Suriye, dünyanın gündemini istikrarlı ve kesintisiz bir şekilde işgal etmeye devam ediyor. Zira Ortadoğu’nun nasıl şekilleneceği burada ki gelişmelerle doğrudan ilintili. Suriye’de oluşacak yeni dengeler doğrultusunda sürecin yeni halkalarının neler olacağı belirlenecek. Emperyalist güçlerin yoğun bir teşviki mesai içinde olduğunu görüyoruz. Tabi bölgesel güçler ve sorunun muhatapları da esasen bu emperyalist mesainin etrafında kendi yaklaşımını oluşturmaya, gücünü tahkim etmeye çalışıyor. Ocak ayının ortasında Cenevre-2 diye adlandırılan Suriye eksenli bir toplantı söz konusu. Suriye bağlamında şu dönem esas gündem bu toplantı odaklı gerçekleşiyor.
Türk egemen sınıfları kendi iç kapışmalarından dolayı buraya yönelik dikkatlerini bir nebze olsun yitirmiş görünüyor. Tabi şimdiye kadar izledikleri politikanın bir nevi yadsınmasını içeren bu nevi gelişmeler; biraz denklem dışı kalmasının getirdiği nesnel durumun dayattığı zorunlu bir “ilgisizlik” olarak da okunabilir. Yani yeterli bir rol kapamamış olmasından kaynaklıdır. Nede olsa “değerli bir yalnızlık” politikası söz konusu. Tabi TC’nin bu meselede geri bir noktaya itilmesinde radikal İslamcı gruplarla kurduğu ilişkide zedelenen imajının da etkisi var. Ancak elinde önemli kozları da hala barındırıyor. Çözüm süreciyle Rojava’da başat güç olan PYD’nin doğrudan ilintisinin olması vs gibi. Ki bu durumu realize edebilmesi için epey yol kat etmesi gerektiği de ortada. Zira ne damarlarında dolaşan kadim Kürt düşmanlığından arınması, nede iç mesele olarak Kürt açılımında bir adım atması söz konusu değildir.
GÜÇLER CENEVRE-2’YE NASIL HAZIRLANIYOR?
Cenevre-2 görüşmelerine tüm tarafların yoğun bir hazırlık yaptığı görülmektedir. Bu hazırlık hem rejim güçleri tarafından, hem rengi-cismi-temsiliyeti belirsiz de olsa muhalif güçler açısından, hem de Kürtler açısından bu hazırlık söz konusudur. Burada radikal İslamcı El-Kaide gibi örgütlerin görünürde bu denklemin ve sürecin dışında olduğunu belirtelim. Zaten Cenevre görüşmelerinin önemli bir gerekçesi de Suriye’de bugün muhalif güçler içinde bunların esas güç pozisyonuna gelmesidir. Bu güçler kontrol edilebilir eşiği aştığı noktada emperyalistlerin Ortadoğu politikasında alarm seviyesi kırmızıyı göstermektedir.
Ortadoğu’da halen geçerli olan esas yönelim BOP’tur. Ne kadar aşınmış olursa olsun sürecin esas yönelimi bu politikadır. Bu politikanın önemli bir ideolojik ayağı da “Ilımlı İslam”dır. Toplumsal yapı ve politik etkinlik kuran yapılanmalar açısından bu çizgiden uzaklaşılan her gelişme BOP’un adeta alerjisi olmaktadır. El-Kaide’nin Suriye’de kurduğu etkinlik ve toplumsal yapısına dair dönüştürücü gücü “ılımlığı” berhava edecek kadar tehlikeli bir noktaya erişmiştir. Bu durum geçicide olsa yeni bir denge arayışı doğurmaktadır.
Bu “ılımlı İslam” arayışı o kadar önemlidir ki bugün Türk egemen sınıflarının temsilcisi AKP’nin bu noktada gösterdiği performans düşüklüğü ve kimi uç veren kaymalar başına örülen çoraplarında nedenlerinden birisidir. Burada emperyalistlerin idealist dünya görüşlerinden dolayı gözden kaçırdıkları bir durum vardır. “Ilımlı” olan bir şey varsa mutlaka onunda zıddının olacağıdır. Hem de yer yer kendi iştah ve hevesleri kadar karşıtı da aynı düzeyde baş gösterebilecektir. Bu paradoks bile projelerinin masa başındaki kadar kolay realize edilemeyeceğinin tanıtıdır.
