GüncelMakaleler

DENGÊ AZADî | KDP İhaneti ve “Satarım Köyü Ha!” Tehdidi…

" Barzani sonucu biliyordu. Olacakları kestirebiliyordu fakat Rojava Devrimi ile yükselen öz yönetim direnişlerinin ardından yaşanan katliamla da katmerlenen “Özgür Kürdistan” düşünü bir şekilde kırmalıydı ve bu şekilde kırdı"

Bağımsızlık referandumu sürecinde R.T.Erdoğan, Barzani’yle olan işbirliğini “son ana kadar böyle bir yanlış yapacağını beklemiyorduk” diye dile getirmişti.

2017’de gerçekleşen referandumdan % 90’ın üzerinde bağımsızlık kararı çıkınca, Irak başta olmak üzere Kürdistan’ı işgal ve ilhak eden bütün devletler oldukça öfkelenmiş ve çeşitli yaptırımlar uygulamıştı. Ancak R.T.Erdoğan bunun ötesinde bir kalp kırgınlığı, hayal kırıklığı yaşıyor gibi bir tepki vermişti. Güvendiği dağlara kar yağdığını düşünmüş, yanıldığını ima etmişti.

Oysa R.T.Erdoğan, Barzaniler konusunda yanılmamıştı. KDP, Türkiye’yi yarı yolda bırakmayacaktı. Sadece “Bakın biz de bağımsızlık istiyoruz. Sadece PKK değil biz de ulusal birlikten yanayız ama diğer devletler bize izin vermiyor. Elimizde değil” diye göstermelik bir adım atmıştı. Barzani sonucu biliyordu. Olacakları kestirebiliyordu fakat Rojava Devrimi ile yükselen öz yönetim direnişlerinin ardından yaşanan katliamla da katmerlenen “Özgür Kürdistan” düşünü bir şekilde kırmalıydı ve bu şekilde kırdı.

Bu gelişmelerin öncesinde ve sonrasında Irak Kürdistanı topraklarını Türkiye’ye peşkeş çekmeye devam etti. Son aşamada ise artık aleni biçimde açıktan Türkiye’ye toprak satmaya başladı. Kibar Feyzo filmindeki müflis Maho Ağa karakteri gibi “Sataram köyü ha!” tehditleri savururken zaten el altından parça parça Kürdistan’ı satıyordu. Artık bu gizliliğe de gerek duymamaktadır.

Aynı dönemde R.T.Erdoğan’ın danışmanlığını yapan İlnur Çevik, bağımsız Kürdistan’ı neden istemediklerini açıklarken meselenin sadece Kürtlerin kimliği ile sınırlı olmadığını da itiraf etmiş ve “Bağımsız olursa Kürt petrolünü satamayız” demişti. Kürdistan’ın yeraltı ve yerüstündeki bütün doğal ve beşeri varlığının sadece Türkiye’ye hizmet etmek amaçlı var olabileceğini vurgulamıştı. Ucuz iş gücü olarak Türkiye Kürdistanı’ndan Batıya sürülen Kürtler aynı zamanda bir “terör tehdidi” olarak kullanılıyor ve Türkiye işçi sınıfına “terörle mücadelede vatandaş sebat göstermelidir” diyerek sömürüyü katmerliyorlardı.

İşlediği insanlık suçlarını, anti-demokratik uygulamaları bu şekilde temize çıkarmaya çalışan Türkiye, sadece R.T.Erdoğan iktidarı ile değil öncesinde de varlığını bu tür “tehditlerle” sürdürdü. Ancak Erdoğan-Bahçeli ittifakıyla daha da katmerlenen ve artık dayanılmaz hale gelen sömürü düzenine ne Türkler ne Kürtler boyun eğiyor.

Fabrikalarda süren direnişler bu anlamıyla nasıl kadın ve LGBTİ+ hareketiyle buluşmalıysa Kürt ulusal özgürlük mücadelesiyle de buluşmalı ki bu sömürü düzeninin sonu gelsin. Burada da görev devrimcilere düşüyor. Sürekli ve kararlı bir propaganda çalışması bu anlamıyla bir solüsyondur ancak yetmez ve daha da ötesine geçilmesi gerekir.

Tarihe Not…

Barzani “Tarihe Not” isimli kitapta “… Irak Devletinin Kürdistan halkına karşı işlediği bütün o vahşice suçlar gözümün önündeydi ve kan nehri içinde yürüdük. Milletimizin kanlarıyla kızıla boyanan o ellerle tokalaştık. Ancak asıl niyetimiz barışın tesisi için yeni bir sayfa açmaktı. O karar hayatımın en zor kararıydı…” diye yazmıştı. Bu cümleler aslında Kürtlere karşı ihanetini aklama çabasıdır.

