Burjuva basın ve aynı içerikteki sosyal medya hesaplarının önemli bir bölümünde Esad iktidarının sonlanmasıyla birlikte yoğun bir algı operasyonu başlatıldı. Yaşanan bütün kötülüklerin müsebbibi olarak Esad gösterilerek “Yeni Suriye”nin kurucuları arasında yer alan dünün DAİŞ artığı günümüzün başkan namzeti Colani döneminin özgürlükçü, barışçıl ve insani olduğu algısı yaratılmaya çalışılıyor.
Zalimin mazlum, diktatörün demokrat olduğu algısı her tarafa yayılmaya çalışılmaktadır. Beyin ve duygularımız bir kez daha tutsak alınmak istenmektedir. “Dün Esad döneminde her şey kötüydü. Bugün gömlek değiştiren cihadist-çetelerin döneminde her şeyin daha güzel olacak” güzellemesi utanmazca yapılıyor. Oysa Suriye gerçekliğine, sahada yaşananlara bakıldığında yaşananların, gerçeğin AKP-MHP iktidarının iddia ettiği gibi olmadığı ortadadır.
Aleviler, Dürziler, cihadist olmayan Araplar, Ermeniler, Süryaniler, kadınlar, aydınlar ciddi bir tehdit altındadır. Geçmişten çok daha kötü bir sürecin başlangıç adımları ikiyüzlüce atılmaktadır. Daha kötü günler Suriye halklarını beklemektedir. Sahada yaşananlarla sosyal medya ve burjuva basında yazılan, aktarılan, gösterilenlerin oldukça farklı olduğu bir gerçektir. Manipülasyon ve algı operasyonları bütün etki ve hızıyla devam etmektedir.
Suriye’nin geleceği cihadist faşist çetelerin yıkımı ve feodal gericiliği üzerinde inşa ediliyor. Esad’ın yaptığı zulmün farklı kareleri içinde Sednaya zindanında yaşanan sayısız vahşet görüntüleri sürekli bir şekilde servis edilmeye başlandı. Bir kısmının farklı zaman ve yerlere ait görüntüler olduğunu da eklersek görüp anlayacağız ki, elbette ki her zindan gerçekliği çile, işkence, zulüm taşır. “Evin” zindanı gibi “Sednaya” zindanı da halklar, aydınlar, gazeteciler, kadınlar, farklı inançlar için utanç dolu bir zulüm mekanı olmuştur. Bu gerçeklik kimse tarafından inkar edilemeyecek kadar açıktır. Elbette ki “Sednaya zindanı” da bir çiçek bahçesi ya da oyun alanı olmamıştır. Bir işkence merkezi ve zulüm odağıdır. Sayısız insanın ağır işkencelerden geçtiği birçoklarının halen kayıp olduğu bir zulüm merkezidir.
Ancak fazlasıyla utanç vericidir ki, kendi ülkesinde yaşanan ve yaşatılmaya devam edilen zindan zulmünü unutturmak istercesine kurulan her cümle, iğrençlik dolu bir sahtelik taşımaktadır. Böylelerine sormak gerekir; 5 Nolu Zindanda yaşanan ve yaşatılan zulüm Sednaya zindanında yaşatılanlardan daha mı az kötüydü? Ya da bugün zindanlarda devrimci tutsaklara uygulanan süngerli oda uygulaması, işkence, infaz yakmalar vb. tecrit adına uygulanan saldırılar Sednaya’dan daha mı az kötüdür? 5 Nolu Zindan, Sednaya’nın farklı bir örneği değil miydi? Hatta bazı dönemlerde daha beter günlerin, tanımsız acıların yaşatılması değil miydi? Bugün 5 Nolu Zindan gerçeğini yaşayan hiçbir tanık kalmasa, tüm insanlık susturulsa bile 5 Nolu Zindan duvarları dile gelir tanıklığını, gördüklerini, duyduklarını dile getirir ve gökyüzü acıdan yağmur dolar.
5 Nolu Amed zindanı, zulüm ve işkenceleriyle dünya çapında nam salmış, zulüm sıralamasında ilk “on”a girmiş en berbat zindanlardan biridir. İsmi bile anıldığında insanı ürküten bir yerde durduğu bir gerçektir. Türk devletinin işgal ve soykırım tarihi kadar zindan tarihi de utanç doludur. Rutin hale getirilen, günlük-olağan bir uygulama gibi yapılan devrimci ve Kürt tutsaklara insan pisliği yedirilmesinden başlarsak yaşanan zulmü anlatmaya ne sayfalar yeter ne de yazılan trajik hikayeler biter.
