İHD İstanbul yaptığı açıklamada, “19 Aralık 2000 tarihinde, iş makineleri, ateşli silahlar, gaz bombaları, yanıcı kimyasal silahlar kullanılarak 20 hapishanede aynı anda yapılan ve 4 gün süren operasyon sonucunda 30’u mahpus 2 si asker 32 insan hayattan koparıldı, yüzlerce mahpus kalıcı hasarlar bırakacak şekilde yaralandı.
Operasyon adı altında işlenen bu insanlığa karşı suçun üzeri cezasızlıkla örtülmek isteniyor. Tüm sorumluları hesap verinceye kadar 19 Aralık katliamını unutmayacağız, unutturmayacağız!” şeklinde başladın İHD İstanbul sözlerine.
Açıklamada, “Hatırlanacağı üzere, saldırı sırasında; Bayrampaşa Hapishanesi’nde Cengiz Çalıkoparan, Ali Ateş, Mustafa Yılmaz, Murat Ördekçi, Nilüfer Alcan, Fırat Tavuk, Aşur Korkmaz, Şefinur Tezgel, Yazgül Güder Öztürk, Gülser Tuzcu, Seyhan Doğan, Özlem Ercan, Ümraniye’de Ahmet İbili, Ercan Polat, Umut Gedik, Ata Akçagöz, Haydar Akbaba,Muharrem Buldukoğlu ve hastanede tedavisi devam ederken Rıza Poyraz, Çanakkale’de Fidan Kalşen, Fahri Sarı, Sultan Sarı, İlker Babacan, Bursa’da Murat Özdemir, Çankırı’da İrfan Ortakçı, Hasan Güngörmez, Ali İhsan Özkan, Uşak’ta Berrin Bıçkılar, Yasemin Cancı, Ceyhan’da Halil Önder isimli mahpuslar ile Ümraniye ve Çanakkale’de Nurettin Kurt ve Mustafa Mutlu isimli askerler öldürüldü. Öldürülenlerin çoğu vahşice öldürülmüşlerdi ve Bayrampaşa Cezaevi’nin C-1 koğuşunda, kadın mahpuslar diri diri yakılmıştı” yaşamını yitirenler anıldı.
Açıklamada, “Silahsız, savunmasız mahpusların katledildiği bu saldırıyı devlet yetkilileri sonuna kadar savundu. Operasyonu protesto için devamında başlatılan açlık grevlerinde yüzün üstünde insan hayatını kaybetti ve dışarıda olayı protesto eden 3 bine yakın kişi gözaltına alındı.
Katliamdan sağ kurtulan mahpuslar, hücre tipi hapishanelere götürüldüklerinde de ağır işkence ve tecride maruz bırakıldılar. Ardından da isyan ve mala zarar verme suçlamasıyla haklarında davalar açıldı. İsyan ve mala zarar verme suçlamasıyla Bayrampaşa’daki 167 tutuklu ve hükümlü hakkında açılan dava, 2009’da Eyüp 3. Asliye Ceza Mahkemesi’nin zaman aşımı kararıyla düşerken, Ümraniye Cezaevi’ndeki 399 mahpusa açılan öldürme suçlamasına dair dava ise 22 ocak 2016 tarihinde beraatla sonuçlandı ve Jandarma Uzman Çavuş Nurettin Kurt’un operasyonu yapan askerlerce öldürüldüğü kesinleşti.
Katliamın izleri silinecek gibi değildi ama hızla deliller karartılmaya çalışıldı. Katliamın failleri ve sorumlular hakkında etkin soruşturma yürütülmedi, hatta korundular, terfi ettirildiler. Dönemin Ceza ve Tevkif Evleri Genel Müdürü Ali Suat Ertosun, bu katliamdaki rolü nedeniyle 2004 yılında ‘Devlet Üstün Hizmet Madalyası’yla ödüllendirildi.
