KBDH Konsey üyesi ve TKP-ML KKB temsilcisi Çiğdem Vartinik’le 8 Mart Dünya Emekçi Kadınlar Günü ve KBDH’nin 3. kuruluş yıldönümü vesilesiyle gerçekleştirilen söyleşide, Vartinik, “Kadınlara çağrımız şudur: “Gelin örgütlenelim, silahlanalım, birleşik kadın mücadelesini yaratalım, özgürleşelim.” şeklinde çağrıda bulundu.
tkpml.com adlı sitede yer alan söyleşi şu şekilde;
“– KBDH, 2020’ye girerken “bu yıl kadınların direnişiyle mayalanacak” tespitinde bulunmuştu. Bu tespitle ilgili neler söylemek istersiniz?
– Öncelikle merhabalar. Bu röportaj aracılığıyla ulaşabildiğimiz tüm mücadele alanlarından kadınların 8 Mart’ını ve KBDH’nin 3. kuruluş yıl dönümünü kutluyor, özgür erksiz bir geleceği yaratma mücadelemizde başarılar diliyorum. Bu soruya yanıt verirken, geçtiğimiz yıla kadın mücadelesi cephesinde neler olup bittiğine bir göz atmak gerekir.
Bizim açımızdan partimizin hem “Bir kıvılcım tüm bozkırı tutuşturabilir” sözünü pratikte deneyimlediğimiz Şili’de başlayan eylemlerin tüm dünyada kadınları nasıl ayağa kaldırdığını, nasıl bir etkide bulunduğunu gördük.
Hem de kadın grevleriyle yine dünyanın birçok ülkesinde, çeşitli talepler çerçevesinde yüz binlerce kadın sokakları doldurdu. Ayrıca faşist TC devletinin özgür bir yaşamın temellerinin atıldığı, kadınların ciddi emek ve fedakarlıkla yarattığı kadın devriminin gerçekleştirildiği Rojava topraklarına, özellikle de Serekaniye ve Gıre Spi’de işgale karşı başta kadınlar olmak üzere halkın direnişine tanıklık ettik, bu direnişin parçası olduk.
Emine Bulut’un katledilmeden hemen önceki “Ölmek istemiyorum” sözlerinin içinde yavaş yavaş mayalanan kadınların isyanını gördük. Yine geçtiğimiz yıl çocuk istismarları ve kadına yönelik her türden şiddeti, ama buna sessiz kalmayan, sokaklardan tek adım dahi geri atmayan kadınların öfkesini ve cüretini gördük. “Makul ve makbul” kadınlık ölçülerini paramparça ederek, rengimizi verdiğimiz her şeyle ataerkil sistemin kodlarıyla oynadığımızdan kaynaklı renklerimizi-yaşamlarımızı-öfkemizi yok etmek istedikleri anlıyoruz.
Partimiz TKP-ML ataerkil sistemi, devrimimizin temel sorunlarından biri olarak ortaya koyarak, ataerkil sisteme karşı mücadeleyi devrimimizin temel görevleri arasında olduğu bilinciyle kadın örgütümüz KKB’nin kurulması kararını almıştır. Bu bizim için 2019’a rengini veren kadın mücadelesinde önemli bir mevzi yaratma açısından önemli bir yerde durmaktadır.
AKP-MHP faşist iktidarı, içine düştüğü krizden çıkmak için başta kadınlar olmak üzere tüm emekçi kesimlere yönelik saldırılarını giderek artırmaktadır. Bu saldırılara, kadın cinayetleri ve çocuk istismarlarına karşı kadınlar artık dünden daha fazla seslerini-sözlerini büyütüyor, eylemlerini çoğaltıyorlar. Çünkü artık dünyanın bir köşesinde yapılan bir kadın eylemi, kadın alanı sınırları içerisinde kalmıyor.
Dünyanın dört bir köşesinde tüm kadınlar cephesinden ciddi bir karşılığı oluyor. Kadınlara ve LGBTİ+lara yönelik saldırılar da ve bu saldırılara yönelik direnişler de ülkelerin sınırlarını aşarak giderek ortaklaşıyor. Esasta ortaklaşılan konular yaşam hakkının savunulması ve özgürlük talepleri.
– Özgürlük demişken, tüm kadın örgütlerinin özellikle son süreçte öne çıkardığı bir başlık özgürlük konusu. Bununla ilgili neler söylemek istersiniz?