Nasıl? Ne kadar süre dayanılıp yaşanılırsa kötülükler işkence tanımına girer? Nelere-ne kadar süre dayanılırsa yaşananlar zulüm kapsamına alınır? Bu soruların yanıtını 5 Nolu Zindanında yaşayan, direnen tutsakların ve ailelerinin dışında kimse doğru bir şekilde veremez.
Zamanın ve insan aklının donduğu, insan olan her şeyin dondurulduğu yerin adıdır 5 Nolu Zindan. İnsanlığın her saat, her gün, her ay ve her yıl utandığı- utandırıldığı mekanın adıdır 5 Nolu Zindan. Şairin dediği gibi “yaşananlara tanıklık edilse zulüm ve ölüm bile utanırdı”. Gökyüzünün kapatıldığı, yıldızların söndürüldüğü, yağan karın karartıldığı mekanın adıdır 5 Nolu Zindan. Zulmün karalerinde korkunun bile kendini kaybettiği yerin ismidir. Cehenemmin ve ölümün öteki adıdır. Amed çocuklarının insan çığlıklarını duymaktan sağır kesildiği yerdir 5 Nolu Zindan…
Kim-nasıl açıklayabilir ki; “Bu nasıl bir zulüm dolu yaşanmışlıktır ki neredeyse aradan bir yarım asırlık geçmesine karşın sanki dün gibi yaşanmış gibi hafızalarda durmaktadır?” Bunun elbette ki bir açıklaması vardır. 5 Nolu Zindandan alınarak tekrar polis işkencehanesine götürüldüğünde geldiği zindana geri dönmek istenmemesi karşısında en azılı işkenceciler bile şaşkınlıklarını gizleyemeyerek “Ulan oğlum! Sizlere neler yapılıyor ki 5 Nolu’ya geri dönmek istemiyorsunuz?” dediği karanlığın ismidir. Tam da “nelerin yapılmadığı?” yerin ismidir 5 Nolu Zindan.
Kadın tutsaklara sistematik olarak yapılan işkenceler asla hafızalardan silinmeyecektir. Elektirik işkencesi dahil olmak üzere cinsel işkenceler yapıldı. Tecavüz edilen kadınlar, kanlı etekleriyle koğuş koğuş dolaştırıldı. Lağım sularının içine zorla sokularak “banyo” yaptırıldı.
Erkek tutsaklara uzun süreli ayakta bekletilerek uykusuz bırakma, çıplak halde üst üste yığma, boğma, vücüdun en hassas noktaları başta olmak üzere elektrik verme, sigara söndürme, tırnak ve sağlam dişleri uyuşturmadan çekme, tutsakları birbirine dövdürme, sövdürme, tutsakların birbiri üzerine zorla idrarını yaptırma, itiraz edenlerin başlarını foseptik (lağım) çukurlarına batırma, tutsakları birbirine tecavüze etmeye zorlama, makata cop sokma, çürümüş-bozulmuş yiyecek dışkı yedirme, lağımlı suda çıplak halde banyo yaptırma, zincir, kalas, hortumun birer dayak atma aracı olarak kullanılması… sayılamayacak kadar fazlasıyla işkence metodları sistematik olarak uygulandı. Ölen, sakat kalan, psikolojisi bozulan, tedaviye muhtaç durumunda olan sayısız insan geride bırakıldı.
Kürt devrimci tutsaklar, zorla Türkleştirilmeye maruz bırakıldı. Her gün kimlik dil ve inançlarına yönelik en aşağılık işkencelere tabi tutuldular. Savunma, itiraz etme, konuşma hakları ellerinden alındı. Havanın, suyun, ekmeğin, çayın, ışığın, insanca bir sesin merhabanın yasaklandığı ağır ve zorlu günler yaşatıldı. Korkunun ve ölümün olağan hale getirildiği anlar yaşatıldı.
Evrenin bile taşıyamayacağı acılar karşısında halen kendi ülkesinde yaşanan ve yaşatılan zulmü görmezlikten gelerek Suriye’de yaşatılan zindan zulmünü göstermek yazmak AKP-MHP cihadist faşist iktidarın iki yüzlü politikasının sıradan örnekleridir.
İşçiler, emekçiler, kadınlar, Kürtler, Aleviler, özgürlük arayan vicdan ve onur sahibi her insan öylesine utanmaz, öylesine ikiyüzlü, sinsi, yalancı bir düşmanla karşı karşıyadır ki, her anını uyanıklık, sorgulama ve mücadele içinde geçirerek karanlıkları aydınlıklara çevirebilir.
Yalan tohumdur. Bire kırk verir. Verdiği kırkın her biri de bire kırk verir. Bilge de tohumdur. Bire yüz verir. Emek güneştir. Tohuma da suya da toprağa da hayat verir. (Kızılderili sözü)