H. Merkezi: 12 Eylül Cuntası döneminde Dev-Yol davasından savunmasını bile yapmadan 11 gün arayla yapılan 2 duruşma sonucu idam edilen ve mezarı dahi bilinmeyen Veysel Güney için memleketi Malatya’da anıt mezar yapıldı.
28 Aralık 1980 günü, Antep‘te Alleben Mahallesi İncilipınar Sokak’ta bir eve ihbar sonucu polis ve askerler tarafından düzenlenen baskında Dev-Yol davasından aranan Veysel Güney yaralı yakalanırken, yoldaşı Ali İhsan Özer ise şehit olur.
Çatışmada ölen Teğmen Şahin Akkaya’nin faili olarak Adana Bölgesi Sıkıyönetim Komutanlığı 2 Numaralı Askerî Mahkemesi’nde yargılanan ve avukat tutmasına izin verilmeyen Güney, ağır işkenceler maruz kalır.
Bugün iki mahkeme arası 3-4 aydan aşağı olmazken; savunma yapmasına dahi müsaade edilmeyen Güney hakkında açılan davanın 2. duruşması, ilk duruşmasından 11 gün sonra yapılır ve Güney idama mahkum edilir.
10 Haziran 1981 tarihinde gece saat 03.00’da Gaziantep E Tipi Hapishane’de idam edildiğinde, Güney henüz 24 yaşındaydı.
“Kimse idam sehpasına dokunmasın!”
O gün, orada Güney’in idam edilişine tanık olan bir gardiyan, şöyle anlatır Güney’in idama gidişini: “Veysel infaz bahçesine getirildiğinde başı dimdikti. Üzerinde infaz kıyafeti yoktu. Sivil giysiler vardı. Kendisinden son isteği sorulduğunda, “Benim sizlerden bir isteğim olamaz!” dedi. Darağacına yürü denmesine fırsat bırakmadan, başını önüne eğmeden, en küçük bir tereddüt göstermeden yürüdü. Sehpaya çıktı. Cellat boynuna ipi geçirmeye hazırlandığında ‘Sehpaya kimse dokunmasın’ diye uyardı. Ardından öyle bir bağırdı ki, yer-gök inledi. Ne dediğini anlayamadık bile. Slogan bitince cellata ‘ipi boynuma geçir’ dercesine baktı. Boğazına ilmek geçirildi. Cellat Veysel’in isteğine uyarak sehpadan uzaklaştı. Kanımız donmuş gibi, pür dikkat onu izliyorduk. Üzerine bastığı sehpaya ayağıyla vurdu, kendi infazını kendi gerçekleştirdi.”
“Son isteği sigara içmek ve mektup yazmaktı”
Yine idamdan önce Güney’in yanında olan emekli savcı Mete Göktürk, “Adaleti Gördünüz mü?” adlı kitabında şöyle yazar: “Saat 02.00’de Veysel’in annesi babası ve erkek kardeşi geldi. Güvenlik açısından sakıncalı bulunduğu için, cemsenin içerisinde oturan Veysel’le birer dakika görüşmelerine izin verildi. Kucaklaşmalarına dahi izin verilmedi. Anne ve babası ağlıyordu. Kardeşinin, ‘Sen inandığın bir dava uğruna ölüyorsun. Bunun için onur duymalısın. Korkmadan git ölüme’ dediğini duydum. Kardeş Güney’in anında eli kelepçelendi ve sorgulanmak üzere götürüldü. Annesi ağlıyordu, ‘Kulunuz köleniz olayım, bu oğlumu bari bana bağışlayın’ diye yalvarıyor, kendini askerin ayaklarına atıyordu. Bu çırpınışlar ne Veysel’i, ne de kardeşini kurtaramadı.
Veysel’in son isteği, sigara içmek ve babasına mektup yazmaktı. Yazdı, ancak mektup, örgüt propagandası içerdiği gerekçesiyle babasına verilmeden mahkeme dosyasına kondu. Yarım kalmış sigara paketi ve çakmağını babasına vermemizi de istedi.
İdam sehpasına çıkarken Che Guevara’nın ünlü ‘Ölüm hoş geldi, safa geldi’ dizelerini bağıra bağıra okuyordu. O ölüme giderken yanında avukatı dahil hiç kimse yoktu. Ona yabancı olmayan tek şey kendi sesiydi. Ayağının altındaki sandalyeyi, slogan atarak kendisi itti.”
Ve o mektuptan şu satırlar halkın gönlüne işlendi:
“Mezarımı yol kenarına kazın
Üzerine devrim şehidi yazın
Başına yumruklu yıldız kazın
Gidiyorum ölümsüzlüğe hoşçakalın…”
İdamın ardında, Güney’in cenazesi ailesine verilmedi. 32 yıl geçmesine rağmen Güney’in hala bir mezarı yok. Olsa da bileni yok, yalnızlığa mahkum edilmiş! Onu sonsuz yalnızlığa böyle mahkum edenler, Güney’in devrimciliğini, dik duruşunu da halkın ve ailesinin yüreğinden alabileceğini zannetmiş olmalı. Ama ne Güney ne de bu halk uğruna canını seve seve veren diğer tüm devrimciler yüreklerden koparılıp alınmadı, mücadeleleri sonlanmadı.
Veysel için yol kenarına anıt mezar
Güney’in mezarı bulunamadı ancak Güney’in doğum yeri olan Malatya’nın Davuldu Köyü’nde 28 Eylül günü vasiyetine uygun olarak bir anıt mezar yaptırıldı. Anıt mezar Veysel Güney’in vasiyet ettiği gibi yol kenarına yapıldı ve üzerine Veysel Güney’in kabartmasının yanına “yıldız yumruk” işlendi.
Anıt mezarın üzerine de ailesine yazdığı son mektupta dile getirdiği sözler yazıldı. Yıllarını oğlunun naaşını arayarak geçiren annesi göremese de, baba Ali Güney, kardeşleri, yakınları, köylüleri ve Veysel Güney’in arkadaşları törene katıldı.
Veysel Güney için tören mezarlığa kadar yapılan yürüyüşle başladı. Anıt mezar başında ise Güney’i anlatan konuşmalar yapıldı. Ayhan Güney, ağabeyi Veysel Güney’in idamından dakikalar önce son görüşmesini şöyle anlattı: “Bir gece köyden annemle beni cemseye bindirip götürdüler. İlk ben girdim. Girdiğimde ağabeyim cemsedeydi ve elleri arkadan bağlıydı. Ağlayarak girdim, beni görünce gülümsedi. ‘Neden ağlıyorsun, ben bu mücadeleye sonunu bilerek girdim’ dedi.”
“Ben ‘Ne mutlu ki sana kavgan uğruna seve seve can veriyorsun. O nedenle hiçbir zaman ölmeyeceksin’ dedim. Slogan attım. Slogan atınca beni dışarı çıkardılar. Annem cemseye girdiğinde annem, ‘Nasıl dayanacaksın’ diye sormuş. ‘Anne ben o kadar işkence gördüm ki bunlar bana vız gelir’ demiş. Sonra bizi oradan ayırdılar, beni gözaltına aldılar.”
Ağabeyi ile son görüşmesini gözyaşları içinde anlatan Ayhan Güney, “Sabaha kadar bekledik. Cenazeyi teslim edeceğiz demelerine rağmen etmediler. Meğer biz beklerken gömüp gelmişler” diye konuştu.