GüncelManşet

(Makale)DEVRİM-DEMOKRASİ SORUNU BAĞLAMINDA DEMOKRASİ MÜCADELESİ

 

Devrim bir yıkma yapma pratiğidir. Ancak asla nihai sonuca endekslenen, tüm toplumsal sorunların çözümünü muzaffer güne havale edilmesini salık veren bir öğreti ve pratik değildir. Andaki somut durumlara müdahaleyi içerir, sürekli önünü temizleyip açar, ordan parça parça yıkarken inşa da eder. Özcesi sürekli devrimler yapmayı şart koşar. Demokrasi olgusu da, burada, proletaryanın siyasal-politik savaşımının bir aracı olarak ortaya çıkmaktadır. Devrim amaçsa demokrasi mücadelesi bu amaca ulaşmanın bir aracı niteliğine bürünmüştür. Teori ve politika ilişkisi bağlamında bakarak devrim-demokrasi sorunu arasındaki diyalektik bağı bu temelde kavradığımızda demokrasi mücadelesinin kendi başına reformizme çıkmadığını, proletaryanın iktidar mücadelesinin parçası olarak devrimci bir karakter kazanacağını da görürüz. Böyle olmayıp küçümseyen, devrim-demokrasi arasındaki diyalektik bağı görmeyen sol sekter anlayışların mevcudiyeti de bilinmektedir. Bu nedenle bu sorunda devrimci çizgiyi ya da anlayışı her noktada egemen kılmak zorundayız.

Lenin burjuva demokrasisi ve proleter demokrasi arasındaki ayrım noktalarını ortaya koyarken demokrasi olgusunun sınıfsal karakterinin belirleyiciliğine dikkat çeker. “Tarihle alay edilmek istenmiyorsa, çeşitli sınıflar var oldukça ancak sınıf demokrasisinden söz edilecektir. Tarih, feodalizmin yerini alan burjuva demokrasisini ve burjuva demokrasisinin yerini alacak proleter demokrasiyi bilir” der. Bizim, demokratik talepler için, diğer bir ifadeyle politik özgürlükler için mücadelemiz, proleter devrim çıpasına bağlı bir mücadeledir. Gerek talepler için mücadele ederken ve gerekse şu ya da bu ölçüde talepleri kazanırken gelişip güçlenen devrim mücadelemizdir. Ham hayaller kurmuyoruz, kendinden menkul bir demokrasi ya da demokratik talepler mücadelemiz yok. Başkan Mao iktidarın namlunun ucunda olduğunu söylemişti bize. Siyasal iktidarı kökünden sarsmadıkça demokrasinin gerçekleşir olmayacağını biliyoruz. Aksini düşünmek reformistlerin işidir. Onlar demokrasiyi yüceltir, sınıf ilişkilerine dokunmaksızın başka bir dünyanın mümkün olacağını söyler, “saf demokrasi”den söz eder, özgürlük, kurtuluş vaaz ederler.

Bu elbette mümkün değil. Olasılık olarak bir demokratik dönüşüm yakalansa, bir burjuva demokrasisi gerçekleşse bile bu bir kurtuluş olmayacaktır. Lenin “Ortaçağa kıyasla muazzam bir tarihsel ilerleme anlamına gelen burjuva demokrasisi; her zaman dar, sınırlı, sahte, ikiyüzlü, zenginler için bir cennet, sömürülenler, yoksullar için bir tuzak bir aldatmacadır ve kapitalizm altında böyle olmak zorundadır” diyordu. Eğer bir demokrasi fetişizminiz yoksa, proletaryanın iktidarı dışındaki demokrasi böyle bir şeydir; zenginler için cennet olan dar, sınırlı ve sahte…

Tarihsel olarak proletaryanın omuzlarına yüklenmiş bu politik misyonu Türkiye Devrimci Hareketi (TDH)’nin kavrayışı sorunlu olmuştur. Bu durum kendini teori ve pratik boyutuyla sürekli göstermiştir. Ezilen ulus ve milliyetler, inançlar, cinsiyetler, cinsel kimlikler ve inanç özgürlükleri sorunlarında ortaya konulan anlayışlar ve pratikler bu durumu göstermeye yetmiştir. Oysa sorun açıktır “…sorun çeşitli toplumsal katmanların, otokrasinin devrilmesine olanaklı ve zorunlu katılışı sorunuydu; ve eğer biz, “öncü” olmak istiyorsak, “bu çeşitli muhalefet katmanlarının eylemine” yalnızca kılavuzluk edebilecek durumda olmakla kalmayız, bunu yapmak zorundayız da” (Lenin) Ancak ortaya konulan yaklaşım bu bilme ve yapmanın basit birliğinin gerçekleşmesinden bile ne yazık ki geride kalmıştır. Bu kabul edilmeli ve devrim-demokrasi diyalektiğinin doğru kavranışına yönelmeyi devrimci bir görev olarak görmeliyiz. Bu açıdan “… pratikte “komünistlerin her devrimci hareketi desteklediklerini” ve bundan ötürü sosyalist inançlarımızı bir an bile gizlemeksizin bütün halk önünde genel demokratik görevlerimizi açıklamak ve vurgulamak zorunda olduğumuzu unutan kimse, sosyal-demokrat olamaz. (Komünist BN) Pratikte, her türlü genel demokratik sorunun ortaya atılmasında, öneminin belirtilmesinde ve çözüme bağlanmasında herkesin önüne geçme yükümlülüğünde olduğunu unutan kimse sosyal-demokrat değildir” (Lenin) yüklemini dün olduğundan daha açık ve günceldeki biçimleriyle birlikte kavramak zorundayız. Demokrasi sorununun kavranışındaki iki sorunlu yöne, sol sekter ve sağ tasfiyeci kavrayışlara bu noktadan hareket ederek düşmeden konuyu devrimci hatta tutabilir, devrim yürüyüşünü büyültebiliriz.