Cenevre-2’ye yönelik hazırlıklar her cepheden siyasi, askeri ve çeşitli ittifak arayışlarını da içeren bir şekilde hız kazanmıştır. Özellikle Esat-Baas rejiminin askeri operasyonlarla muhalif güçleri zayıflatarak ve kendi gücünü tahkim ederek bu sürece hazırlandığını görmekteyiz. Varil bombaları ile kitlesel kıyımları hiç çekinmeden gerçekleştirerek sürece hazırlanmakta, başarı elde ettiği de görülmektedir. SUK, ÖSO gibi yapılanmalar ise dağınıklığı bırakın ortadan kaldırmayı, her geçen gün rejimin ve El-Kaide bağlantılı güçlerin saldırılarıyla daha fazla zayıflayarak bu süreci karşılayacak gibi görünüyor. Dışarıdan her türlü gericiliğin büyük yardımlarla ve çeşitli olanaklarla destek sunduğu bu yapılanma adeta tarihe geçecek ve görülmüş en olumsuz örnek olarak yazılacak bir zaafiyet, beceriksizlik hali içindedir. Bunların bu durumu ABD ve AB emperyalistlerini, Türkiye vs gibi destekçilerini adeta zora sokmuş, Suriye politikasını kilitlemiştir.
KÜRTLER YENİ ADIMLARLA SÜRECE KAN TAŞIYOR!
Kürtler ise hem kendi içlerindeki ayrışma ve farklılaşmaları giderecek diplomatik ataklar yapıyor, hem de askeri hamlelerle kontrol ettiği alanları genişletiyor. Suriye’deki güç dengelerinde hem askeri açıdan hem de politik açıdan özellikle PYD-YPG’nin çok önemli bir aktör haline geldiğini belirtelim. Askeri açıdan özellikle IŞID, El-Nusra gibi El-Kaide bağlantılı örgütleri büyük bir yenilgiye uğratarak Rojava’dan kovalaması tüm dikkatleri üzerine çekmesine neden olmuştur. Yine politik olarak ve benimsediği yönetimsel sistem açısından en ilerici ve demokratik yapısıyla hem imajını hem de gücünü pekiştirerek geliştirmektedir.
Rojava’da PYD ve Barzani’nin hamiliğindeki ENKS arasından uzun süredir belli bir gerginlik söz konusudur. Barzanici güçlerin Irak Kürdistan yönetiminden aldığı destekle, Rojava’daki zayıf gücüne rağmen Rojava siyasetinden etkin olma gayreti ve yer yer PYD düşmanlığı belli bir gerginlik durumu yarattı. Hatta Barzani’nin TC ile zımni ortaklığı ile Rojava fiili amborgoya tabi tutuldu. Yaşanan gerginlik, gerek emperyalist güçler gerekse de bölgesel ülkeler tarafından, adeta burada bir temsiliyet sorunu varmış gibi manüple edilerek politik argümana dönüştürüldü. Bu güçler, muhalifleri de cesaretlendirerek Kürt ulusal hakların günün değil sonranın sorunu olduğu gibi bir saldırı içinde olmasını beraberinde getirdi.
Kürt güçleri Cenevre-2 vesilesiyle bu duruma son verecek adımları atmış gibi görünüyor. Önce PKK ve KDP arasında yapılan üst düzey görüşmelerle sorun masaya yatırılmış ve yol haritası bir mutabakatla belirlenmiştir. Bundan bir kaç gün sonra PYD’ye yakın Batı Kürdistan Halk Meclisi (MGRK) ile Barzani’ye yakın Suriye Kürtleri Ulusal Meclisi (ENKS) görüşmelere başlamış ve 24 Aralık’ta da belli başlı konularda anlaştıklarını ilan etmişlerdir. Yapılan ortak açıklamada “Kürtlerin Cenevre 2’ye ortak ve bağımsız bir heyet şeklinde katılması, Semalka Sınır Kapısı’nın insani yardımlara açılması ve Rojava’daki bazı olaylara karışan ENKS’ye yakın tutukluların bırakılması” konularında anlaştıklarını belirtmişlerdir. Bunun yanında Cenevre’ye nasıl ve hangi biçimde temsil edilme uğraşı içinde olacaklarına dairde yol haritasını netleştirmişlerdir.