Barzani yaptıklarını aklamak için mazlum edebiyatını kullanan bütün politikacılar gibi “Tarihe Not” düşmüştür. Zira Biden-Barzani görüşmesinde Biden’ın sarfettiği “İkimizin de ömrü Kürdistan’ın bağımsızlığını kendi gözlerimizle görmeye yetecek” demesinde de benzer bir “mağdur-mazlum” edebiyatı söz konusudur. Bu sözleri duyanlar “Biden’i, özgür Kürdistan’ı göremediği için çok üzgün” sanacaktır. Kürtler yine Amerika’ya güvenecektir. Aynı Amerika, Rojava’da Türkiye ile işbirliği içinde işgal ve katliamları büyütürken üstelik. Aynı Amerika, kah kapalı kapılar ardında kah açıktan Türkiye’ye Irak Kürdistanı işgal planında destek verirken… Tıpkı diğer emperyalist güçler gibi…

Biden, Rojava’da elde edemediği üstünlüğü Irak Kürdistanı’nın işgalini destekleyip PKK’yi dize getirme yoluyla sağlamaya çalışıyor. Rusya’yla yürütülen vesayet savaşını dış bir cepheden Kürt ulusal özgürlük hareketini kuşatarak kazanmanın peşinde. Aynı zamanda Türkiye’yi destekleyerek Rusya-Türkiye ilişkilerine oynuyor.

PKK’nin Direnişi Sadece Kürtler İçin Değil!

Gelinen aşamada Irak Kürdistanı’nın durumuna ve Barzani politikalarına karşı tarihten pek çok benzetme yapılmaktadır. “Tamil”lere ihanet eden sözde Tamil partilerinden tutalım da Filistin topraklarının İsrail’e satılmasına kadar ve daha da çeşitlendirilen bu örnekler bir yana Irak Kürdistanı’nın özgün yanları vardır. Kürdistan’ın özerkliğini ilk kazanan parçası olan Irak Kürdistanı, diğer 3 parçanın da kesiştiği bir konumdadır.

Bağımsızlık referandumu sürecinde hatırlanacağı gibi bağımsız bir Kürdistan fikri sadece Türkiye’yi ve Irak’ı değil aynı zamanda İran’ı da tedirgin etmiş ve İran, sınırlarını kapattığını duyurmuştu. Irak ise gelinen süreçte “benim” dediği toprakların Türkiye tarafından işgal edilip yağmalanmasına göz yummaktadır. Kürt yönetimindense Türkiye’nin bölgedeki iktidarını tercih etmesinin tek sebebi “ortak dost” Amerika değil şüphesiz. MİT görüşmelerinde kapalı kapılar ardında yapılan anlaşmalarda neler vaad edildiğini henüz bilemesek de Türkiye’nin Irak’ı da ikna edecek teklifler yaptığı ortadadır.

Bu durum karşısında Kürt ulusal özgürlük hareketi ve Medya Savunma Alanları’nda bulunan devrimci örgütler, Türkiye’nin her türlü işgal saldırısına ve ihanete karşı mücadeleyi sürdürüyorlar. PKK önderleri yaptıkları açıklamalarda bu mücadelenin sadece Kürtler için yürütülmediği vurgusunu yapıyorlar. Zira Türkiye’nin işgal ettiği Rojava topraklarında çeteler tarafından kaçırılan sadece Kürt çocukları değil. Durum öyle bir hal almış ki; artık sadece farklı çete grupları birbirine saldırmıyor.

Aynı çetenin içinde dahi çok küçük çıkarlar için birbirini öldüren, birbirinin evine bomba koyanlar var. Aynı zamanda bölgedekilere Kürt, Arap ya da Türkmen olduğuna bakılmaksızın büyük bir zulüm uygulanıyor. Kadın ve çocuklar çeteler tarafından eşya muamelesi görürken manzara DAEŞ’le eşdeğer bir durumda. BM vb. oluşumlar ise bu durumu kınamaktan öteye geçecek pratiklerden haliyle uzakta duruyorlar.

Benzeri bir durumun Irak Kürdistanı’nda, Metina, Zap ve Avaşin köylerinde de yaşanacağını bilen halk tedirgin. Yine bu gerçeği gören ve duyan Peşmerge aileleri ve hatta bazı Peşmerge komutanları bile bugüne kadar destek verdikleri KDP’nin ihanet içinde olduğunu dile getirdiler.

Irak Kürdistanı’nda yaşayan Arap, Türkmen ve Ezidiler de aynı tehlikeyi yaşıyor. Bu anlamıyla aslında tam da Karasu’nun dile getirdiği gibi bu savaş sadece Kürtlerin savaşı değil.

Daha fazla göster

İlgili Makaleler

Başa dön tuşu