GüncelManşet

(Polemik) Sosyal şovenizmin ispatı

CHP İLE ASGARİ, KÜRTLERLE ARANAN AZAMİ PROGRAM ORTAKLIĞI!

Cumhurbaşkanlığı seçiminde çeşitli demokratik, devrimci çevrelerin aldığı tavırlar, durulan yere göre karşılıklı eleştirilere tabi tutuluyor. Esasta seviyeli (ama yer yer düzeyi yerde sürünen) bir politik ve ideolojik mücadele ortamı oluşmuş durumda. İdeolojik-politik mücadelenin karakteri ise esasında tek yanlılık ve politik sığlık temelinde olmaktadır.

Özellikle karşı tarafı sıkıştırmak, alt etmek için kullanılan malzemeler, üretilen siyasal argümanlar ise karşı tarafında aynı malzemelerle diğer tarafı sıkıştırmasına dönüşmektedir. Meselenin tartışılmasındaki yüzeyselliğin kaynağı da bu olmaktadır. Mevcut politik konumlanışlar Marksist perspektiften eleştiriye tabi tutulurken, Marksist düşünme yöntemi ve onun toplumsal mücadele pratikleriyle sınanmış ilkeleri ve sınıfsallığı adeta bir paspas gibi çiğnenmektedir.

Seçimde alınan tavır meselesinde tartışmalardan birisi ne boykot ne de herhangi bir adaya destek açıklamayanların durumu üzerinedir. Bu kesimler Halkevleri ve ÖDP’dir. Özellikle Halkevleri’nin kendilerine yönelik eleştirileri karşılama biçimi, eleştirilerin yüzeyselliğiyle birlikte aynı yüzeysellik içinde hem mantıklıdır hem de kendi gerçekliğini örtmenin güzel bir örtüsü olmaktadır.

Halkevleri, CHP’nin adayını Ekmeleddin İhsanoğlu olarak belirledikten sonra CHP’ye adayını değiştirme çağrısı yapacak kadar CHP’den beklentisi olduğunu kamuoyuna ilan etmiş oldu. Sonrasında Selahattin Demirtaş adaylığına da destek vermeyeceğini, sosyalistlerin bir garnitür olmayacağını ilan ederek sokakların kendilerinin olduğunu söylediler. İnönü Alpat Sendika.org’da yazdığı yazılarla bu seçimler vesilesiyle bu tartışmaları yürütmektedir. 10 Temmuz’da “Sosyalistler Kimsenin Garnitürü Değildir” diyerek nasıl bu seçimler vesilesiyle denklem dışında kaldıklarını anlatıp destek vermemenin gerekçesini izah etti. 18 Temmuz’da ise “Cumhurbaşkanı Adayımız Ali İsmail Korkmaz” diyerek bu yazısına gelen eleştirilere yanıt vererek duruşunu sürdürdü!

 

Miadı dolmuş arayış: Kemalizm’de atfedilen tarihsel ilericilik!

Özellikle HDP çevresinden gelen S. Demirtaş’ın desteklenmemesi ve CHP kuyrukçuluğu eksenine oturan eleştirileri karşılayan bir yaklaşım içinde olmaktadırlar. “Seçimdi, sandıktı, cumhurbaşkanlığıydı, hepsi sizin olsun; ne demişti Enver Gökçe: Tek umudum duvardaki yazılarda” şeklinde büyük laflar ederek ve kendi gerçekliğine yabancılaşma durumundan bi haber olduğunu da göstermiştir.

Bir kere şunu netleştirelim: Halkevleri ya da İ. Alpat’ın Cumhurbaşkanlığı seçimleriyle ilkesel ve politik düzeyde ilişkilenmesi, hiç de adaylar açıklandıktan sonra sürüklendiği nokta değildir. Sürüklendiği nokta zorunlu olarak durduğu bir duraktır. Halkevleri “sokaklar bizimdir”, “sandık, cumhurbaşkanlığı umurumda değil” havası Türk filmlerindeki “gururlu ve genç adamın/kadının” durumudur. Bu tavrı da hem sandığı hem de Cumhurbaşkanlığı seçimlerini aşırı önemsemesinin ama denklem dışı kalmanın küskünlüğüdür. Hem CHP’ye hem de HDP’ye bu açıdan küskündür.