Rojava’daki kazanımların Kürtler açısından ortak bir mütabakata dönüşmesi özellikle Suriye’deki toplumsal karmaşanın gidişatı göz önüne alındığından önemli bir hamledir. Suriye’de ki demokratik Kürt ulusal kazanımlarının pekişmesini sağlayacak siyasi bir adımdır. Kürt düşmanı bölgesel devletlerin Kürtlerin burada ulusal hak kazanımlarına karşı içerden bölmeye ve parçalamaya ve böylece zayıf düşürmeye yönelik politikalarına karşı simgesel önemi vardır.
Cenevre-2 toplantısının emperyalist güçlerin oyun kurma aracı ve yeni denge arayışlarını içerdiği malumdur. Bu emperyalist patentli toplantı ve girişimin amaç ve hedeflerinin gericiliği noktasında bir kuşku duymamak gerekmektedir. Ancak Rojava Kürtlerinin temsilcilerinin bu neviden platformlarda yer alma çabalarını da emperyalizme yedeklenmek olarak mahkum etmeye yönelmek hakkaniyetli olmadığı kadar bilimselde olmayacaktır. Böylesi bir yaklaşım siyasetin ve onun bir aracı olan diplomasinin gereklerinden ve zaruretinden bi haber olmak demektir. Lenin’in 1. Paylaşım savaşı sonrası emperyalistlerle masaya oturması, Stalin’in 2. Paylaşım savaşında önce Hitlerle, sonrada ABD ve İngiliz emperyalizmiyle masaya oturduğu, Mao’nun Çin karşı devrimcileriyle ve emperyalist güçlerle ihtiyaç hasıl olduğunda masaya oturduğu vs gibi, uluslararası komünist hareketin tarihinde çokça örnekler vardır. Aslolan burada hakların nasıl savunulduğu, siyasal çizginin ne olduğudur. Hatta bu türden toplantılara içinden geçilen süreçte Kürt düşmanı devletlerin engelleyici çabaları göz önüne alındığında katılmanın bile Rojava Kürtleri için bir kazanım olacağı açıktır.
Ki hala bu toplantıya Kürtlerin katılıp katılmayacağı ya da hangi biçimde katılacağı belli değildir. Kürt temsilcileri gerekirse muhalif gruplarla birlikte katılmayı dahi karar altına almışlardır.
Rojava’da Kürt demokratik ulusal kazanımların geldiği nokta bölgesel dengeleri etkileyecek düzeydedir. İlhak edilmiş diğer parçalarda ki Kürt haklarının güçlü bir referansı olabilecek kabiliyeti söz konusudur. Kürtlerin kendi aralarında belli bir uzlaşmaya varmaları bu açıdan önemlidir. Kazanımların daha ileriye taşımak, ilhakçı egemen ulusların sürdürdüğü gerici ezen ulus ayrıcalığını darbelemek ve geriletmek bir bütün bölgenin toplumsal gelişimine de önemli katkı sağlayacaktır.
Bölgede kartların yeniden yeniden karılmak zorunda kaldığı, karmaşanın ve istikrarsızlığın daha fazla derinleşmesinin kaçınılmaz olduğu koşullarda; dört parçadaki ezilen Kürt uluslarının önünde büyük bir tarihsel fırsatın oluştuğunu söylemek yanlış olmayacaktır. Rojava’da kristalize halini ve belki de çok güçlü nüvelerini görmekteyiz bunun. Gelişmelerin ve gidişatın, Kürt ulusal hareketi çok büyük hatalar ve yanlış değerlendirmeler sonucu süreci askıda bırakacak durumlar yaratmadığı takdirde Kürtler lehine sürecin ilerleyeceğini söylemek mümkündür.