İstanbul: Darphane ve Damga Matbaası’nda 25 yıl aradan sonra toplu iş sözleşmesinde (TİS) anlaşma sağlanamadığı için işçiler greve çıktı. Başbakanlık Hazine Müsteşarlığı’na bağlı Darphane ve Damga Matbaası Genel Müdürlüğü’nde altın, madeni para, pasaport, nüfus cüzdanları üretiliyor. 257 işçiyi ilgilendiren toplu iş sözleşmesinde anlaşmaya varılamadı, işçiler buna karşı bir duruş sergiledi ve darphanede bir çadır kurarak greve çıktı. Biz de Özgür Gelecek gazetesi olarak darphanede yaşanan tüm bu haksızlığa karşı mücadeleyi grevle büyüten işçilerle bir röportaj gerçekleştirdik.
Kartal- Öncelikle grevden önceki süreci özetler misiniz?
Barış Kalyon (Damga Matbaa işyeri temsilcisi): 2013’ün ilk ayında sözleşme sürecimiz başladı. Bizler Türk-İş’in verdiği zammın dışında gerek idari gerek ücret maddeleriyle alakalı Hazine Müsteşarlığı’yla Darphane Müdürlüğü olarak sözleşmeler yaptık. Tabii bizler sendikaya bağlı olduğumuz için sözleşmeler sendika yoluyla yapıldı. Ben bizzat bu sözleşme görüşmelerinde bulundum. Bizler işyerinde çıkan pek çok sıkıntı ile ilgili daha derdimizi anlatmadan Kamu-İş her zamanki gibi masadan kalkma tehdidinde bulundu ve bu tehditlerinden kaynaklı bize söz hakkı kalmadı, bir süre sonra görüşmelerden çekildi.
15 gün boyunca da hiç görüşme talebinde bulunmadı. 60 günlük arabulucu süresinde de Kamu-İş hiçbir şey yapmamış oldu. Daha sonra bizler Basın-İş öncülüğünde 17 Haziran tarihinde önce Darphane Genel Müdürlük binasında sonra Damga Matbaa ek hizmet binasında grev kararımızı astık. Sonra 60 günlük ek süre dolmadan 8 Temmuz günü grevi başlatma kararı aldık. Bunlar greve giden sürecimiz ama daha grev başlamadan önce Genel Müdür Sadettin Parmaksız’ın içerdeki baskılarından söz etmek gerekir. Yani Parmaksız’ın diktatör eğilimleri, despotik yönetimi ile birlikte zaten işçilerin ücretlerini az alması, ekonomik sıkıntıların dışında pek çok baskı söz konusuydu. İşçilerin sabit bir çalışma yeri yok burada, minavereli çalışma var. İnsanların 3 gün başka yerde, 5 başka yerde çalışmak zorunda bırakılıyor. Bunun gibi onlarca sıkıntıdan bahsedebilirim sizlere.
— Grev süreci nasıl devam ediyor?
— İşveren grev sürecinde de boş durmuyor tabii. Şimdi kendisine biat eden 20 işçi var, greve katılmayan işçilerden, bunları kullanıyor. Bunlar zaten grevi kıracaklardı. Greve gelince, grev gayet iyi gidiyor. Akşamları özellikle bayram yerine dönüyor burası. Her gün inancımız daha fazla artıyor, bizler biliyoruz ki dik durmadan, bedel ödemeden hiçbir şey kazanılmaz. Bizler Darphane Damga Matbaa işçileri olarak bu onurlu mücadelemizde işçilere şu çağrıyı yapıyoruz, bizlere destek verin. Bu süreç aynı zamanda çok zor bir süreç, 88’den bu yana ikinci grev deneyimimiz çünkü. Birçok arkadaş ilk defa greve çıkmış oldu. Başımıza ilk defa böyle bir olay geldi. Benim de ilk deneyimim. Açıkça itiraf edeyim, kaygılanıyordum. Arkadaşlarda gördüğüm endişe şuydu, acaba başarabilir miyiz? Ama bu eylem başladıktan sonra endişelerimizin hiçbiri kalmadı. Buradaki coşkudan kaynaklı olacak inanın sanki bu olayı yüzlerce kez yaşamışız gibi hissediyoruz.
— Darphanede bir grev başladı. Üstelik darphanedeki tüm işleri etkileyen bir grev, bizlere grevi anlatır mısınız?
Ali Şimşek (Darphane): Ben 15 senedir Darphane’de çalışıyorum. Burada çalışma koşulları çok ağır. Bizler de bu koşullara karşı çıkmak ve bu duruma boyun eğmemek için haklı taleplerimizi savunarak greve çıktık. Şu anda grevimizin 2. günündeyiz. Biz aslında çalışırken işverenle çok kez konuşmayı denedik, fakat her defasında bizleri geri çevirdi. Bizler de Darphane ve Damga Matbaa olarak 8 Temmuz saat 2.00’de işverenin taleplerimizi kabul etmemesi üzerine greve çıktık. Greve toplam 250 kişi çıktık. Şu anda darphanede çalışacak işçi yok. Üretim durdu, çünkü çalışanların hepsi grevde.
— Talepleriniz neler?
