. Açıktır ki aşiret çatışmasını kızıştıran devlet istediği gibi bir sonuç alamayınca ikinci yönteme baş vuracak, Colemêrg halkını rencide etmek, itibarsızlaştırmak istiyordu.
Burada DBP’nin ve yerel DKÖ’lerin hata ve eksiklikleri olduğunu belirtmeliyiz. Özellikle Ulusal Hareketin benimsemiş olduğu Demokratik Ulus anlayışı düşülen yanlışların fikri temelini oluşturuyor. Aşiretlerin demokratikleştirilmesi verili koşullar korunarak gerçekleşebilir bir hedef değildir. Çünkü aşiret yapısı kendini o koşullarda yeniden üretir. Pinyanşilerden Zeydanları, Çallıları, Keskinleri ve Er’leri yine Ertaşîlerden köy ağaları veya ailelerini sırf aşiret hiyerarşisi içerisindeki yerleri nedeniyle partide, belediyede vs. yer verilerek demokratik yapı oluşturulamaz. Colemêrg Gever ilçesine bağlı Büyükçiftlik Belediye başkanı Korucubaşı Mustafa Zeydan’ın yenidir bir önceki dönem de AKP’liydi. Şimdi aynı kişi BDP Belediye Başkanıdır. Ertaşîlerden bazıları CHP’den istifa ederek BDP’ye katıldılar. Bu kişiler düşünsel olarak değişmediler. Mensup oldukları partileri güç kaybedince BDP’ye geçtiler. Mesele aşiretlerin partide olmaları değil, kitle partisidir olur. Aşiret yapısının yükseldiği zemine karşı izlenen politika önemlidir. Konfederal bir birlik olmasındaki “demokratik” nüve onun görünürdeki olumluluğudur. Ulusal hareket bu görünür olanı esas alarak T. Kürditanı’nda aşiretlerin yeri ve rolünü olumlamaktadır. Aşiret yapısındaki sınıf ilişkilerini, onların korumaya çalıştığı toplumsal yapıyı, aşiret hiyerarşisini ve hatta olumlanan o konfederal birliğin ekonomi dışı zorla olan ilişkisini nedense görmezden gelmektedirler. Olumlama içeren tek yanlı ele alış feodal egemenliğin, kültür ve siyasetin üretilmesini sağlıyor. Aşiret sorununa yaklaşımda, onun toplumsal hareket üzerinde oynadığı geri rol yok sayılamaz. Ulusal Hareket meseleyi ekonomik temellerinden ve onun siyasi ilişkilerinden kopuk, kültürel ve ulusal aidiyet sınırları içerisinde aldığı için çelişkinin çözümünde bir mesafe katedemiyor.
DBP’nin son yerel seçimlerde Colemêrg’te yüzde 85’lerden yüzde 65’lere gerilemesinin nedenleri buralarda aranmaktadır. Halk hoşnutsuzluğunu yansıtmış. Demokratik ulus çarpıklığı burada ortaya çıkıyor. DBP Yerel Seçimlerden 1 ay önce tüm yönetimini fesh etti ancak sorunlar giderilmedi. Azadiye Welat gazetesinde KCK eşbaşkanı Cemil Bayık tüm yereldeki kurumlar (kadın, gençlik, DKÖ’ler) soruşturulsun diye yazıyordu. Sorunu kurumların yöneticilerinde aramak eksik ve hatalıdır. Meselenin yöneticilerde olmadığı aşikardır. Çünkü değişen yöneticilerin yerine gelenler de kendilerine özgü bir siyaseti değil örgütün siyasetini uyguluyor.
Ulusal hareket Kürt Ulusal Sorunu gibi toplumsal sorunların çözümünü de devrimlerde değil, reformlarda arıyor. O Türkiye’nin ( ve T. Kürdistanı’nın) maddi koşulları ve onun üzerinden yükselen üst yapı olduğu yerde dururken demokratik ulus/cumhuriyet yaratabilirmiş gibi davranıyor. T. Kürdistanı’nda aşiret sorunları karşısında düştüğü açmaz buradan besleniyor. “Demokratik Cumhuriyet”, “Demokratik Ulus” değil, Yeni Demokratik Cumhuriyet ve Yeni Demokratik Ulus için mücadele… Bu esaslı fark ulusal ve sosyal kurtuluş mu, bağımsızlık mı farklıdır? Yolumuzu “yeni” aydınlatsın.
(Bir Partizan)