Kaç zamandır derin acıları izleyip okur olduk ekranlarda, gazetelerde. Yükselen çığlıklar içimizi acıtmakta her gün vuruluyoruz can evimizden ve zaman “dur” diyemiyoruz, akıp geçiyor hızlıca. Kentler kuşatılmış her yerde cellâtlar, silah sesleri, çığlıklar, vızıldayan kurşunlar ve ölüm. Ve ateş ortasında sürdürülmeye çalışılan yaşamlar, evler kurşunlanmış, duvarlar delik deşik tıpkı yaralanmış, parçalanmış hayatlar gibi. Sokaklar yasak, ekmek yasak, ,su-elektrik yasak, nefes almak yasak.
Tarih hep olmuştur, çünkü bir acının yası tutulmadan, yaralar sarılmadan daha büyük acılar yaşatılır. Kürt halkına, tarifsiz acılar görülür. Faşizmin kara gölgesi hiç eksik olmadı üzerinden. Kaç kırımdan geçirildi. Kaç sürgüne yazıldı. Adı saymakla bitmez. Kime sorsan faşizmim yaşattığı vahşetlerin izlerini taşır yaşamlarında. Açlık, yoksulluk, ölüm, sürgün hiç eksik olmadı. Ama yinede başaramadılar her defasın da kendi küllerinden var olmayı başardı bu halk Acının yanında direnmeyi, mücadele etmeyi de öğrendiler. Çünkü özgürlüğün ancak direnişle, mücadeleye mümkün olacağını pratik içersinde gördüler.
Bugün yine mahalle mahalle, sokak sokak direniş örülüyor Cizre’de, Silopi’de Gever’de, Nusaybin’de, Sur’ da yer yerinden oynuyor. Genç, yaşlı, kadın, erkek, çocuk demeden, barikat başlarında ölüme meydan okurcasına zalimin zulmüne karşı direnişe geçmiş durumda Kürt halkı. Günler ağır ve zulüm kol geziyor, kuşatılmış bu kentlerde. En ağır gelen ise bu acıları paylaşmamak, direnişin içersinde olmamak faşizmin zindanlarda bu büyük direnişi izledikçe yüreklerimiz sabırsız bir isyanla tutuşup öfkeyle buluşmakta. Orda olmak Kürt halkının bu onurlu direnişine omuz verme isteğimiz tel örgü, taş duvar, kilitli kapılara takılıyor, azaplı bir sabra salıyor bizi. Yaşananları daha fazla derinden hissetmemize neden oluyor ve biriktiriyoruz acıların büyüttüğü isyan duygularını.
Çünkü umutluyuz yarından. Aylardır zulme boyun eymeyen, teslim olmayan Kürt halkının direnişinden öğreniyoruz. Zalimin Zulmü hüküm sürse de ve hükmünü bütün pervasızlığıyla sergilese de korkuları çok derin. Sokak ortasında, evlerinde hedef alınarak katledilen kadınlarımızın, çocuklarımızın, gençlerimizin ölü bedenlerinden dahi korkan zalimler yitip gitmenin karalığında kendi sonlarını görüyorlar. Ve gördükçe de azgınca saldırıyorlar. Çünkü kendileri için ölüm taşıyan şafağın çökmesini istemiyorlar. Zulmün karalığını dayatmaları ondandır. Oysa nafiledir tükenişin eşiğindeki çırpınışları. Yaşatmaya çalıştıkları vahşetleri çoktandır kendilerini de soluksuz bırakmakta
Evet, acılarımız derin, büyük ve yoğun. Lakin biliyoruz ki geleceğin düşü büyük yepyeni ve umutlu yaşamları, bağrında taşır. Umutlu yaşamlar böylesine karanlık zamanlarda çok daha güçlü kendini var eden. Ölüme meydan okuyarak her şeye inat yaşananla kavrulmuş yürekler yarınların tohumlarına hayat vermeye devam edecek. Bundandır öldükçe daha güçlü olmaları yeniden filiz vermeleri ve direnmeleri Acıların en karanlık zamanlarında bile geleceğe dair aydınlık düşler hiç tükenmez yüreklerde. Çünkü bilirler:
“Hiçbir işgal sonsuza kadar süremeyecek/Her günün ertesinde/Doğan bebeklere/Direnenlerin adı verilecek!” Ve yaşam ölümü yenecek!
Gebze Hapishanesi’nden bir tutsak Partizan