Güncel

HALEPÇE | “Elma kokulu katliam!”

Halepçe Katliamı mücadele için devrimci bir hattı seçen Kürt Ulusal Özgürlük Hareketi’nin varlığına ve eylemlerine ilişkin bir tür doğrulama olmuştur.

İran-Irak savaşında sürekli kaybeden ve Irak içerisindeki Kürt güçlerinin de yaşadıkları bölgelerde yönetimi ele geçirmesi sonrası tarih 16 Mart 1988’i gösterdiğinde Irak’ın eski başkanı, eli kanlı diktatör Saddam Hüseyin’in emriyle Kürt güçlerin denetimindeki Halepçe’ye Irak savaş uçakları tarafından kimyasal bombalarla saldırı düzenlenir. Saldırı sonucunda resmi rakamlara göre 6.357; gayrı resmi rakamlara göre 7.000 kadın, çocuk, yaşlı, genç katledilirken 14.763 kişi ise ağır şekilde yaralandı. Halepçe Katliamı, 20. yüzyılın soykırım-katliamlarından biri olarak tarihe geçti.

Halepçe Katliamı’ndan yaralı kurtulanların bir kısmı İran’a tedavi için gönderilirken göç edebilenlerden bir kısmı da Türkiye’ye kaçmak zorunda kaldı. Katliam sırasında kullanılan kimyasal gazların etkisi yıllar sonra dahi kendisini göstermektedir. Bu gazlar nedeniyle bugün bile bölgede sakat doğum ya da kısırlık oranları hayli yüksektir.

El-Enfal Harekatı yani “Ganimet” adı verilen saldırıların amacı “isyanı bastırmak” olarak propaganda edilse de gerçekte bağımsızlık talep eden Kürt ulusunun cezalandırılması amaçlanmıştı. Halepçe Katliamı’yla birlikte Irak’ta 200.000’e yakın Kürt katledilirken 1 milyondan fazlası da göç etmek zorunda kaldı.

Katliamın tetikçisi Saddam Hüseyin ve “Kimyasal Ali” lakaplı Al Hasan El-Mecid iken esas failler Saddam Hüseyin’i Irak ve bölge halkını daha yoğun sömürüye tabi tutmak üzere bir araç olarak kullanan ve kendisine kimyasal silah başta olmak üzere diğer silahları sağlayan emperyalist güçlerdir.

Nitekim bir dönem emperyalistlerin bölgedeki maşası olarak başta Kürt halkı olmak üzere bölge halkına kan kusturan Saddam Hüseyin, vadesi dolduktan sonra bir kenara atılacaktı. Başta ABD emperyalizmi olmak üzere emperyalist güçlerin Irak’a askeri müdahalesi sonrasında yakalanan S. Hüseyin idam edildi. Bu idamla birlikte bir yandan “haddini aşan” kukla ortadan kaldırılmış, diğer yandan da emperyalistlerin başta Halepçe katliamı olmak üzere Irak ve bölge halkına yönelik işledikleri suçların üzeri örtülmek istenmiştir. Emperyalistler suçlu olarak S. Hüseyin’i göstererek kendi ellerindeki kanı temizlemeye çalışmışlardır.

Halepçe Katliamının Kürt Ulusal Özgürlük Hareketi’ne Etkisi

Halepçe Katliamı ulus olarak kendileri için özgürlük talep etme, yani kendi kaderini tayin etme bilincine erişmiş Kürtlere karşı yapılmıştır. Katliam sonrası özgürlük bilinci elbette ki katliamın yarattığı öfke ile birleşmiş ve Kürt halkının bir bakıma yalnızlığı ve katillere karşı savunmasızlığı onları kendi savunmalarını güçlendirmek, kendi ordularını yaratmak üzere Kürt Ulusunun önderliğini yürüten güçlerle daha yakın olmaya yöneltmiştir.

Şengal

Kürt Ulusal Özgürlük Hareketi’nin Türkiye’de ’89 Serhıldanı ile atılıma geçmesi ve gerillaya katılımların artmasında Halepçe Katliamı’nın yarattığı öfkenin önemli etkisi vardır. Türkiye’de Kürt Ulusal Özgürlük Hareketi’nin kurulmasından önce kitlesel katliamlar, soykırımlar yaşanmıştır ve bu katliamlar Kürt ulusunun özgürlük için mücadeleden başka bir yolu olmadığını göstermiştir. Halepçe Katliamı ise mücadele için devrimci bir hattı seçen Kürt Ulusal Özgürlük Hareketi’nin varlığına ve eylemlerine ilişkin bir tür doğrulama olmuştur. Ki yakın tarihte Şengal’de yine Kürt ulusuna karşı bu sefer cihatçı katillerin tetikçi olarak kullanıldığı soykırım saldırısını Kürt Ulusal Özgürlük gerillalarının önlemiş olması da Kürt Ulusal Özgürlük Hareketi’nin Kürt ulusunu korumak, Kürt ulusunun özgürlüğü yolunda önderlik etmek konularında ne kadar haklı ve meşru bir zeminde durduğunu göstermiştir.

