Makaleler

Mısır’ın Firavun MurSİSİ’leri

Mısır’da 2011 yılında halk Mübarek’e ve onun şahsında sisteme karşı öfkesini sokaklara taşarak göstermişti. Mısır halkı büyük bedeller ödeyerek bir firavunu alaşağı etmiş, ama mücadele bitmemiş, daha yeni başlamıştı.

 

Halkın mücadelesi karşısında emperyalistler ve işbirlikçi yerli egemen sınıflar, gerici sistemin ayakta kalması ve mücadelenin önünü almak için Mübarek’i gözden çıkarmış, faşist ordu devreye girerek yönetimi devralmış, ülkeyi Yüksek Askeri Konsey yönetmeye başlamıştı. Daha sonrasında yapılan seçimleri Müslüman Kardeşler kazanmış ve ülkeyi 1 yıl yönetmişti. Mübarek şahsında rejime karşı başlayan halk hareketi ordu ve Müslüman Kardeşler’in ülkeyi yönettiği dönemlerde farklı düzeylerde de olsa baskı ve zulmüne karşı da devam etmiştir.

Nihayetinde bu mücadele 30 Haziran 2013’te doruğa ulaşmış, 30 milyondan fazla insan sokaklara çıkmıştır. Tam da bu noktada ordu, Mübarek’in devrilmesi sürecinde olduğu gibi yine sahneye çıkmış, darbeyle her ne kadar Mursi’yi devirmişse de esas olarak sokağa çıkan halkın mücadelesinin sistem için tehlikeli sonuçlar doğurmasının önü almak istemiştir. Ordu, her seferinde en uygun an ve fırsatı kollayıp mevcut yönetimlerin hak hareketleri karşısında başarılı olamayacağını gördüğünde devreye girmekte ve devrimden, halktan yanaymış gibi davranarak halkı dizginlemeye, hedef şaşırmaya çalışmaktadır. 30 Haziran 2013’te yapılan da budur.

 

misir firavunu 02Mısır ordusu kimin ordusudur?

Mısır Ortadoğu’da pek çok açıdan önemli bir yere, tarihe sahiptir. Dünya deniz ticaretinin yüzde 8’i Süveyş’ten geçmektedir. 90 milyona yakın nüfusun yüzde 40’ı okuma yazma bilmezken, halkın yüzde 7’si günlük 1 doların; yüzde 35’i günlük 2 doların altında bir gelirle yaşamaktadır. Halkın durumu böyleyken Mısır ordusu ekonominin yüzde 40’ını kontrol etmektedir. Bütün baskıcı, gerici faşist devletlerde olduğu gibi Mısır’da da ordu ezen-sömüren sınıfların arkasında ve onların çıkarlarını korur.

Kime karşı koruduğunu Mısır halkı on yıllardır kendisine yaşatılanlardan çok iyi bilmektedir. Türkiye’de olduğu gibi Mısır’da da ordu hayatın her alanına damgasını vurmaktadır. Gayrimenkul satın alma ve kiralama, temizlik hizmetleri, benzin istasyonları, tarım ve hayvancılık, gıda ürünleri, oteller, yazlık evler, turistik tesisleri vs. neredeyse her alanda etkindir. Ülke topraklarının yüzde 80’ine yakını da ordunun denetimindedir. Yerellerde de emekli generaller ,valiler sayesinde şeker üretimi ve balıkçılık gibi alanlarda etkili olmaktadır. 1992’de Mübarek IMF ve DB’nin özelleştirme politikalarını uygulamaya geçirdiğinde de askeri işletmeler bunun dışında tutulmuştur. Mısır’da ordunun imtiyazlı pozisyonu zayıflamak bir yana güçlendirilmektedir. Yıllık 50 milyar dolara ulaşan bir ticaret hacmine sahiptir. ABD’den her yıl 1.3 milyar dolar “yardım” almaktadır. Elbette bunun yüzde 90’ı yine ABD’li silah tekellerine dönmektedir. Mısır’ın sosyo-ekonomik toplumsal yapısı nedeniyle komprador burjuvalar ve feodal egemen sınıflar iktisadi ve siyasi açıdan zayıf bir karaktere sahiptir. Bu özellik, bu sınıfların kanlı kılıcı olan ordunun daha öne çıkartılmasını ve etkili olmasını getirmektedir. Mısır egemenleri orduyla müdahale ederek süreci kontrol etmeye çalışmaktadır.

 

misir firavunu 03Müslüman Kardeşler efsanesi!

Müslüman Kardeşler (MK)’in Ortadoğu’da önemli bir güç ve etkinliğe sahip olduğu bir efsane gibi anlatılmaktadır. Öyle ki onun Ortadoğu’nun kaderini şekillendireceği bile iddia edilmektedir. Ama ne zaman ki Mübarek’i devirmek için sokağa çıkan kitlenin iki katı (30 milyonun üzerinde) bir kitle Mursi’ye karşı sokağa çıktı, işte o zaman bunun bir efsane olduğu daha net görüldü ve MK modeli/projesinin iflas ettiği dillendirilmeye başlandı.