Halkevleri’nin CHP’ye olan kara sevdası ve sosyal şoven karakteri eleştirilmelidir. Zira CHP’nin faşist karakteri ve egemen sınıf temsiliyeti demokratik, devrimci ve sosyalist çevreler için politik bir ittifak güç olma durumundan onu çıkarmıştır. Tabanının “sosyalist söylemlere”, “demokratik niteliklere” daha yatkın olması bu durumu değiştirmez. Meseleye sınıfsal karakterle ve temsiliyet yeteneğiyle bakılır. CHP’ye ve haliyle onun aydınlanmacı, laik ve Kemalist çizgisine devrimcilik adına hatta komünistlik adına tarihsel olarak hep bir muhabbet beslenmiş, sürekli bir ilericilik aranmıştır.

Bugün için bundan en fazla muzdarip olan kesimlerin başında da Halkevleri gelmektedir. CHP’nin tabanı ile kurulması kolay olan politik ilişkilenme ve çakışma hali CHP’ye bakışı da her zaman arızalı kılmıştır. AKP’nin 12 yıllık egemenliğini pekiştirerek sürdürdüğü iktidar süreci, Halkevleri ve aynı köklerden gelen kimi siyasal anlayışların bu ideolojik lekelerini daha belirgin hale getirmiştir. Sanırız bu tek yanlılık öyle bir evrede ki CHP’nin AKP düşsün eski Laik-Kemalist iktidar inşa edilsin diye silahlara sarılmasına en önde heyecan ve şevkle iştirak etmekten, ona yamanmaktan bile geri durmayacaktır!!! Kendi siyasal duruşunu, AKP karşıtlığı bu düzeyde zehirlemiş ve silikleştirmiştir.

Ancak konumuz bu değildir. Nihayetinde Halkevleri bu ideolojik ve politik defoları taşısa da halk saflarında olan, demokratik nitelikte mücadeleci bir yapıdır. Ciddi ve mobilize ettiği bir örgütlü gücü vardır. Aynı zamanda kamuoyunu etkileyecek köklere sahiptir.

 

HDP çevresinin kendini kaptırdığı seçim oyunu ve yüzeyselleştirdiği tartışmalar!

Onun seçimler vesilesiyle takınamadığı tavır, ne olduğu belli olmayan politikası hedefe konmalıdır. Ama kesinlikle bu kimi çevrelerin yaptığı gibi “Mansur’u bile desteklediniz, Ekmeleddin’e de dolaylı destek sunuyorsunuz” şeklinde yüzeysel yaklaşımlarla olmamalıdır. Zira iş sandık oyunlarına ve kitlelerin tercihlerine odaklanarak karşı taraf sıkıştırılmaya çalışılırsa ne tartışma politik bir muhtevaya kavuşuyor ne de sorunun özü ve özeti gözler önüne seriliyor.

İ. Alpat 18 Temmuz tarihli yazısında HDP’ye destek veren bir çevrenin 30 Mart sandık sonuçlarıyla bir önceki sandık sonuçlarını kıyaslayarak ÖDP, TKP ve Halkevleri’nin oylarının nasıl yön değiştirdiği üzerinden bu çevrelerin CHP’yi sandıkta desteklediğine kanıt olarak gösterip köşeye sıkıştırmasına, aynı silahı eline alarak adeta bir bumerang gibi kullanmayı başarmıştır. Aynı seçim sonuçları üzerinden HDP’deki oy kaymalarını ortaya koyarak bu oyların nere gittiğini haklı olarak soruyor.

HDP ve özellikle onun müttefiki olan devrimci demokratik cephe ise, siyaseti sandık denklemi üzerinden kuran, hesabı kitabı bu noktaya oturtan bir kültürü hızla geliştirmektedir. Ertuğrul Kürkçü İMC Tv’de ÖDP’nin S. Demirtaş’ı desteklememesi hakkındaki soruya verdiği yanıtta meseleyi aynı denklemde kuruyordu. ÖDP’nin oy oranının düşüklüğünü anımsatarak, katkısının belirleyici olmadığına küçümseyici bir şekilde değerlendirmede bulunurken, laf ola beri gele kabilinden eşbaşkanların desteğinin de önemine değinme ihtiyacı hissetti.

