EmekGüncelMakaleler

ANALİZ | İşçi-Emekçiler İçin Direniş ve Mücadeleden Başka Yol Yok

"Asgari ücret belirlenirken işçi ve emekçilere yine her zamanki gibi hiçbir söz hakkı tanınmamıştır. İşçileri temsilen görüşmelere katılan Türk-İş başkanı ve bürokratları işçileri bir kez daha patronların insafına terk etmiştir."

Asgari Ücret Tespit Komisyonu, 24 Aralık Salı gecesi apar topar toplantıya çağrıldıktan sonra 2025 yılı için asgari ücretin % 30 artışla 22 bin 105 TL olarak belirlendiği kamuoyuna açıklandı.

2024 yılı için “beklenen” enflasyonunun TÜİK’in hesaplarına göre dahi yüzde 45 civarında gerçekleşeceğini dikkate alırsak reel olarak asgari ücret “beklenen” enflasyonun bile altında kaldı. Asgari ücret, bir çalışanın temel ihtiyaçlarını karşılayabilmesi için güvence sağlayacak en düşük yasal ücrettir. Türkiye’de asgari ücret uzunca bir süredir bu tanıma uymuyor. Açık ki belirlenen bu asgari ücret 2025’te bir çalışanın temel ihtiyaçlarını karşılamasına yetecek bir ücret değildir. Dahası açıklanan bu rakamın, fiyatlardaki süregiden artış hesaba katıldığında, Şubat itibariyle açlık sınırının altında kalacağını şimdiden söylemek mümkün.

Asgari ücret, en düşük ücret olmaktan da çoktan çıkmış, özellikle de özel sektörde çalışan işçi-emekçilerin büyük bir çoğunluğunun ortalama ücreti haline gelmiştir. DİSK Araştırma Bürosu’nun yayınladığı Asgari Ücret Araştırması 2025 Raporu’na göre tüm özel sektör işçilerinin yüzde 48.9’u asgari ücret veya asgari ücret civarında bir ücret almaktadır. Bir alt sınır olması gereken bu ücret, artık milyonlarca insan için bir geçim ücretine dönüşmüş durumdadır.

Bu tablodan en fazla zarar gören kesimler ise açık ki kadın işçiler olmaktadır. Çünkü kadın işçiler arasında asgari ücretle çalışmak çok daha yaygındır. Aynı rapora göre çalışan kadınların yarısından fazlası ancak asgari ücret seviyesinde bir ücretle çalışabiliyor. Asgari ücret ve altında ücret alanların oranı genel olarak yüzde 43.6 iken, bu oran kadınlarda yüzde 54.5’e çıkıyor. Diğer yandan asgari ücretin biraz üstünde veya altında ücret alanların oranı da kadınlar arasında çok daha yüksek: Yüzde 57.5.

Diğer yandan resmi rakamlara göre bile yıllık enflasyon artışı yüzde 47 seviyelerinde seyrediyor. Gerçek enflasyonun çok daha yüksek olduğunu ise söylemeye bile gerek yok. Özellikle temel gıda ve barınma giderlerindeki artış, işçi-emekçilerin alım gücünü sıfırlamış durumdadır. Yine resmi rakamlara göre son bir yılda kiralar ortalama yüzde 60 oranında artış gösterdi. Bu koşullarda 22 bin 104 TL’lik ücretin, bir aile için asgari geçim seviyesinin çok altında kaldığını söylemek bile gülünç kalacaktır.

Başka bir deyişle bu asgari ücretle, AKP-MHP iktidarı milyonlarca işçi-emekçiye “sefalet içinde yaşamaya mahkumsunuz” demiş olmaktadır.

Öte yandan patronlara verilen asgari ücret desteğinin 700 TL’den 1.000 TL’ye yükseltildiği de açıklandı. Bu destek artışı, yüzde 42.8 oranıyla asgari ücret artışının çok üzerindedir. Sermaye sahiplerine sağlanan bu destek, iktidarın veyahut mevcut ücret belirleme sisteminin nasıl, kimin yararına, kimi zengin etmek için işler kılındığını da gözler önüne seriyor.

Ekonomik krizin etkilerini daha derinden hisseden işçi-emekçiler, gıda fiyatlarındaki fahiş artışlar, kiraların ödenemez hale gelişi ve enerji giderlerinin yükseldikçe yükselmesi karşısında bu ücretle bırakalım geçinmeyi, asgari beslenme giderlerini bir karşılayamaz durumdadır.

Başka bir deyişe Türk sermayesinin, AKP eliyle işçi-emekçilere reva gördüğü bu rakam bir artış değil, aksine daha fazla yoksullaşma-sefalet anlamına gelmektedir.

İktidarın, sermaye adına 2021’de devreye soktuğu politikalar esas olarak sermayenin kârlılığını artırmaya, şirketler ile varlıklı kesimlere servet aktarımını sağlamaya hizmet etmiştir. AKP-MHP iktidarının OVP politikası da, Türkiye kapitalizminin içinde debelendiği yapısal sorunlardan, sermayeyi güçlendiren ve yükü genel olarak çalışanlara, emeğe ve doğaya yükleyen politikalarla çıkma çabasından başka bir şey değildir. 2024’ün ilk on ayında uluslararası finansal sermayeye yapılan faiz ve kâr payı ödemelerinin rekor kırarak 23.6 milyar dolara ulaşmasını da bundan bağımsız görmemek gerekir. Mehmet Şimşek’in, IMF’nin, uluslararası emperyalist yatırım bankalarının ve kredi derecelendirme kuruluşlarının ağız birliği etmişçesine uzunca bir süredir “asgari ücret artışı sınırlı tutulmalı” şeklinde demeçler vermeleri, önerilerde bulunmaları, raporlar hazırlamaları da tesadüf değildi.

