İktidar yine döndü dolaştı, beceriksizliğin, yönetim yetersizliğinin, savurganlığın ve yolsuzlukların neden olduğu devasa sorunların faturasını vatandaşa kesti.
Koronavirüs salgını nedeniyle uğradığı ve uğrayacağı mağduriyetlerin devlet tarafından karşılanmasını bekleyen insanlardan, ağır bir hamasi propaganda eşliğinde yardım istemeye karar verdi.
Erdoğan önceki akşam yaptığı konuşmada, devletten para ve gıda yardımı talep eden vatandaşlara, “Milli Dayanışma Kampanyası” başlatıldığını açıkladı ve “Biz Bize Yeteriz Türkiye’m” sloganıyla milletin gönlünden ne kopuyorsa iktidarı desteklemesi gerektiğini söyledi.
Daha önceleri de değişik olaylarda devlet ve iktidar güdümünde organize edilen kampanyalar yapılmıştı. Halktan milyonlar, milyarlar toplanmıştı.
Söz gelimi 15 Temmuz çakma darbesinde yaşamını yitirenler için toplanan 309 milyon liranın akıbeti hakkında hâlâ sağlıklı bir bilgi edinmek mümkün olamadı.
Bu sefer de iktidar bir kampanya örgütleyerek halkın desteğini istiyor.
İktidar besbelli yanlış, plansız hatta keyfi harcamalarla devletin bütün parasal kaynaklarını tükettiği ve elinde de yeterli mali kaynak kalmadığı için böylesi bir kampanya düzenliyor.
Ama kampanyanın hedefi nedir bilinmiyor. Bu konuda bir açıklık yok.
Toplanan paralarla ne yapacaksınız?
Yetersizliği iyice ortaya çıkan sağlık alt yapısını mı geliştireceksiniz?
Sağlık personelinin korunması için acil tedbirler mi alacaksınız?
Yoksa virüse bir aşı ya da ilaç bulabilmek amacıyla bilimsel araştırmaları mı destekleyeceksiniz?
Ya da salgını frenleyebilmek için çalışanların büyük bölümünün evde kalmalarını sağlayacak mali destek programı mı yapacaksınız?
Bildiğimiz kadarıyla bunların hiçbiri değil. Çünkü iktidar, Cumhurbaşkanı’nın ağzından hedeflerini net bir şekilde açıkladı.
Hedef, “Üretim ve ihracatın devam etmesi” olarak belirlendi. Yani insani bir gerekçe söz konusu değil. Ekonomi düşünülüyor.
TOPLANACAK PARALAR KORONA İÇİN Mİ KULLANILACAK?
“Çarklar iyi kötü dönmeli ki iktidara yönelik tepkiler de hiç olmazsa bu sayede makul bir seviyede tutulabilsin.” Dertleri bu…
Peki bu durumda toplanacak paralarla ne yapılacak?
Daha önce çeşitli vesilelerle girişilen kampanyaların sonucunda ne yapıldıysa o yapılacak.
Paralar başka amaçlar için kullanılacak.
Devletin, iktidarların bu konuda kimseye, hele de vatandaşına bir hesap verme yükümlülüğü bulunmuyor.
Deprem vergilerinin ne olduğuna ilişkin sorular karşısında Cumhurbaşkanı’nın sözleri hâlâ hatırımızda.
“Kimseye hesap vermek zorunda değiliz.” demişti. Sonra bu sözlerini tevil etmişti ama netice değişmemişti.
Şimdi yine aynı yola başvuruluyor. Uygulamalar da aynı.
Sivil toplum örgütlerinin, muhalefet partilerinin kampanya düzenlenmesi engelleniyor. Muhalefetin belediyelerinin zor durumda olan vatandaşlar için düzenlediği yardım kampanyalarına yasak getirildi.
Ankara ve İstanbul’da belediyenin yardım hesaplarındaki paralar zorbaca, yasalar çiğnenerek bloke edildi.
İktidar bütün yardımlara el koymak istiyor. Böylece bir yandan da sivil yardımlaşmanın ve gönüllü örgütlenmelerin önünü kesmeyi amaçlıyor.
Muhalefeti tetikleyebilir ve muhalif güçlerin kenetlenmesi sonucunu doğurabilir diye de ödleri kopuyor.
Zaten Saray’ın iletişim memuru, önce sosyal medyada ortaya çıkan ilk tepkiler sonrasında bu amaçlarını açıklamak zorunda kaldı.
Paraya çok ihtiyaçları olduğu için değil, bu salgına karşı ulusal birliği sağlayarak halkın moralini yükseltmek istedikleri için böyle bir kampanyaya giriştiklerini söyledi.
İlan edilen bu ‘Yerli ve milli’ hedef sayesinde muhalefetin de bütünleşemeyeceğini ve bu kampanyaya destek vermek zorunda kalacağını hesap ediyor olmalılar.
Bakalım CHP, iktidarın bu hamaset soslu yeni tuzağına karşı nasıl bir tavır takınacak?
