7 Haziran seçimleri sonrası, siyasal dengelerin alt üst olduğu, siyasal krizin giderek derinleştiği, iç savaşla ortaya çıkacak dinamiklerinin hareketlendiği süreç yaşıyoruz. Bu dönem aynı zamanda ekonomide kırılmaların olacağını göstermektedir. Bugün siyasal ve ekonomik krizin iç içe geçtiği bir süreci yaşamaktayız. Siyasal olarak yaşanan krizle birlikte döviz şokları, ekonomide büyük zayıflıklar yaratmaktadır. Bu durumun 1 Kasım seçimlerinden sonra daha görünür olması oldukça yüksek ihtimaldir.
TC’nin dış borcu bugün itibariyle 400 milyar dolar civarında ve bu borcun önemli kısmı kısa vadeli sürede ödenmesi gereken borçlardır. Borcun önemli kısmı özel sektör borcu, büyüme ise yıllık yüzde 2-3 arasında. Enflasyon çift rakamlara dayanmış durumda. Bütün dünyada petrol fiyatları düşerken Türkiye’de artışta, bu durum gıda da aynı biçimde sürmektedir. Bu durum ekonomide dengesizliği göstermektedir. Bahsettiğimiz dengesizlik, döviz krizi, enflasyon ve faizlerin yükselmesini sağlıyor ve kısa vadeli dövizle iş yapan şirketlerin iflasını beraberinde getiriyor. Bunun işçi sınıfı için karşılığı işten çıkarılma ve işsiz kalmak demektir.
Bugün kamuda bunun az hissedilir olması özelleştirmeden gelen kaynaksızlık fonunun kullanılması nedeniyledir. Ancak savaşın yaşanması durumunda bu durum daha çabuk değişecektir. İşte böylesi bir süreç ile 1 Kasım’a doğru gidilmektedir.
1 Kasım’a giderken AKP kliği bir yanıyla yaşadığı siyasi krizi yeniden restore edilmesini saldırıları ile sağlamaya çalışıyor. AKP 1 Kasım’da, yenildikleri 7 Haziran seçimlerinin rövanşını almak isterken diğer yandan yaşanan krizinin daha da derinleştirerek daha büyük krize doğru ilerlemektedir.
Sürecin nasıl evrileceğini belirleyen iç dinamiklerin rolü önemli yerde durmaktadır. 1 Kasım öncesi başta Kürt halkı olmak üzere direniş her alanda canları pahasına sürüyor. Bu direniş AKP’nin hedeflediği iktidar sürecini zorlaştırmaktadır. Bugün direnen Kürt halkının bu direnişini sahiplenirken diğer yandan işçilerin, emekçilerin kendi talepleri ile direnişi ortaklaştırmalıyız. AKP iktidarının yönetme krizini derinleştirmek için bu gereklidir.
1 Kasım seçimlerine giderken işçi ve emekçiler için 7 Haziran seçimlerine benzer talepler tekrar gündeme oturmaya başlandı. Seçimlere giden siyasi partilerin hepsi de işçilere, emekçilere verecekleri hakları sıralanmaktadır. Bu durum bizim için işin en kritik yanını oluşturmaktadır. İşçilerin emekçilerin kendi haklarını kendileri talep etmeleri, kendi haklarının kendileri almaları asla ifade edilmemektedir. Kısacası örgütlenmeye dair talepler tali planda durmaktadır.
Kısacası balık verilmektedir. Oysa bizim balığı tutmaya ihtiyacımız var. Bu nedenle 1 Kasım’da Kürt halkın bugün kendi hakları için ortaya koydukları direniş çizgisiyle hareket ederek işçi ve emekçiler için de haklarımızı talep etmeliyiz.
İşçiler kendi haklarını alacak örgütlenmelerini uygulayabilirlerse meseleyi çözmüş olurlar. Yaşanacak saldırıları ve krizleri de sınıf örgütlü ise süreci daha az hasarla atlatacaktır. Bu nedenle 1 Kasım seçimine giderken işçilerin örgütlenmesi önünde bulunan tüm engellerin kaldırılması başta taşeron olmak üzere esnek çalışmaya karşı güvenli ve örgütlü çalışma talebimizi yükseltmeliyiz. Bunu yaparken bugün HDP’yi bu taleplerimizle ortaklaştırarak destekliyoruz.
Seçim sürecinde kendi taleplerimizle 1 Kasım’a kadar daha güçlü bir çalışmayla girmeliyiz. Kriz kapıda; işsizlik, yoksulluk işçileri ve emekçileri beklemektedir. Bunun aşılmasının yolu ise yürüteceğimiz çalışmalarla yaratacağımız örgütlülüklerden geçmektedir.