Oysa demokratik çevrelerin sunacağı desteğin oy potansiyellerinin ötesinde bir katkısı ve değeri olduğu açıktır. Özellikle ÖDP ve Halkevleri gibi siyasi çevrelerin genel kamuoyunda “sosyalist anlayışın” temsilcisi olarak görülme durumları vardır. Bu kimlik geniş örgütsüz ve demokratik kitlenin meseleye yaklaşımlarını dolaylı olarak etkileyen bir gücü de objektif olarak taşımaktadır. Herhangi bir toplumsal soruna geniş bir toplumsal meşruiyet katmanın önemli bir ayağı da farklı renk ve kimliklerden siyasi yaklaşımların desteğini kazanmaktan geçer. Soruna siyasal ve ideolojik açıdan buradan bakılmadığında mesele yüzeyselleşir, siyasetin karakteristiği unutulur. Güç peşinde koşan kimliksiz bir pragmatizm çıkar.

HDP çevresindeki kimi demokratik güçlerin sandık gücüne fazlasıyla kendini kaptırdığını, bu oyunu abartılı bir şekilde oynamaya çalıştığını görüyoruz. Bu örgütlü güç, mobilize edilmiş toplumsal kesimlerle hakiki bir mücadele hattının da zamanla silikleşmesine el verecek bir tehlikeyi barındırıyor. Kürt hareketine bakmaları yeterlidir. Kürtlerin gücünü sandıkta topladıkları oy değil kitleleri örgütlü bir şekilde mücadeleye seferber etmeleri oluşturmaktadır. Ya da çokça referans aldıkları Yunanistan’a bakmaları yeterlidir. Oy oranı % 30’lara varan SYRZA’nin zayıf örgütlü yapısı, oy oranı % 5’lerde dolaşan ama örgütlü gücü fazla olan KKE (YKP)’nin baskı ve yaptırım gücüne ulaşamamaktadır. Muhalif hareketlerin sistem üzerindeki etkisi topladığı oyda değil kitleler içindeki örgütlü gücündedir. Devrimler tarihi bunun kanıtlarıyla doludur. Biraz bilgilenmek ve yakından bakmak yeterli olacaktır.

 

İnönü Alpat’ın pek sevdiği minder!

Şimdi Halkevleri ve ÖDP (TKP’yi geçiyoruz çünkü bu yapının siyasal duruşu demokrasi ve şovenizm arasında salınmaktadır) üzerinden sandık sonuçlarını ortaya sererek bir tartışma yürütmek mücadele perspektifinden baktığımızda hiçbir şey söylememek anlamına gelmektedir.

Bu kesimlerin S. Demirtaş’a esirgediği desteğin siyasal analizini sandıkta CHP destekçiliğine sıkıştırmak sorunun özünün üstüne örtü atmak olur. İ. Alpat’ta zaten bu eksendeki tartışmalara çok güzel bir şekilde sığınmaktan ve “ikna edici” bir konumlanış almaktan geri durmamış.

İ. Alpat ve Halkevleri ve de ÖDP’nin bugün muzdarip olduğu sorun siyasal duruşunu silikleştirmesi ve kimlik bunalımı yaşamasıdır. “Sosyalistlerin Mansur’a oy verdiğine, Eklemeddin’e oy vereceğine ve her daim CHP’yle dirsek temasında olduğuna dair yanılsama yaratılmalıdır. Hesap-kitap, kaçan oylar, kaçtığı yok sayılan oylar falan filan derken, sosyalistliğin tek yolunun Demirtaş’a oy verilmesinden geçtiğine herkes inandırılmalıdır.” (İnönü Alpat, 18 Temmuz, sendika.org) diyor İ.Alpat. Ne güzel kurulan bir denklem değil mi? Evet sosyalistliğin, devrimciliğin, demokratlığın tek yolunun S. Demirtaş’ı desteklemekten geçtiği kuşkusuz doğru değildir. Ama her şeyden önce ezilen kesimlerle ve mücadeleleriyle şartsız ilişkilenme ve onun yanında olma bu kimliklerin zorunluluğudur. Kürt ulusal mücadelesi de bunun başında gelmektedir.