Asgari Ücret Süreci Sınıf Mücadelesinde Tarafların Durumuna Işık Tutuyor

Türk sermayesi bir yandan yoğun bir sermaye birikimi sağlama yönelimini sürdürürken diğer yandan dünyanın birçok bölgesinde parçası olduğu savaş, işgalleri de finanse etmektedir. Suriye’de Esad rejiminin devrilmesi için 13 yıldır elinden geleni ardına koymayan AKP-MHP iktidarı, Rojava’ya dönük işgal, katliam saldırılarını aksatmadan imha savaşı sürdürmektedir. Milyonlarca işçi-emekçinin sefalete bunca mahkûm edilmesinin temel nedenlerinden biri de budur. Türk hâkim sınıfları, Şimşek’in OVP’si ile garsonun bahşişine sermaye adına el koyarken diğer yandan da Rojava ve Suriye’deki savaşın giderlerini karşılamaktadır.

Sürdürdükleri işgal ve ilhak mücadelesini, “iç cepheyi tahkim” adı altında da işçi ve emekçilerin gelişecek tepkisİni, ırkçılık ve şovenizmle perdelemek, ayrıştırmak ve bölmek için bir manivela olarak kullanmaktadır. AKP-MHP iktidarı, dışarıda büyük başarılara imza attıkça içeride işçi-emekçiler giderek daha fazla yoksullaşmakta gelinen aşamada sefalet içinde yaşamaya mecbur bırakılmaktadır. İşçi-emekçilerin tepkisi ise vatan savunması-müdafaası kılıfı altında Kürt düşmanı şovenist ırkçı histerilerle bastırılarak manipüle edilmektedir.

Asgari ücret belirlenirken işçi ve emekçilere yine her zamanki gibi hiçbir söz hakkı tanınmamıştır. İşçileri temsilen görüşmelere katılan Türk-İş başkanı ve bürokratları işçileri bir kez daha patronların insafına terk etmiştir. Bunun Türk-İş’le sınırlı kalmadığı, tüm işçi konfederasyonlarına çöreklenen sarı sendikal anlayış sahiplerinin bu hususta işçi sınıfı adına tek bir adım bile atmadığı ortada duran bir gerçektir.

Bir aydır süren bu orta oyununda taraflar işçi-emekçilere sefaletin dayatılmasında anlaşmıştır. Bunun sonucu olarak garabet niteliğindeki rakam açıklanabilmiştir. Sermayeye gelince açılan kesenin ağzı sıra işçinin boğazına gelince ümüğünü sıkmaya dönüşmektedir. Diğer yandan yeni asgari ücretin açıklanması bunu iğneden ipliğe hemen her kalemde büyük bir zam dalgasının takip edeceğini beklemeliyiz.

Belirlenen asgari ücretin düzeyi; emek-sermaye çelişkisi bağlamında, sınıfların andaki güç dengesinin, çelişkinin mevcut durumunun koordinatlarına ilişkin de bir veri sunmaktadır. Açıktır ki, mevcut tablo, işçi sınıfı hareketini de içine alan sınıflar mücadelesinde ezilenler cephesinin geriliğine, dağınıklık ve örgütsüzlüğüne dair mesaj vermektedir. İşçi sınıfı ve geniş emekçi kitleler hala AKP-MHP iktidarının veyahut onun siyam ikizi olan CHP’nin ideolojik-politik hegemonyası altındadır. Devrimci-demokratik güçlerin, işçi sınıfı hareketi ve daha geniş bir perspektiften hareketle ezilen emekçi kitleler içindeki etkisi ve örgütlülük düzeyi son derece düşüktür. Sendika ağalarının milyonların gözünün içine baka baka arsızca bu kadar rahat yalan söyleyebilmelerinin ve sınıf adına konuşabiliyor olmalarının nedeni de bu somut durumdur. Kuşkusuz bu değişmez değildir. 2024 yılında işçi sınıf ve emekçi kitleler nasıl direniş, grev ve hak alma mücadelesinden vazgeçmediyse 2025’te de benzeri olacaktır.

Özellikle de 2025 Ocak-Şubat aylarıyla birlikte, işçi sınıfı ve emekçiler cephesinde, asgari ücretin yaratacağı büyük yıkıma karşı tepkilerin gelişmesi beklenmelidir. Devrimci-ilerici güçlere düşen görev, sınıfın, emekçilerin düzene, onun temsilcisi AKP-MHP iktidarına yönelik her türlü eylem ve direnişiyle; insanca yaşanacak bir dünya, özgürlük ve demokrasi mücadelesiyle birleşmek olmalıdır. Belirlenen asgari ücret, 2025 yılı için işçi ve emekçi sınıflara, direniş ve mücadeleden başka yol bırakmamaktadır.

Daha fazla göster

İlgili Makaleler

Başa dön tuşu