İlk tepkiler çok değişik kesimlerden insanların bu kampanyaya karşı giderek sertleşen bir muhalefet sergilediğini gösteriyor.
“Zırnık vermeyeceğiz” sloganıyla ülkeyi yönetenlerin savurganlığından ve lüks düşkünlüğünden örnekler açıklayarak önce iktidarın tasarruf tedbirlerine başvurması gerektiğine işaret ediliyor.
YAZLIK-KIŞLIK SARAYLAR, UÇAK FİLOLARI, ÖRTÜLÜ ÖDENEK
İktidarın bir sarayla yetinmediğini, İstanbul’da mevcut bir yazlık sarayın yanı sıra iki sarayın daha cumhurbaşkanına tahsis edildiğini, Marmaris Gökova’daki yazlık sarayın yanı sıra Malazgirt Ahlat’da yeni bir sarayın daha yapılmakta olduğunu hatırlatanlar çoğunlukta.
Saray’ın uçak filosunu, yüzlerce lüks arabasını ve milyonlarca liralık günlük harcamalarını gündeme getirip savurganlığın ölçüsüzlüğünü hatırlatanlar da var.
Hesapsız, plansız ve gösteriş amaçlı yapılan köprüler, Boğaziçi geçişleri, otoyollar ve Üçüncü Havalimanı inşaatları ve altyapı tesislerini gündeme getirip Saray’a yakın bazı müteahhitlere nasıl milyarlarca dolarlık ihaleler verildiği de dile getiriliyor.
Cumhurbaşkanının örtülü ödenekten her yıl harcanan ve hesabı verilmeyen milyarlarca liradan söz edenler de var kuşkusuz.
Netice olarak tam bir yağma hasanın böreği vaziyetinde ülkenin bütün kaynaklarının yağmalandığına ilişkin çarpıcı eleştiriler sosyal medyada boy gösteriyor.
Bunlar yapılırken bir tek şey ihmal ediliyor.
İktidarın yıllardır içerde ve dışarıda sürdürdüğü savaş politikaları nedeniyle ülkenin savunmaya, güvenliğe ve silahlanmaya ayırdığı ödenekler inanılmaz boyutlarda bir artış gösterdi.
Türkiye’nin özellikle Suriye ve son zamanlarda da Libya’da doğrudan savaşın içinde oluşunun ağır maliyeti, bugün iktidarın koronavirüsle etkin bir şekilde mücadele etmesini de engelliyor.
TSK’nin neredeyse 10 bin asker ve personeli, binlerce zırhlı araç gereç ve donanımla İdlib’de bir savaşın içinde.
Son gelinen noktada TSK, 5 Mart’ta Rusya ile yapılan anlaşma gereğince o bölgedeki cihatçı çetelerin nihai olarak temizlenmesi işini üstlendi ve bu görevi nedeniyle ilk defa bu cihatçı güçlerle karşı karşıya gelmiş durumda.
Bu noktada Rusya’nın politikasını değiştirmesi söz konusu olamayan Ankara’nın orada yapacağı bir şey yok.
Libya’da ise iktidar yine cihatçı güçlerin oluşturduğu Serrac yönetimini Rusya’nın, Fransa’nın ve Körfez ülkelerinin desteklediği Hafter güçlerine karşı var gücüyle destekliyor.
Kaybedileceği muhakkak olan bir savaş için asker, araç-gereç, İHA’lar ve SİHA’lar gönderiyor. Suriye’den topladığı ve maaşa bağladığı cihatçıları uçaklarla Libya’ya taşıyor, onları donatıyor, besliyor.
Geçtiğimiz günlerde Ankara Serrac’ın militanlarını son bir gayretle Hafter güçlerine karşı saldırıya geçirdi ama sonuç tam bir hüsran oldu.
Serrac yönetiminin elindeki birçok yer daha Hafter güçlerinin eline geçti.
Burada da Ankara ülkenin kaynaklarını boş yere harcamakla meşgul.
Silah harcamalarının ve silah üretimine ayrılan paraların artış oranları ve miktarı uluslararası sivil örgütlerin raporlarında yer alıyor.
Ülkenin halk sağlığına ve salgına ayıracak parası yok ama üretilen İHA ve SİHA’lar için milyonlarca dolar ödeme gecikmeden yapılıyor.
Burada ayrıntılı bilgiler vermek gerekmiyor. Durum apaçık ortada.
İktidar, ihtiyacı olan parayı günlük yaşamını dahi zor sürdüren ve önemli bir bölümü açlık sınırında olan vatandaşlarından isteyeceğine, hemen Suriye ve Libya’dan çekilme kararı alıp silah üretimini de durdurarak sağlayabilir.
“Zırnık vermeyiz” demek yetmez.
“Hemen savaşlara ve savaş harcamalarına son verilmeli” demek de gerekiyor.
(Kaynak: artı-gerçek. 1 Nisan 2020)