Kadın emeğine dair görünmezlikten, ucuz iş gücü-aile bütçesine katkı olarak kabul görmesine, aile içi-annelik görevlerini aksatmamak üzerinden şekillendirilmesinden, bu amaçla emeğin esnekleştirilmesinde bir basamak olarak kullanılmasına kadar onlarca başlık sıralayabiliriz.
Bu başlıklardan birini de, 4857 sayılı İş Kanununun değil, bunun yerine 6098 sayılı Borçlar Kanununun kapsamına giren, yani işçi statüsünde değerlendirilmeyen ev işçisi kadınlar oluşturuyor. Uluslararası Çalışma Örgütü (ILO) verilerine göre dünya genelinde 52 milyon ev işçisi bulunurken, bunların sadece % 10’u genel iş düzenlemeleri ve diğer işçilerle eşit ölçüde hak ve güvence kapsamında yer alıyormuş. Yani sorun sadece Türkiye ile sınırlı değil. Son aylarda, ev işçisi Fatma Aldal’ın çalıştığı evin penceresinden düşerek yaşamını yitirmesi ile ilgili davada (başta İMECE Kadın Sendikası olmak üzere kadın örgütlerinin mücadelesi sonucunda) SSGSS Kanununun 13. Maddesine göre iş kazası olarak kabul edilmesi, yine iki hafta önce Rukiye Şimşek’in aynı şekilde yaşamını yitirmesi ve SGK’nın “Kayıtlı İstihdamın Teşviki Projesi” kapsamında ev işçilerine yönelik sigorta zorunluluğu uygulamasının ardından denetimlerin sıklaşmasıyla ev işçiliği bir kez daha gündemleşmiş oldu.
Biz öncelikle, bahsi geçen sigorta zorunluluğuna bir göz atalım: Ev işçisi kadınların işverenleri tarafından (bir günlük dahi çalışsa) sigortalanması zorunluluğu önemli bir adımdır. Ancak bir yasayı yapmaktan daha önemli ve de zor olan şey, onun uygulama alanının garanti altına alınması, yani verilen bir haksa onun kullanımının garantilenmesidir. Bunun ilk adımı ise hak sahibinin, hakkının bilincinde olmasıdır. Türkiye’de 700 bin ev emekçisi bulunduğu, özellikle de göçmen kadın emeğinin gayet yoğun olarak kullanıldığı bu çalışma alanının iş kanunu içinde yer almadığı yani çalışma alanını düzenleyen bir yasa olmadığı, dolayısıyla yasal olarak sendika kurma hakları bulunmadığı sürece kadınların bu durumdan haberdar olmaları gayet zor görünüyor. Dolayısıyla ev emekçisi kadınların ilk talebi İş Kanunu kapsamına alınmak olmalıdır.
Ev işçisi kadınların sigorta hakkı bizim de sahiplendiğimiz ve savunduğumuz bir talep olmakla birlikte, yukarıda da bahsettiğimiz gibi altyapısı oluşturulmadan alınan zorunlu sigorta kararı ve bu bağlamda ev baskınları yapmak işin sansasyonel kısmını oluşturmakta ancak emekçi kadınların iş koşullarında önemli bir değişiklik yaratmamaktadır. Ayrıca konuyla ilgili bir başka noktaya değinen Prof. Dr. Gülay Toksöz, kadınların sigorta yaptırmak istemeyeceklerini şu şekilde ifade ediyor: “Koca üzerinden yararlanılan sağlık sigortasının primlerinin kendisi tarafından ödenmesi yükümlülüğü, kısmi yaşlılık aylığına hak kazanmak için çalışması gereken sürenin uzunluğu (haftada 20 saat çalışan bir işçi için 41 yıl) ev işçilerini sigortalı olarak çalışmaktan caydırmaktadır.”
Rukiye Şimşek’in ölümünün ardından bir açıklama yapan Kadın Emeği Platformu, ev işçileri ile ilgili yapılması gereken düzenlemeleri ise şu şekilde özetliyor: “ILO 189 sayılı ‘Ev İşçileri Sözleşmesi’ hükümetçe onaylanmalı, iç hukukta buna uygun düzenlemelere gidilmelidir. Ev işçileri ya İş Kanunu kapsamı içine alınmalı ya da dünyada da örnekleri olduğu şekliyle ayrı bir Ev İşçileri Yasası çıkarılarak, çalışma koşulları düzenlenmelidir. Sendikalaşma ve örgütlenme hakkı tanınmalıdır. Gündelikçi veya aylıkçı çalışan tüm ev işçilerinin sosyal güvenlik çatısı altına alınması için gerçekçi ve uygulanabilir yasal düzenleme yapılmalıdır. İş kazası ve meslek hastalıkları yaşanmaması için ev işçilerinin işyerlerinde, önleyici tedbirlerin zorunlu tutulmalı; işçi sağlığı ve güvenliği risklerinin ortadan kaldırılmasının sağlanması için gerekli yasal düzenlemeler yapılmalı ve denetim artırılmalıdır. Kaçak çalışan göçmen ev işçilerinin kölelik koşullarına son verilmeli, çalışma şartları iyileştirilmeli ve ülkeye giriş çıkışlarının kolaylaştırılması sağlanmalı, kayıtlı çalışmalarının önündeki engeller kaldırılmalıdır. Tüm ev işçilerinin sigortalı olabilmesi için gerekli düzenlemeler gerçekleştirilmelidir. Ev hizmetlerinin mesleki standartlara kavuşturulması ve sunulan hizmetlerin sınıflandırılması için çalışmalar yapılmalıdır. En acil ve öncelikli olarak, benzer kazaların, cinayetlerin yaşanmaması için derhal kamusal bir düzenleme yapılmalı, tehlikeli koşullarda cam silme önlenmeli, gerekli tedbirler alınmalı ve ‘yüksekten düşme’ riskini ortadan kaldıracak ekipmanlar kamusal finansman ve teşvik ile tedarik edilmeli, kullanımı zorunlu tutulmalıdır.”