Özel olarak Kürt ulusunun tarihi bağlamında genel olarak ise tüm dünya ezilen emekçi halklarının tarihi bize göstermektedir ki emperyalist güçler kimi zaman Saddam Hüseyin kimi zaman IŞİD kimi zaman R.T. Erdoğan gibi katilleri kullanarak kendi politikalarını hayata geçirmektedirler. Bu politikalarda emekçi ezilen halkların payına düşen her zaman katledilmek, yerinden sürülmek olmaktadır. Bu politikaları engelleme ve karşı koymanın yegane yolunun kendi öz savunma güçlerini örgütleme ve özgürlük için mücadele etmenin önemi çok daha net şekilde ortaya çıkmıştır.

Öz Savunma Güçleri’nin Önemi

Kürt ulusunun yaşadığı katliamlara karşı devrimci temelde bir direniş örgütlemesi ne derecede hayati bir öneme sahipse özgürlük mücadelesine katkı sunabilecek tüm alanlarda politika yapması o derecede öneme sahiptir. Hangisinin daha çok öne çıkacağı dönemin özgün koşulları içinde belirlenir; diğer yandan bir genel belirleme olarak faşizmin süreklilik gösterdiği TC devleti karşısında devrimci temeldeki örgütlenme ve mücadele biçiminin sürekliliği elzemdir.

’90’lardan itibaren parlamentoda yer alarak Kürt Ulusal Özgürlük mücadelesine güç katmanın yöntemlerini yaratmaya çalışan Kürt Ulusal Özgürlük Hareketi’nin mücadelenin esas yönünün ne olması gerektiğine ilişkin tutumunda resmi bir değişiklik olmamıştır. Kürt Ulusal Özgürlük Hareketi’nin mücadelesinde kullandığı araçlardan biri de legal siyaset, parlamento olmuştur. Bu aracı dönem dönem başarıyla kullandığı bilinmektedir. Ne var ki TC rejiminin “Türk usulü Başkanlık rejimine” geçişiyle birlikte parlamento önemli oranda etkisizleşmiştir.

Bu duruma bir de rejimin 2015 sonrası “çözüm süreci” adını verdiği süreçten sonra “çökertme planı”nı devreye sokması, Kürt ulusunun parlamentoda temsil edilmesi (dokunulmazlıkların kaldırılarak eşbaşkanların ve milletvekillerin tutuklanması) hem de yerellerde belediyelerde seçilen belediye başkanlarının yerine kayyım atanması gibi gelişmeler önemli oranda demokratik siyaset alanının daraltılmasına yol açmıştır. Bu duruma bir de binlerce HDP’linin gözaltı ve tutuklama saldırısı eklenirse, rejimin demokratik siyaset alanını nasıl daralttığı daha rahat anlaşılır.

HDP’nin “İrade Gaspı ve Kayyım Gerçekleri” başlıklı raporunda açıklanan veriler var olan durumu net olarak ortaya koymaktadır. Rapora göre Şubat 2021 tarihine kadar 3 büyükşehir, 5 il, 33 ilçe olmak üzere 48 belediyelerine kayyum atanmış durumdadır. Raporu basına açıklayan Demokratik Yerel Yönetimler Kurulu Eş Sözcüleri Hediye Karaaslan’ın ifadelerine göre; “72 belediye eş başkanımız bu süreçte gözaltına alındı, 19 kadın arkadaşımız olmak üzere 37 belediye eş başkanımız cezaevlerinde tutsak edildiler. Hala Türkiye’nin değişik cezaevlerinde 15 belediye eş başkanımız tutsaktır. Bu dönemde iktidar 7 belediye eşbaşkanımıza ev hapsi verdi. 6 belediye ev başkanımız 10 aydır ev hapsindeler. İktidarın bu dönemdeki gerçekleştirdiği irade gaspının en büyük yansıması yerelde karar merci olan belediye meclislerinde gerçekleşti. 807 belediye meclis üyemiz görevini yerine getiremez hale geldi. Kayyımlar yerelin karar organı olan belediye meclisini fiilen kapattılar, halkın yönetime katılma hakkını gasp ettiler” dedi. (24 Şubat 21)

Görüleceği üzere rejim Kürt ulusuna legal siyaset alanında dahi yaşam hakkı tanımamaktadır. Geçmişte Kürt ulusuna yönelik gerçekleştirilen toplu katliamlar, başta Halepçe olmak üzere, Şengal gibi katliamlar dikkate alındığında, Kürt ulusunun kendi öz savunmasını örgütlemesinden başka şansı yoktur. Nitekim tam da böyle olduğu içindir ki Şengal’de ilk hedefe konulan Öz Savunma Güçleri olmuştur.

Daha fazla göster

İlgili Makaleler

Başa dön tuşu