Piyasada her yükseliş bir inişin ön koşullarını da oluşturur. Bu, kapitalist üretimin bir içsel yasasıdır. Siyaset bu ilişkiye etki eden bir kurumdur. Bu kapsamda uygulanan emperyalist patentli ekonomik-siyasal politikalar alım gücünün durumu, işsizlik oranları, sermaye üretim rejiminin esnekleştirilerek iş güvencesinin kuşa çevrilmesi bu noktayı gösteriyor. Bu açıdan baktığımızda, Türkiye’deki bankaların kullandırdığı konut kredi miktarı (piyasadaki arz-talep dengesi, talebi diri tutma uğraşları, büyük oranda bu yolla sağlanıyor. İhtiyaç kredilerinin önemli bir kısmı yine konut harcaması için, kira için kullanılıyor) artarken oluşan balon (üretim ve finans alanında) ve kredilerin geri dönüşünü sağlam da olmaması bir finans kriziyle birlikte genel ekonomik krizin yakın olduğunu göstermektedir.
Türkiye Bankalar Birliği (TBB)’nin verilerine göre Ocak-Mart 2014 döneminde kullandırılan tüketici kredileri ve konut kredilerinden kanuni takibe düşen kredi miktarı bir önceki yılın aynı dönemine göre yüzde 54 oranında artarak 603 milyon TL’ye çıktı. “Söz konusu kredilerin yaklaşık yüzde 7’sini konut, yüzde 33’ünü ihtiyaç kredileri oluşturuyor. Ocak-Mart döneminde tüketici kredileri ve konut kredilerinin mal ve hizmet gruplarına göre dağılımında ihtiyaç kredileri yüzde 56 oranı ile en büyük paya sahipken bu kredilerin yüzde 15’i konut kredilerine ait. Bu dönemde 85 bin 602 kişi 7 milyar TL tutarında konut kredisi kullandı.”(Birgün Gazetesi) Kredi sözleşmesiyle, bireysel konut kredilerinde eve ipotek koyan bankalar yüklü miktarda kredileri vermekte bir beis görmüyor ve piyasada konunun finans alanında balon oluşmasına neden oluyorlar. Geri dönüşü sağlanmayan krediler de finans krizini su yüzüne çıkarıyor. Konut kredi koşulları, aşırı üretim, uygulanan faiz politikaları, enflasyon oranı, işsizlik oranının atması, esnek çalışmanın daha da yoğunlaştırılarak iş güvencesinin pamuk ipliğine dönüştürülmesi gelişen siyasi krizle buluştukça konuta bağlı bir krizle karşı karşıya gelinecektir.
Türkiye’deki konut-emlak sektörü dünya genelinde olduğu gibi büyüme trendi içinde olmakla birlikte önemli sorunları da beraberinde getirmektedir. Ekonomik kriz genelde üretim dolaşım alanından başlayarak gelişir, finans alanını etkiler, genel ekonomik krize döner. ABD’de 2007-2008 döneminde patlak veren krizin gelişim süreci bu seyri izlemişti. Bugün bir benzerinin Türkiye için geliştiğini ifade edebiliriz. Mortgage piyasasının gelişkin olduğu ülkelerin çoğunda işsizlik sigortası bu gibi durumlar için kullanılabiliyor. Krediyi çeken kişi işsiz kalsa dahi kredisini 1 yıl devlet ödüyor. Türkiye’de böyle bir durum olmadığı gibi işsizlik sigortası fonunda biriken paralar sermayeye kaynak olarak kullandırılıyor. Bankalar kredisini sözleşmede ipotek ederek (evi) sağlama alıyor. Ama emekçilerin, ezilenlerin bir güvencesi bulunmuyor, tersine iş güvencesi anlamsızlaştırılarak emekçilerin boynundaki boyunduruk daha da ağırlaştırılmış bulunuyor.
Türkiye şartlarında emekçilerin barınma sorununu gidermesi oldukça zor ve sorunlar, tuzaklar yumağı halini almıştır. Kapitalist piyasa koşullarında bunun bu şekilde olması kaçınılmazdır. Ancak buna mecbur değiliz. Emekçiler konut ve barınma sorunlarının çözümü için örgütlenip güvenlik konut komiteleri kurabilir, kullanım-değeri temelli konut ve mekan üretimi gerçekleştirebilirler. Biraraya gelip “yerinde dönüşüm”e gidebilirler. Düzenli rant ihtirasına kurban olmadan, kredi tuzaklarına düşmeden, hak kayıplarına uğramadan konut-barınma sorununu gidermek mümkündür. Aksi takdirde hak kayıpları büyüyecek, muhtemel krizle birlikte emekçilere kesilecek fatura yüklü olacaktır.
Kitlelerin sorunları ve talepleri somuttur. Barınma sorunu böyle bir sorundur ve kaynağında bugünkü sınıf egemenliği ve sınıflar arası ilişki yatmaktadır. Kitlelere omuz verelim, örgütlenmesi ve mücadelesi için misyonumuzu oynayalım.
(Bir okur)