Tarihin derinliklerinde gerçekleşen bütün katliamlar, takvimsel bir gündem olarak bizlere neredeyse her gün tekrar tekrar hatırlatıyor kendisini. Elbette bazı katliamlar, soykırımlar vardır ki; akla geldi mi insanın yüreğinden gözlerine, oradan da yeryüzüne akacak olan yaşları kurutur, insanı insanlığından utandırır ve zulme isyana çağırır.
Osmanlı Devleti’nin İttihat ve Terakki eliyle gerçekleştirdiği ve tam adıyla “Ermeni Soykırımı” da bizlere bunları hatırlatıyor. Ki yapılan soykırım, TC’yi kuran İttihat ve Terakki kadrolarının devleti nasıl da “Türk-Sünni” anlayışına göre şekillendireceğinin, bunu da katliam, asimilasyon, inkâr gibi çeşitli politikalarla hayata geçireceğinin ipuçlarını değil ipin-halatın kendisini veriyor. 90 yıldır faşist diktatörlüğün halka kan kusturmadığı tek bir döneminin dahi olmaması bu gerçeği destekliyor.
Ermeniler boşuna mı öldürüldü?
Osmanlı Devleti’ne egemen olmak isteyen ve TC’nin de temellerini atan İttihat ve Terakki anlayışı palazlanmak için halk düşmanlığının bütün yöntemlerini kullanmaya, 1. Emperyalist Paylaşım Savaşı gelmeden başlamıştı. Türk ulusuna ait olmayan ve Sünni mezhebinden olmayan herkesin yok edilmesi ya da etkisiz kılınması yeniden şekillendirilen bir devletin temeli olacaktı.
Bu anlayışta, başta Hıristiyan azınlık milliyetlerden herkes ve daha sonra Kürt ulusu ile Alevi mezhebi olmak üzere bütün farklılıklar hedefe alındı. Elbette katledilenler sadece farklılık arz ettiğinden tehlikeli olduğu için değil, az ya da çok ülkedeki ekonomide etkin olan, üretimde aktif olan ve önemli bir kısmı ciddi bir zenginliğin sahibi olanlardı. Esasta da İttihat ve Terakki kadroları şahsında Türk egemen sınıflarının komprador büyük burjuvazi olarak Hıristiyan halk üzerinden kendisini var etmesi TC’nin gerçeğidir, gizlenen tarihidir.
Soykırım aşama aşama uygulandı
Ermenilerin tehcir edilmesine 1911’lerde karar verilmişti. Ancak bunun uygulanışı 1. Emperyalist Paylaşım Savaşı’nın yarattığı ortamda daha da kolay olmuştu. 24 Nisan 1915’te alınan kararla Ermeni yazar, aydın ve önemli şahsiyetleri, ilerleyen süreçte gerçekleşecek olaylarda ses çıkarmamaları için tutuklanmaya başlandı. Bu süreçte ilk toplu katliam, 1000 Ermeni’nin katledilmesiyle gerçekleştirildi. Ardından on binlerce eli silah tutan Ermeni erkeği askere alınarak, burada katledildi.
Bununla da Ermenilere gerçekleşecek olası saldırılara karşı silahlı bir karşı koyuşun engellenmesi planlanıyordu. Bunların hemen ardından ise Ermenilere dönük soykırım niteliğini taşıyan (devletin Ermenileri yok etmeyi planladığı) tehcir uygulandı. Yüz binlerce Ermeni ülkenin farklı yerlerinden Suriye çöllerine sürülmek istendi. İstendi diyoruz çünkü Ermenilerin büyük bir kısmı yolda askerler tarafından kurşunlanarak, taciz ve tecavüze uğrayarak, hastalıktan ve açlıktan dolayı yaşamını yitirdi, katledildi.
1915-1923 yıllarında gerçekleşen soykırımdan önce Türkiye’de 2 milyon Ermeni yaşıyordu. Yani yaşamlarını sürdürebilselerdi eğer bugün ülkemizde ciddi bir nüfusun sahibi, aslında kendi topraklarında kendilerini yönetebilme, kendi kaderlerini tayin etme hakkına sahip olabilecekti. Aslında Türk egemenlerinin korkusu da buydu ve soykırım politikalarına tabi tuttuğu ancak bir türlü yok edemediği Kürtler başına bela olduysa da en azından Ermenilerin “bela” olması engellendi.
Yaşanan bunca olay, vahşet Türk egemen sınıflarının tarihi olduğu gibi değil istedikleri gibi anlatmalarıyla da inkâra tabi tutuldu. Ki bu inkâr, katledilenin Ermeniler olmadığı, aslında onların katliam yaptığına kadar vardı. Elbette katledilenler dışında kalan eli silah tutan Ermenilerin zulme karşı silahlanması ve kurşun sıkması bir gerçekti. Zaten asıl alçak, halka ayaklanmasını söylemeyen değil miydi?
90 yıldır Hıristiyanların, Kürtlerin, Alevilerin egemen ulus ve mezhebe ait olmamalarından kaynaklı katledilmesi ve hala katledilmeye devam ediyor olması tesadüf değildir. Hrant Dink’in katledilmesi ve katillerinin devlet tarafından korunması tesadüf değildir.
TC’nin Ermeni düşmanlığı devam ediyor
90 yıldır devam eden bu anlayış sadece Hrant Dink’in katledilmesiyle değil daha yakın bir örnek olarak Suriye’de Ermenilerin yaşadığı Kesab kasabasına TC’nin yardım ettiği El Nusra çetelerinin katliamlarıyla da su yüzüne çıkıyor. AKP eliyle devlet, Suriye’deki savaş boyunca El Nusra ve diğer bütün İslamcı çeteleri beslemiş, bütün imkânları seferber etmiş ve etmeye devam ediyor. El Nusra’nın Suriye’nin yumuşak karnı olan Kesab’a saldırısı sırasında da ilk saldırıyı TC sınırlarından başlatması ve Türk askerlerinin de saldırı sırasında kasaba halkı tarafından çetelerle beraberken görülmesi yine tesadüf değildi. Yüzyıllardır Kesab’ta yaşayan Ermeni milliyetindenhalk saldırının ardından evlerini bırakıp bölgeden tıpkı 1915’teki gibi kaçmak zorunda kaldı, kaçamayanlar ise katledildi, tecavüze uğradı.
Medyada Kesab’taki yaşlı Ermenilere TC’nin yaptığı yardımlar gösterilmeye çalışılsa da devletin imha, inkar politikalarının ne kadar da gerçek olduğu her geçen gün Kesab’ta, Rojava’da… kendisini gösteriyor.