Ama Halkevleri bu sorumluluğu yerine getirmekte midir? Hiç kuşkusuz belli yönleriyle evet. Ama içinde bulunduğu oyunun gerektirdiği düzeyde midir? Kesinlikle hayır. Seçim oyunun da genel siyasi çizgisi ekseninde soruna yaklaşması ve tavır alması hakkıdır. Buna diyecek bir şey yoktur. Ama arıza şuradadır: Bu tavrı belirlerken söz konusu olan Kürtler olunca siyasi çizgisinin ortaklaşma gerekçesinde AZAMİ bir payda aramaktadır. Yani çıta yüksekte çekilmekte, bu çıta yakalanmadığında ise ortaklaşma ya da destek sunma tavrı sergilenmemektedir. Ancak aynı ölçü CHP ya da kendine “sosyalist Kemalist” diyen kesimler olduğunda değişmektedir. Halkevleri bu noktada ASGARİ müşterekler de bir ortaklık aramakta, hatta bazen bunda bile esneye bilmektedir.

Açık bir soru: Sahiden Ekmeleddin gibi Türk-İslamcı birisi değil de Emine Ülker Tarhan gibi Gezi eylemlerinde yer almış ama Türk yargısının militanı olduğunu ilan eden laik-Kemalist bir aday ortaya çıksa tavrı ne olurdu Halkevlerinin? Hiç kuşkusuz istediği bir aday olmadığı eleştirisi yaparak Erdoğan karşısında asgari ölçülerde kabul edilebilir bir aday olarak destekleyecekti.

İşte sorunda budur. Kürtlerle ortaklaşmada azami program, CHP ve türevi Kemalist kesimlerle ortaklaşmada asgari program arayışı. Peki tarih ve sosyal yaşamın bize ispat ettiği nedir demokrasi mücadelesinde? CHP ve Kemalist anlayışın ezilenlerin kanının ellerine yapışmış olmasıdır. İdeolojik olarak ezilenlere yapılan zulme meşruiyet katmasıdır. Kürtler ise ezilen bir ulus olarak haksızlığa karşı durmuş, bu bağlamda güçlü demokratik ve ilerici bir siyasal damarla kimlik edinmiş niteliklere sahiptir.

 

Genç ve gururlu “adam”ın sığınağı: Sokak ve Gezi!

Kürtlerde kendi demokrasi anlayışından daha az öğe mi görüyor acaba Halkevleri? Koştura koştura katıldığı seçim oyununda Kürtlerin mevzisinde geçici de olsa konaklamak demokrasi ya da sosyalizm mücadelesine daha az mı katkı sunacak? Sosyalizm mücadelesine halel mi getirecek? Peki Kürt mücadelesinin haklılığına sadece geniş bir toplumsal meşruiyet katma sorumluluğu da mı taşımıyor? Şovenizmin Kürt karşıtlığı noktasında doruklarda seyrettiği koşullarda “sol” denilen tabanın muzdarip olduğu sosyal-şoven etkilerin kırılması açısından Kürtlerin yanında durmanın hiç mi demokratik kazanımlara katkısı olmayacak? 

İ. Alpat, sokak ve Gezi direnişinin ruhuna gönderme yaparak, siyasal konumlanışına politik gerekçe üretmeye çalışarak düştüğü tavırsızlık halini ve Kürt hareketiyle ortaklaşma da azami program arayışını ve anlayışını örtemez. Evet yerel seçimlerde en azından kendi siyasi duruşunu ortaya serme olanakları vardı. Ama nasıl? Yine CHP’nin gösterdiği adaylara küserek! Bu CHP’den beklenen umudun siyasi niteliğini sorgulamak esas olandır. Şimdi Cumhurbaşkanlığı seçiminde aday gösterme olanağı olmaması İ. Alpat, Halkevleri ve ÖDP’yi siyasi bir tavırsızlığa itmiştir.

Tayyip korkusu sandığa gitmeyin, boykot edin dahi dedirtemez hale getirmiştir. Bu konumlanış politik trajedinin provasıdır. Oyun sahnelendiğinde, -ki çok yakındır- politik komedi olacağından kuşku duyulmamalıdır.

Daha fazla göster

İlgili Makaleler

Başa dön tuşu