2011’de halk sokakta Mübarek’e karşı can bedeli mücadele ederken, MK sistemde yer edinmek için fırsat kollamış, Mübarek’le anlaşmanın yollarını aramış, mücadele etmemiştir. Ne zaman ki Mübarek’in ipinin çekildiğini anlamış, görmüş; o zaman halkın mücadelesinden kendi siyasal çıkarları doğrultusunda yararlanmaya girişmiştir.

MK’yla ulusal ve uluslararası egemen güçler arasında bazı sorunların, uyuşmazlıkların olduğu bilinmektedir. Ülkeyi yönettiği (!) 1 yıllık süreçte bu çelişkilerin ne düzeyde olduğunu görmek de mümkün oldu. MK seçimi kazandığında Obama, Mursi için “ne müttefik, ne düşman” demişti. MK’nin izleyeceği politika bunu belirleyecekti. Ama Mısır’ın, Mısır halkının geleceğini bunlar değil, halkın kendisi onlara rağmen belirleyecekti ve öyle de oldu.

1 yıl içinde Mursi’nin halka karşı tutumu Mursi’nin Mübarekleşmesi olarak tanımlanmaya başladı. Halka karşı giderek pervasızlaşılıyordu ve halk buna tepkisini sadece sokakta değil, anayasa için yapılan referandumda göstermiş, katılım yüzde 32.9’da kalmıştı. Halkın üçte ikisi referandumu-Mursi’yi protesto etmişti. Parlamento seçimlerine katılım da yüzde 57 ile sınırlı kalmış, halkın neredeyse yarısı seçimlere katılmamıştı. Sandığı seçimleri meşruiyetin tek geçer yolu ilan edenlerin, halkın 3’te 2 oranında referandumu boykot etmesiyle gösterdiği tepkiyi anlaması mümkün değildir. Meşruiyet yüzdelerle ölçülecekse referanduma katılmayıp, protesto eden yüzde 67’nin meşruiyeti tartışılmazdır. 14 milyon oy almış, ama 22 milyon imza toplanarak, 30 milyondan fazla insanın sokaklara çıkarak istifasını istediği Mursi; meşruiyetini hangi yüzle belirlemektedir. Meşru olmak halkın çıkarlarının yanında olmak, bunun için mücadele etmektir. Halk düşmanları halkın oyunu alsa da, bu onları meşru kılmaz. Mursi, sadece yüzdelerle değil, halkın çıkarlarının yanında olmadığı, bunun için mücadele etmediğinden meşru değildir.

 

misir firavunu 01Mısır Halkının Kalbi: Tahrir

Mısır halkı 2011’de olduğu gibi hareketin merkezi, kalbi Tahrir’e çıkmış, Firavun Mursi’ye karşı ayaklanmıştır. 1 yıllık sürede halk Mübarek gibi Mursi’nin de gerçek yüzünü görmüştür. Aslında halk bunu bilmiyor değildi, ama “çaresizlik”i devrimci bir önderlikten yoksunluk, halkın bir kısmını MK/Mursi’yi tercih etmeye götürdü. Ama çok kısa bir sürede de notunu vererek desteğini geri çekti. Mursi de diğer firavunlar gibi ordu, polis ve mahkemelerle halkın üzerinde baskı kurdu, bunları halka karşı kullandı. Halkın talep ve ihtiyaçlarına kulak asmadığı gibi halkın çakarlarına aykırı politikalarını dayatmacı ve halkı yok sayan bir tarzda hayata geçirdi, halk hareketini bastırmaya çalıştı.

MK/Mursi’nin hem devlet içindeki hem de uluslararası alanda emperyalist güçlerle sorunları çözülmüş değildi ve bunlarla da bir çatışma içindeydi. Onlarla düşman mı, müttefik mi olacakları, izleyecekleri politikalara bağlıydı, bunun için de fırsat tanınmıştı. Ancak halk hareketi yükselince emperyalistler ve özelde de ABD, MK/Mursi ile istendiği gibi yol alamayacağını gördü. Seçimlerde bile ciddi bir meşruiyet krizi yaşayan, halkın büyük bölümünün tepkisini çeken bir partiyle yola devam etmeyi diğer nedenlerle beraber düşünerek kendisi için yararlı bulmamıştır. Kendileri açısından sürece ne kadar uyum sağlayacaklarının, politik çıkarlarını yerine getireceklerinin tartışmalı olmasının yanında halkın hareketi yükseliyordu, bekleyecek zaman yoktu. Toplumsal ayaklanmanın önünü almak gerekiyordu, aksi halde kendileri için olumsuz sonuçlar doğabilirdi. Bu nedenle ordunun müdahale edip Mursi’yi devirmesi ve böylece toplumsal hareketin önüne geçmesini ABD ve diğer emperyalistler de destekledi. Bunu açıktan ifade etmeseler de tutumları buna denk düşüyordu. Yalnız sadece ordunun müdahalesi yeterli değildi, sonrasında sürecin salt askeri bir biçim taşımaması için de diğer kesimlerin desteğinin alınması gidişat açısından önemliydi. El-Echer Üniversitesi Şeyhi, Kıpti Başpsikoposu, MK’nın koalisyon ortağı Selefiler, El-Baraday darbeyi destekledi. Suriye, Suudi Arabistan, Birleşik Arap Emirlikleri, Körfez ülkeleri de darbeyi destekleyen ülkeler arasındaydı.

