türkiye’nin istanbul sözleşmesi’nden tek taraflı olarak çekildiğinin resmi gazete’de yayınlandığı 1 temmuz günü, bu sözleşme için yapılan eylemlerin zirvesi gerçekleşti. zirve, son anlamına gelmiyor tabii. her mücadele zaman zaman yükselerek zaman zaman yavaşlayarak, bazen bir adım geri atarak ama sonra bir sıçrama yaparak ilerliyor, başarılı oluyor.
bu sözleşme sadece kadınları değil aynı zamanda eşcinsel, biseksüel, trans erkekleri de ilgilendiriyor, o yüzden bu eylemlere lgbti+ hareketin katılımını da hatırlatmak istiyorum. 1 temmuz günü, türkiye’nin dört bir yanında sokaklarda sözleşmeye sahip çıkıldı ama istanbul’daki eylem son yılların en çarpıcı gösterilerinden ve direnişlerinden biri oldu. örgütleyen, alanda bulunan herkes tarih yazdı. ellerine, akıllarına sağlık.
şunu vurgulamak istiyorum; o gün sadece istanbul’da değil başka yerlerde de alana çıkanlar, istanbul sözleşmesi için mücadele veren, kendilerini feminist hareketin, daha genel anlamıyla kadın hareketinin parçası sayanların oluşturduğu gövdenin en az birkaç katı kadardı. birebir teması olmayan insanları harekete geçirebilmek bir toplumsal hareketin en önemli başarılarından biri. alanlarda bulunan herkesin hangi partiye oy verdiğini, oy verip vermediğini bilmemiz mümkün değil ama başka vesilelerle, sözleşme’nin iktidar partisine oy vermiş kadınlar tarafından da benimsendiğini öğrendik. bu da bir toplumsal hareket için çok büyük bir başarı.
istiklal caddesi’nde, barikatları yıkan sadece cüret ve cesaret değil, bütün bunların sağladığı meşruiyet de. eşitlik ve özgürlük temel insani ihtiyaçlar; sistemin bilincini çarpıttığı insanın, bilincindeki bir dönüşümle fark ettiği ihtiyaçlar. 1 temmuz, cinsiyet, cinsiyet kimliği ve cinsellik temelindeki eşitlik ve özgürlük tohumunun bu topraklarda çiçek verdiğini bir kere daha gördüğümüz bir gün oldu.
bu noktada şunu hatırlatmak istiyorum. en genel anlamıyla kadın hareketi, önemli protestolar ve direnişler hayata geçirse de, bir protesto hatta direniş hareketi olmanın ötesinde, bir inşa hareketi, kurucu bir irade. istanbul sözleşmesi’nin oluşturulmasından imzalanmasına kadar olan süreç de bu olguya işaret ediyor.
bu sözleşme, avrupa’da kadın kurtuluş hareketinin şiddet konusunda mücadelesinin ortaya çıkarttığı bir çerçeve, çok geniş bir biçimde yorumlanması ve hayata geçirilmesi mümkün. sözleşme, erkek şiddetin kendi başına bir olgu olmadığını, patriarkanın sürmesi için başvurulan bir araç olduğunu gözeterek hazırlanmış. “kadınlarımız başımızın tacıdır, onlara kalkan elleri kıracağız” şeklinde özetleyebileceğimiz bizatihi patriarkal olan ve kadınları pasifize etmekten başka hedefi bulunmayan boş söylemlerden farkı tam da burada.
1 temmuz eylemleri, sözleşmeden çekilmenin protesto edilmesi ve sözleşmeden vazgeçilmeyeceğinin ilanı kadar inşa sürecinin parçası olarak, muhalefete yönelik bir uyarı olarak okunmalı. yakın gelecekte türkiye’yi yönetmeye talip olan kimse istanbul sözleşmesi’ne geri dönüleceği sözünü vermeden kadınların desteğini, oyunu alamaz.
erkek şiddetiyle mücadelenin araçları istanbul sözleşmesi ile sınırlı değil. kadın kurtuluş hareketinin bu konuda dünyada 1960’ların, türkiye’de 1980’lerin sonuna dayanan bir mücadele geçmişi, erkek şiddetine karşı mücadele veren, çözümler üreten, kadınlara el uzatan yüzlerce kurumu var. erkek şiddeti toplumsal bir sorun ve onunla ancak kamusal çözümlerle mücadele edilebilir. devletin sorumlulukları istanbul sözleşmesi ile sınırlı değil.
erkek şiddetine dair -yine kadınların mücadelesiyle kazanılmış- başka sorumlulukları da var. örneğin yüz bin kişinin üzerinde nüfusu olan belediyelerin sığınak açması zorunlu. sığınak -ve kadın danışma merkezleri- erkek şiddetine karşı mücadelenin en önemli araçlarından.
kadın kurtuluş hareketinin bağımsız sığınaklar ve danışma merkezleri için seferber edebileceği kaynakları ve gücü de var. ayrıca erkek şiddetiyle ilgili veri toplama, bu verileri hizmet oluşturacak şekilde değerlendirme de devletin sorumlulukları arasında. şunu iyi biliyoruz; uygulanan, uyulup uyulmadığı takip edilen uzaklaştırma kararları, sığınaklar hayat kurtarıyor! ayrıca, kadınların erkekler karşısında güçlenmesi devleti de aşacak şekilde kamunun ve toplumsal muhalefetin meselesi. kadınları güçlendirecek taleplerin, başta sendikalar olmak üzere toplumsal muhalefet kurumlarının gündemine girmesi gerekiyor.
ne çaresiz ne yanlış ne de yalnızız. dünyayı, ülkeyi, yasaları, iktidarları hatta kendimizi değiştirirken birbirimizin elini bırakmayacağız.
yeni yaşam Kadın 15 Temmuz 2021