Burjuva demokrasisi bütün çizgilerde gericilik olan emperyalizmle birlikte tarihsel ilericiliğini bitirmiş, üzerinden yükseldiği işçi sınıfı ve köylülere sapladığı hançer onun niyetlerinden çok nesnel gerçeklikten doğmuştur. Proletaryanın politik tarihsel misyonu burada belirmeye başlamıştı. Türkiye gibi sosyo-ekonomik yapıya sahip ülkelerde bu misyona burjuva demokratik devrimi gerçekleştirme görevi de düşüyordu. Türkiye proletaryasının politik misyonuna bu da eklenmişti. Ancak burjuva demokrasisi gericiliğe tekabül ettiğinden devrimimizin niteliği Türkiye proletaryasının yüklendiği ya da omuzlarına binen misyona uygun olarak Yeni Demokratik Halk Devrimi ve demokrasimiz Yeni Demokrasi olacaktır. Yeni Demokratik Devrim özü itibariyle bir burjuva demokratik devrimdir, ancak, asla eski tarzda bir burjuva demokratik devrim değil, işçi sınıfının diğer halk katmanlarına önderlik ettiği, ufkunu belirlediği yeni tipte bir demokratik devrimdir. Bu açıdan demokrasi mücadelesi, devrim-demokrasi diyalektiği bağlamında, DHD perspektifine uygun şekilde kavranmak ve icra edilmek zorundadır. Sınıf karakteri bakımından bu devrim ve demokrasi mücadelesi proleter demokrasi kulvarındadır. Bu nedenle “her türlü demokratik talep için öne atılma, önde olma” çağrısı proletaryanın, proleter demokrasi mücadelesinin çağrısıdır, burjuva demokrasisinin, ülkemiz özgülünde faşizmin çizdiği sınırların, sınırlı demokratik hak ve özgürlüklerin parça parça edilmesi, en geniş demokratik hareket alanını yaratarak, hak ve özgürlüklerinin genişletilmesi ve devrime yürüme çağrısıdır.

Yeni demokrasi perspektifine uygun olarak demokrasi mücadelesini kavradığımızda demokratik taleplerin kazanılması mücadelesinin proletaryanın iktidar mücadelesini büyültmek, geliştirmek mücadelesinin bir parçası olarak geliştiği ve günümüzde de böyle biçim aldığı görülecektir. Bunun güncelde aldığı-alacağı biçim ezilen ulus, inanç, cinsiyet, cinsel kimlik, inanç özgürlüğü, çevre sorunları, sınıfın talepleri vb. konularda alacağımız tavır, ortaya koyacağımız pratikle biçimlenmektedir, biçimlenecektir. Bugün görünen gerçekliğimiz bir mesafe aldığımız ancak bunun yetersizliğini bize gösteriyor. Pratiğimiz anlayışımızın, kavrayışımızın aynısıdır. Ortaya koyacağımız politik, pratik devrimci duruş otomatikmen ideolojik, siyasi, politik ve örgütsel kavrayış ve anlayışımızı yansıtacaktır. Özcesi pratik fotoğraftır, bizi gösterir. Fotoğrafın iyi olması bizim elimizdedir. Devrim-demokrasi bağlamında demokrasi mücadelesinin geliştirilmesi, bunun onda aldığı biçimler (demokratik özerklikten, yüzde 10 barajının kaldırılmasına) Kürt ulusal sorunu etrafında yoğunlaşmıştır, ancak bundan ibaret de değildir. Yalnız bu sorunun geldiği aşama devrim mücadelesinin geldiği aşamayı da önümüze çıkarmaktadır. Bu noktada yoğunlaşan demokratik mücadele unutulmasın ki devrim mücadelesidir. Bu doğrultuda kazanılacak her talep buna hizmet edecektir.

(Bir Partizan)

 

Daha fazla göster

İlgili Makaleler

Başa dön tuşu