Nuri Bilge Ceylan’ın “Kış uykusu” filmi 67. Cannes Film Festivali’nde Altın Palmiye ödülüne layık görüldü. Film hakkında yorum yapacak durumda değiliz. Ceylan ödülünü alırken yaptığı kısa konuşmasını ele alacağız.
Ceylan konuşmasında; “Bu ödülü Türkiye’nin gençlerine ithaf ediyorum. Geçen sene hayatını kaybeden gençlere ve madencilere armağan ediyorum” dedi.
Konuşmasındaki, “geçen yıl”, “gençler” gibi söylemleri dinleyen ve Türkiye’yi bilen Gezi İsyanı’nda yaşamını kaybedenlere adadığını düşünebilir ki öyle olduğunu da düşünüyoruz. Bu karnından konuşma, bulaşmama tavrı Ceylan’ın konuşmasındaki özenle seçilmiş sözcükler yumağı ona özgü bir tarz olmasa gerek. Bunun genel bir aydın tavrı olduğunu pekala söyleyebiliriz.
Kaldı ki Ceylan daha önce aldığı ödüllerinde bu tarzın hakim olduğunu, hatta şimdiki konuşmalarında daha geri pozisyonda olduğu söylenilebilir. Örneğin 2008 yılında Cannes’te “3 Maymun” filmiyle en iyi yönetmen ödülünü aldıktan sonra “Bu ödülü birisine adamak istiyorum: Putlarıyla sevdiğim yalnız güzel ülkeme” demişti.
Fakat dikkatimizi çeken bir başka durumda; şurada-burada veya burjuva basın kimi yazar-çizerleri, Yılmaz Güney ve N. Bilge Ceylan’ı kıyaslayan, hatta Yılmaz Güney’in mirasçısı olarak göstermeye çalışanların az olmaması. Böyle bir uyarlama benzerliğin kurulması doğru olmayıp, haksızlıktır her ikisine de!!!
Yılmaz Güney bundan 32 yıl önce Cannes’te en iyi film ödülünü alırken “halkın sanatçısı, halkın savaşçısı” olduğu yönündeki teorisini pratiğine uygularken, halkın saflarında ve onun bir militanı olduğunu hiçbir kuşkuya ve yanlış anlaşılmalara meyil vermeyecek şekilde ortaya koymuştur. O, Y. Güney, ödülünü alırken “ülkenin dağları, vadileri, ormanları bizi bekliyor” demişti. Cunta yıllarında Türkiyeli mültecilere sesleniyor, onlara, “döneceğiz” diye umut veriyordu. Bir firari mülteci olan, o ülkeye, o vadilere, o ormanlara döneceğiz derken faşist cuntaya meydan okumuştu.
Şimdi çeyrek asırdan fazla zamandan sonra, şu titrek kekeme konuşmayı duyunca insan, halkın sineması, halkın aydınıyla, burjuva aydını arasındaki farkı, niteliği daha net görüyoruz.
Ceylan’ın tavrı günümüz aydının tavrını yansıtır. O bir prototiptir. Şüphesiz bunun devrimci durumla ilgisini gözden kaçırmıyoruz. Yükseliş dönemlerinde mücadele saflarına doğru aydın kesimden bir akış olduğu dolayısıyla bunun geçiciliğini sınıf mücadelesi geliştiğinde bu burjuva aydın saflarından halkın saflarına ve kurtuluş mücadelelerine pek çok aydının katılacağını da biliyoruz.
Edebi, sanatsal, entelektüel kapasiteyle kendini ayrıcalıklı gören, bu özelliklerinden dolayı tarih içerisindeki yerini abartan aydın, bunu yaptığı ölçüde kitleleri küçümser. Bu nedensellikle aydının payına trajedi düşer. Çünkü o siyasal otorite karşısında çaresizliğini görür. Yalnızdır ve kitlelere güvenmez. Büyük otorite çarkının dişlileri arasında küçücük bir kum taneciği olduğunu fark eder.
Bu yüzden devrimler, yükselen mücadeleler aydını kendine getirir. N. Bilge Ceylan’ın karnından konuşmaları aydının düştüğü durum aslında yüzümüzü kızartsa da görevlerimizi unutturmuyor. Devrimin görevlerine sahip çıktıkça görevlerimizi en enerjik, en yaratıcı biçimde, bitmez tükenmez bir coşkuyla gerçekleştirdikçe aydınlar daha cesur olacaktır. (Bir okur)