— İlk önce insanca yaşanabilir bir ücret talep ediyoruz. Buradaki işçilerin tamamı 1.500 TL gibi bir ücretle çalışıyor. Bizler bu ücretin artırılmasını istiyoruz. İstediğimiz rakam bu sektöre göre çok fazla bir rakam değil, biz bunu biliyoruz. Türkiye için “ekonomisi büyüyor”, “gelişiyor” diyorlar. Peki bu gelişmede bizler üreterek büyük bir rol oynuyorsak, neden kazanan olmuyoruz anlamıyorum.
Bizim sorunumuz insanca yaşanabilir yaşam şartları. Malum 4 kişilik bir ailenin geçiminin 3.200 TL olduğu bir ortamda bizler bunun yarısıyla geçinmek zorundayız. Bu da çok zor oluyor. Bir diğer talebimiz burada sosyal ortamla iç içe olacağımız bir yaşam istiyoruz. Çünkü bizler içerde bütün gün makinenin sesinden kaynaklı kulak rahatsızlığı yaşıyoruz. Dışarı çıkıp oturacağımız bir kafe tarzı bir yerin olmasını istiyoruz.
— Makine sesinden rahatsız olduğunuzu belirttiniz. İçerde sizi rahatsız edecek başka kurallar uygulanıyor mu?
— Evet, bunlardan biri de sabah işe gelirken aranmamız. Bizler her sabah içeri girerken ve aralarda sürekli aranıyoruz. Bu bizi çok rahatsız ediyor. Kendimizi hırsız gibi hissediyoruz. Sürekli aranıyoruz ve cihazdan geçiriliyoruz. Sanki içerden bir şey çalıyormuşuz gibi. Altını zaten biz üretiyoruz. Bundan kaynaklı bu işyerinde işçiye güven yok. Halbuki hepimiz burada 10 seneyi aşkındır çalışıyoruz ve asla bir şeyi ellememişizdir. Bir diğer mesele de herkes her işi yapmaya zorlanıyor.
— Bu tür yerlerde devlet, işçinin sağlığına dikkat ettiğini söyler genelde. Sizce işçi sağlığı önemseniyor mu?
– Tabii ki hayır. Bizler burada altın tozunun içinde çalışmaktayız, maskelerimiz çok kötü, sürekli hastalananlar var aramızda.
— Ortalama ne kadar sürede muayene ediliyorsunuz?
— Senede 1 muayene oluyoruz. Yani 1 sene içimizde biriken birikiyor. İşçi sağlığı bu kadar önemseniyor yani. Greve çıkma nedenleriniz ve taleplerinizi kısaca sıralarsak; insanca yaşam ve çalışma koşulları, ücretlerimizin artması, işçi sağlığı ve güvenliğine daha fazla önem verilmesi, arama vb. baskı yöntemlerinin kalkması, sendikamızın daha fazla söz sahibi olması. Taleplerimiz kabul edilmediği sürece süreci sonuna kadar götüreceğiz ve işe dönmeyeceğiz.
— Bir direnişçi “grev benim okulum” demişti, siz katılıyor musunuz ve grev size bir şey öğretiyor mu?
— Tabii ki öğretiyor. Hep birlikte yaşamayı öğretiyor. Grev bizim kültürümüz, bizlere yaşamayı, direnmeyi öğretti.
Kadınlara “ince” arama yöntemi
— Bu grev sürecinin içerisinde olmanın zorlukları neler?
Ayten Ergenç (Darphane): Aslında burada yaşamadan anlamak ve bizim de anlatmamız çok zor. Bizler gerçekten zor şartlar altında çalışıyoruz. Hem şartlar kötü bununla birlikte bizlere verilen ücret bunu karşılamamakta. Bizler ücretlerimizin artırılmasını, iş yerinin patronun iş yeri değil de bizim yaşayabileceğimiz bir alan olmasını istiyoruz. Mesela burada bizler sabah içeri geldiğimiz zaman güvenlik gereği aranıyoruz. Fakat kadınlar bir de farklı olarak iç çamaşırına kadar aranıyor. İç çamaşırımızda bulunan materyalleri bile söktürüyorlar. Toka vb. eşyaları çıkartıyorlar. Çok saçma ama böyle zor şartlar altında çalışmaktayız.
“Biz daha iyi bir yaşamı hak ediyoruz”
— Biraz darphanedeki işinizden ve sizi greve iten sebeplerde bahseder misiniz?
Orhan Şengül (Darphane): Ben altın basım ustasıyım. Aldığımız para bize yetmiyor. Bunları anlatmaya çalışıyoruz işverene fakat anlamıyor. Darphanede herkes her yerde çalışabiliyor. Hâlbuki bu çok tehlikeli, çünkü işi bilmiyor olabilir. Bunu bilmeyen biri yaralanabilir. Ama bunu umursamıyor patron, “hep üretin” diyor. Sürekli üstümüzde psikolojik baskı var ve “daha hızlı, daha çabuk yapın” diyerek bizleri psikolojik olarak da yıpratıyor. İnsanlar hakkı için mücadele eder. Bizim hakkımız daha iyi bir yaşam ve çalışma koşulları; biz bunu hak ediyoruz ve bunu için mücadele ediyoruz.
— Darphanede sizi greve götüren koşullardan bahseder misiniz?
Cemal Temir (Darphane): Düzenli çalışma koşulları yok Darphanede. Herkes her yerde çalışıyor. İşte bundan kaynaklı çeşitli meslek hastalıkları oluşuyor işçilerde. Bunun önlemi alınmıyor.