misir firavunu 05AKP-Tayyip görünürde “en sert” tepkiyi gösteren olmuş oldu. Mısır’da Mursi’den önce Yüksek Askeri Konsey ülkeyi yönetirken TC’nin Cumhurbaşkanı A. Gül Mısır’ı ziyaret ederek darbeci Tantavi ile de görüşmüştü. A. Gül son yapılanı darbe diye tanımlamayarak kendince “tutarlı” davranmıştır. AKP-Tayyip, ABD, AB’nin tavrına tepki gösterirken Afrika Birliği kadar “cesur” davranamamış, esip gürlemiş ama yağmamıştır! Afrika Birliği, Mısır’ın üyeliğini askıya alırken TC hiçbir yaptırımda bulunmamıştır. Belli ki Tayyip kitlelere oynamakta “gaz almaktadır!” Mısır, Türk kompradorları için Türkiye’den daha ucuz iş gücü pazarıdır. Türk-Mısır İş Konseyi Türk tarafı başkanı Zuhal Mansfield Mısır’da yaşananlar ve darbe ile ilgili “Türk iş adamları ve müteşebbisi Mısır’a olan desteğine ve yatırımına devam edecek. Söz konusu olaylar ticarete yönelik değil. O yüzden panik yok. İşler yolunda.” (05.07.2013, Milliyet) diyerek TC’nin esas tutumunu, çıkarlarının da zarar görmediğini-görmeyeceğini belli etmiştir. Dolayısıyla AKP-Tayyip gerçekten darbeye karşı ise en azından ilişkisini askıya alıp yaptırım uygulaması gerekmez mi, söylemleri bunu gerektirmez mi?

Mısır halkı 1 yılda, efsane haline dönüştürülen MK efsanesini bitirmiş, Ortadoğu halklarına model diye sunulmaya çalışılan bu hareketin gerçek yüzünü açığa çıkarmıştır. Mısır’da halk demokrasisi yoktur, gerici-sömürü zorbaların halka karşı diktatörlüğü vardır. MK/Mursi bunu devam ettirmek istemiş, ancak başarılı olamamıştır. Dolayısıyla yapılan darbedir ama hedef demokrasi değildir. Çünkü ne Mısır ne ordu ne şu anki yönetim ne de MK/Mursi demokrat değildir. Bu güçler kendi aralarında devlet iktidarı içinde etkili, egemen olmak için çatışmaktadır. Halkın taleplerini ve mücadelesini bu çatışmada kaldıraç olarak kullanmaya çalışmakta, halk hareketinin önderlik sorununu fırsat bilerek toplumsal hareketliliğin önüne almakta, onu dizginlemeye çabalamaktadırlar. Ancak halk hareketi onların sınırlarına sığmayacak kadar güçlü ve devrimcidir. Gerek emperyalistler gerekse de Mısır’da birbiriyle çatışan güçler yeri geldiğinde halk hareketini dizginlemek, bastırmak için uzlaşmaktan da kaçınmayacaklardır. Daha şimdiden bunun için çabalandığı görülmektedir. Mısır’da artık egemen sınıflar tarafından dikilecek bütün elbiseler Mısır halkına dar gelecek, parçalanıp atılacaktır.

Sonuç olarak; dünyada büyük toplumsal hareketler, ayaklanmalar yaşanmaktadır. Halk isyanlarının biri bitmeden diğeri başlamaktadır. Toplumsal hareketliliğin-mücadelenin seyri giderek yükselmektedir. Ortak özelliği kendiliğinden olsa da bu hareketler mevcut düzen ve partilerine de cepheden tutum almakta, devrimci özellikler taşımakta, üretmekte ve mücadele için yeni olanaklar açığa çıkarmakta, halklara güven, cesaret ve güç vermektedir. Devrimci-komünist önderlik önemli bir sorun olarak kendini dayatmakta ve çözülmeyi beklemektedir.

Daha fazla göster

İlgili Makaleler

Başa dön tuşu