Ümraniye Cezaevinde dört tutuklu bir de uzman çavuşun öldürüldüğü operasyona ilişkin 267 askerin yargılandığı ve 15 yıl önce açılmış olan davada karar, 3 Aralık 2019 tarihinde verildi. Mahkeme, sanıklardan beşi hakkında dava sürecinde hayatlarını kaybettikleri için davanın düşürülmesine karar verirken, geri kalan 262 sanık hakkında; “kasten yaralama” ve “işkence” suçlarından davanın zamanaşımından düşmesine, “faili belli olmayacak şekilde kasten öldürme” suçundan da “aleyhlerine mahkumiyetlerine yeterli, her türlü kuşkudan uzak, kesin ve inandırıcı kanıt bulunamadığı” gerekçesiyle beraat kararı vererek cezasızlık ayıbına bir yenisini ekledi” şeklinde sürecin özeti yapıldı.
Açıklamada cezasızlık sürecinin devam ettiği belirtilerek, “AİHM bu davalarla ilgili önüne giden başvuruda, Türkiye’nin Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin yaşam hakkını garanti altına alan 2. ve işkence ve kötü muameleyi yasaklayan 3. maddelerini ihlal ettiğine karar verdi ve Türkiye’yi tazminata mahkum etti” denildi.
“Egemen zihniyet, cezaevlerini birer işkence merkezine dönüştürmüş durumda”
İHD hak ihlallerinin devam ettiğini dile getirerek, “Hapishaneler halen, insanlık dışı, onur kırıcı muamelelerin mekanı durumunda. Şüpheli mahpus ölümlerine eklenen ve covid 19 nedeniyle daha da artan ağır hasta mahpus ölümleri, mahpusun dışarı ile hatta diğer mahpuslarla teması kesilerek tecrit ve izolasyonun daha da sertleştirilmesi, keyfi disiplin cezaları, covid 19’a karşı önlem adı altında topluma önerilen hijyen, beslenme, mesafe, maske uygulamasının hapishanelerde sağlanmaması, karantina uygulamasının kötüye kullanılması, çıplak arama, sürgün sevk, kelepçeli muayene ve tedaviye zorlama gibi mahpusun yaşamını daraltan hak ihlalleri ile egemen zihniyet, cezaevlerini birer işkence merkezine dönüştürmüş durumda. Ancak, mahpuslar bu işkence ve hak gasplarına karşı, insan onuruna yaraşır bir yaşam için yılmadan mücadele ediyor” şeklinde güncellede hapishanelerde yaşananlara değindi.
İHD İstanbul,
İnsan Hakları Derneği de, 16-17 Kasım 2002 tarihlerinde gerçekleştirdiği Genel Kurulu’nda 19 Aralık gününü “Cezaevlerinde İnsan Hakları İçin Mücadele ve Dayanışma Günü” olarak ilan ederek, hapishanelerde yaşanan hak ihlallerinin toplumsal bir sorun olduğunu ve çözümün sadece mahpuslara bırakılamayacağını işaret etmiştir. Bu sorumlulukla diyoruz ki;
– Hapishanelerde yaşanan hak ihlalleri derhal durdurulmalı, yaşanan ihlaller etkin bir şekilde soruşturulmalı, sorumlular yargı önüne çıkarılmalı ve cezalandırılmalıdır.
– Mahpusların yaşam haklarını koruyacak, eğitim ve sağlığa erişimi dahil tüm temel haklarını güvenceye kavuşturacak mevzuat değişiklikleri yapılmalı, uygulamanın etkin denetimi sağlanmalıdır.
– Tüm mahpusların insan onuruna saygı gösterilmelidir.
– Hiçbir mahpus tecrit ve izolasyon koşullarında tutulmamalıdır.
– Adalet Bakanlığı, 45/1 nolu Genelge’yi, şartsız uygulamalıdır.
– Cezaevleri sivil izlemeye açık olmalıdır.
– Çocuk cezaevleri kapatılmalı, kadın cezaevleri mahpus ve kadın hakları gözetilerek yeniden düzenlenmelidir.
İnsan hakları savunucuları olarak, hapishanelerde yaşanan hak ihlallerine karşı durmaya ve mahpuslarla dayanışmaya devam edeceğiz.
19 Aralık katliamı bir insanlığa karşı suçtur. Yargılama bu suç kapsamında yapılana, zamanaşımıyla desteklenen cezasızlık son bulana kadar bu davanın peşini bırakmayacağız.
19 Aralık Katliamını unutmadık, unutturmayacağız!” dedi.