Makaleler

”Git ormanda yaşa”, “Komünistler Moskova’ya”… Zihniyet hep aynı

ODTÜ’de çatışmalar devam ediyor. ODTÜ ormanlık alanından yol geçmesine karşı çıkan öğrenciler ve mahalle halkı birlikte direniyor. Devlet ODTÜ arazisini imara açmak için yeni Osmanlı oyunları düzenleniyor. Şehircilik Bakanı “yol değil tünel olacak, orman dokusu bozulmayacak” diyor. Yol ya da tünel olduğunda ODTÜ arazisi imara açılmayacakmış gibi. Sorun çözülmüş değil.

Meseleye R.T.Erdoğan (RTE)’de dahil oldu. “O kadar çok seviyorsan git ormanda yaşa” çıkışıyla o ünlü kurmaylarına feyiz olan, tavrıyla.

Burası ormanda yaşayanları (mesela orman köylerindeki insanları) aşağılamanın yanı sıra eleştireni, protesto edeni, bir şekli ile karşı duranı ötekileştirme, düşmanlaştırma ve ülkeden kovma aymazlığı söz konusudur.

RTE’nin bu tavrı ve de zihniyeti yeni bir durum değil. Kendisine has bir tutum da değil. Tarihi geriye doğru sardığımızda “git ormanda yaşa” sözünün ne menem bir şey olduğu açığa çıkar

Anadilde eğitim isteyen, anadil hakkını isteyen Kürt halkına karşı “Kürtçe konuşmak isteyen Kuzey Irak’a gitsin” diyen ve Mersin’de derdini anlatmak isteyen çiftçiye “ananı da al git” diyen zihniyet, 1990’larda sloganlaşan “ya sev ya terk et!” zihniyetiyle aynıdır. Irkçı ve şoven Türk milliyetçiliğine ait bu slogan, 1970’lerde “Komünistler Moskova’ya” şeklinde, 1955’teki 6-7 Eylül olaylarında da “Rumlar Yunanistan’a” şeklinde atılıyordu.

Tek millet, tek vatan, tek bayrak şeklinde sıralanan tekçi zihniyetin Türk milliyetçiliğinde anlamını bulan yaklaşım, sürekli birilerini bir yerlerden kovuyor. Ülke özel mülkiyetçiliği içinde sürünenler Türkiye üzerinde tek hakka sahip olanın da kendisi olduğunu düşünüyor. Kendileri dışında kakalan siyasal, ulusal, azınlık, dini tüm farklılıkların ya kendilerini desteklemeleri ya da ülkeyi “terk etmeleri” sonucuna ulaşıyor. Irkçılığın, şovenizmin, milliyetçiliğin kör ettiği sadece göz değildir, bir bütün ense üzerinde yer alan dimağın kendisidir. Dumura uğrayıp saksılaşmasıdır.

Sürekli kendinden yana olmayan bir yerlere kovma, farklı olanın yaşam hakkı üzerinde tasavvurda bulunma hali iktisadi olarak gelişmemiş gelişimi yetersiz olan toplumların egemen sınıflarına has ezik ruh halidir. Demokrasiye sadece sandık seçimi oy olarak görenlerin otoriter diktatör görüntüsünün altında da aynı ruh hali söz konusudur.

Bu hastalıkla düşünce sadece kendine doğrudan karşı olanlara otoriter ya da diktatör yanını göstermez ve sadece onları bir yerlere kovmaz. Aynı zamanda kendisine oy veren % 50 için de geçerli bir durumdur. AKP’ye oy veren %50’nin yüzde yüzünün AKP’yi desteklediği anlamına gelmez (Suriye’ye askeri müdahale istemeyenlerin oranı % 70). Ona oy veren fakat tepkisini gösteremeyen eleştirisini dile getiremeyenlerin de AKP diktatörlüğüne maruz kaldığı anlamına gelir.

Dışlamak, ötekileştirmek, düşmanlaştırmak ve bunların gereğini yapmak AKP’ye has bir politika değil, bir devlet geleneği-politikasıdır. AKP’nin dini kimliğinin olması onun devletten ayrı bir unsur olduğu değil, devletten dini bir çehre kazandığı anlamına gelir. Aynı zamanda devletin kuruluş temelleri AKP içinde tartışılmaz vazgeçilmez temelleridir. TC’nin kuruluş sürecinden bugüne sürgün mübadele soykırım sürekli tekçi zihniyet temelinde toplumsal farklılıkları kovma, terk ettirme durumu söz konusudur.

“Git ormanda yaşa” sözünü RTE’ye söylettiren zihniyet de budur. Hoş RTE’nin sözüne inat ormanda yaşamaya karar verenler Orman Kanunu’nun 76. Madde fıkrasına göre (“devlet ormanlarda idarece belirlenen konak yerlerinden başka yerlerde gecelemek yasaktır”) oradan da kovulacaklar. Zira yasa, devlet dolaysıyla AKP’ye muhalefet edilmiş olacak sonuçta.

Taksim Ayaklanması’ndan, ODTÜ direnişine, mücadele edilen tam da bu yasakçı, tekçi zihniyetin kendisidir. Paçayı saran Eylül korkusu da direnişin yükseldiği bu zeminden dolayıdır. Son söz de onların adabından olsun, şu saatten sonra her yeri direniş alanına çevirmek hem farzdır hem sünnettir hem de caizdir.

Daha fazla göster

İlgili Makaleler

Başa dön tuşu