Türkiye İnsan Hakları Vakfı (TİHV) ve İHD İşkenceye Karşı Mücadele ve İşkence Görenlerle Dayanışma Günü olan bugün konuyla ilgili ortak bir basın toplantısı gerçekleştirdi. İHD İstanbul Şube’de gerçekleşen basın toplantısında işkencenin sokağa taşmış olduğuna dikkat çekildi.
Yargı polisten yana, mülki amir yalancı!
Basın toplantıda sözü ilk TİHV Genel Başkanı Prof. Şebnem Korur Fincancı aldı. Sistematik işkencenin eskisi kadar yoğun olmadığını ancak topluma dönük işkence uygulamasının biçim değiştirdiğini belirten Fincancı siyasi iradenin yalan söylemekte çok usta olduğunu ifade ederek “elimizde veriler var” dedi.
Fincancı’nın ardından işkenceye dair hukuki bilgi vermesi için sözü İHD İstanbul Şube Başkanı Av. Abdulbaki Boğa aldı. Boğa geçtiğimiz süreçte Adana’da karakolda bir kadına işkence yapan polislerin yargılanması olayında işkence yapan polislere değil, işkence gören kadına 10 yıl hapis cezası istendiğini belirerek şunları ekledi; “Yargı güvenlik güçlerinin beyanlarını esas alıyor. Mülki amirler kolluğun böyle bir suç işlemediğini söylüyor. Bu şekilde hem halkın doğrudan haber alma hakkı gasp ediliyor, hem de gerçek manipüle ediliyor.”
Boğa 90’lı yıllardaki gibi elektrik, falaka vb. sistematik işkence yöntemlerinin bu süreçte daha fazla tercih edilmediğini, ancak bunun yerine daha topluma dönük şiddetin özellikle de polis şiddetinin işkence şeklinde devam ettiğini söyledi.
“işkencenin estrümanları değişmiştir”
Hükümetin “çözüm” süreciyle ilgili hazırladığı son yasal değişikliklere de değinen Boğa yasanın Cumhurbaşkanlığı’na dönük yapıldığı ve sürecin müzakere olmasına dair hiçbir şey sunmadığını belirterek Kürt sorununun çözülemeyeceği için sorunla doğrudan ilgili olan işkence sorunun aynı şekilde devam edeceğini vurguladı.
Boğa’nın ardından tekrar söz alan Prof. Şebnem Korur Fincancı 19 Aralık katliamıyla Türkiye hapishanelerinde yapılan değişiklikle oluşan F Tipi uygulamasına değindi. Hapishanelerde sadece F Tiplerinde 240’ın üstünde insan öldüğünü ve tahliye olanların da işitme, konuşma sorunları yaşadığını belirten Fincancı “işkencenin estrümanları değişmiştir” dedi.
Ayrıca Fincancı, TİHV olarak bir önceki seneye göre hapishanelerde rehabilitasyon merkezlerine yapılan başvuru sayısının 3 kat artarak 900’ü geçtiğini söyledi.
İşkence için ciddi bir cezasızlık kültürü var
Basın toplantısında sunulan metinde, Türkiye’nin İşkenceye Karşı Sözleşme’yi 1988 yılında kabul ettiğini ve işkenceyi yasakladığını ancak buna rağmen işkence, hâlâ kamu görevlileri tarafından sistematik bir uygulama olarak varlığını sürdürdüğü belirtilerek şunlar söylendi;
“Ancak, son yılların ayırt edici özelliği fiziksel işkence yöntemlerine daha çok sokakta, polis araçlarında, toplantı ve gösterilere müdahale sırasında yani “resmi gözaltı” yerleri dışında başvurulmasıdır. Özellikle güvenlik güçlerinin toplantı ve gösterilere biber gazı, basınçlı su ve plastik mermi kullanarak vahşi müdahalesi, yakalama ve gözaltı işlemleri sırasında başvurdukları linç düzeyinde kaba dayak uygulamaları işkence kavramına yeni bir boyut kazandırmıştır.
Bununla birlikte ihtiyaç duyuldukça “resmi gözaltı” yerlerinde de işkence yapılmakta ve daha ziyade ruhsal etkileri olan yöntemler uygulanmaktadır. Kısacası son yıllarda işkence, bilgi alma ihtiyacından çok korku veya gözdağı vermek, cezalandırmak ya da otoriteyi tesis etmek amacıyla uygulanmaktadır.”
Ayrıca polis şiddeti sırasında kimyasal gaz kullanımı, gözaltı ve hapishanedeki insanlardan zorla kan ve tükürük örneği alınması, çocuk tutsaklara yönelik işkence, kötü muamele ve tecavüz olaylarındaki artış da teşhir edildi.
Açıklamada işkencenin ülkemizde bu boyutta olmasının temel nedeni olarak işkence yasağının mutlak niteliği ile bağdaşmayan çok ciddi bir cezasızlık kültürünün varlığı gösterildi.