– Doğrudur, aslında tüm ezilen kesimlerin taleplerinin başında geliyor, özgürlük. Evden işyerindeki patrona devletin tüm kurumlarına kadar ataerkil sistem tarafından kadına kölelik dayatılıyor, bunu kabul etmediğinde ise ölümle “cezalandırılıyorsun”. Dikkat edin sokaklara çıkan kadınlar “yaşamak istiyoruz” diyorlar. Eskiden nasıl yaşamak istediklerine yönelik talepler öne çıkarken, şimdi “Öldürülmediğimiz bir dünya istiyoruz!” diyorlar.
Gerçekten de kadınlara yönelik gelişen saldırılar en üst düzeydedir. Özgürlük, emperyalist-kapitalist sistemde tüm ezilen kesimlerin en temel ihtiyacıdır. Özgürlük, erkek egemen sistemde tüm kadınların en temel sorunudur ve her şeyden önce gelmektedir. Zaten tüm isyanımız ve direnişimiz özgürlük için, özgürleşme için.
Ataerkinin her türlü yöntemle zulmettiği kadınlar mağdur değil, bu sistemi yok edecek olan öznelerdir, öncelikle bunu anlatmamız lazım. Bakıyoruz, her yerde, burjuva medyadaki haberlerden filmlere-dizilere kadar her materyal kadını hep şiddet gören bir “zavallı” olarak gösteriyor. Sözü, eylemi, düşünceleri olmayan; sövülen, dayak diyen, taciz edilen, katledilen, hep mağdur bir nesne olarak görüyoruz. Aslında verilen mesaj açıktır; Şükredeceksin, çizgiyi aşmayacaksın yoksa başına bunlar gelir, alışacaksın!
İşte burada bize çok görev düşüyor. Bu şiddete cevabımız ne olacak, sadece teşhirle sınırlı kalmayan, yasal sınırlar içerisindeki hak arayışlarının ötesinde bir örgütlenme ve çalışmaya gitmek gerekiyor. Bunları inkar etmemeli, küçümsememeliyiz ama sadece bu çerçevenin içerisinde kalarak da gerçek kurtuluşu sağlayamayacağız. Böylesi bir şiddet sarmalını devrimci şiddeti kullanmadan parçalayamayız.
KBDH, kuruluşunda kadınların şiddetini örgütleyecek, ataerkinin tüm kurumlarını hedef alan, kadınların birleşik-askeri-politik bir örgütü olma iddiasıyla ortaya çıktı.
Bu iddiamızı tüm bileşen örgütler olarak, KBDH olarak daha fazla büyütüyoruz. Bugün henüz istediğimiz ya da bizden beklenen düzeyde olmadığımız doğrudur. Ancak kadın mücadelesini bir üst aşamaya sıçratacak, henüz evden çıkmamış olan kadınları sokağa çıkarmak, sokağa çıkan kadınları ise illegal mücadeleye taşıyacak objektif koşullar mevcuttur. Şimdiye kadar ataerkil sistemin kurumlarını hedefleyen belli başlı eylemler gerçekleştirdik, bu küçük adımlarımızı daha da büyütmek istiyoruz.
Kadınlar “naif”, “barışçıl”, “kavgadan uzak” gibi tanımlamalarla, “güzellemelerle” savunmasız, silahsız, örgütsüz bıraktırılmıştır. Biz bu güzellemeleri, bu ölçüleri kabul etmiyoruz. Çünkü onların dayattığı ölçüler köleliği daha fazla derinleştirmekten öteye gitmiyor.
Bizim tek ölçümüz özgürlük olmalıdır. Özgürleşmeyi önce bilinçlerimizde yaratmalıyız. Özgürleşme, öncelikle örgütlenmektir. Kadınlara çağrımız şudur: “Gelin örgütlenelim, silahlanalım, birleşik kadın mücadelesini yaratalım, özgürleşelim.”
– Son olarak neler söylemek isterseniz…
– Tüm bu anlattıklarımızı gerçekleştirecek güç de öfke de cesaret ve fedakarlık da var kadınlarda, yeter ki farkına varalım. Çünkü bizler yakılmaya götürülürken de o meydanda kurulan ateşe gülümseyerek yürüyen cadılarız, ille de eşit olacağım diye giyotinin altına güzel başlarımızı koymaya cesaret edenleriz.
Rojava Devrimi’nin savunulmasında en ön cephelerde mevzileri tutanlarız. Dağlarda silah elde düşen ve dövüşenleriz. Hapishanelerde tecridi parçalamak için bedenini açlığa yatıranlarız. Faşizmin en azgınca saldırdığı dönemlerde dahi sokakları terk etmeyenleriz. Çünkü biz kadınız, direndikçe güzelleşecek, cüret ettikçe özgürleşeceğiz.