Fabrika önüne kurdukları çadırda sabah saatlerinden akşama değin seslenişlerini sürdüren işçiler, üyesi oldukları Petrol-İş’in yetkisinin tanınmasını, patronun sözleşme masasına oturmasını ve işe iadelerini istiyor. Direniş 40’lı günlere varırken, iki işçi daha grevin kırıcılarla üretimin sürdürülmeye çalışıldığı fabrikadan kod-45 ile işten çıkarıldı.
Biz de yaşananları, sendikalaşma çalışması yürüttüğü gerekçesiyle işten çıkarılan işyeri temsilci olan Savaş Çakmak ile konuştuk.
-En son iki arkadaşınız daha Kod 45’den atıldı. Direnişin de bugün 38. günü. Direniş sahasında tablo nasıl, anlatabilir misin?
Tabii. 38. gündeyiz. Tabi süreç uzun. İster istemez hem hava koşulları hem ekonomik koşullar işçileri bir yerde zorluyor. Bu anlamda, deneyim olarak As Plastik işçisinin ilk deneyimi grev açısından. Yalnız her ne olursa olsun grev sahasında, oradaki alanda işçilerin birliği, motivasyonu sürekli yan yana gelerek artmakta.
Çünkü bugüne kadar iş yeri içinde hiç diyalog kurmadığımız insanlarla bugün yan yana gelip çok rahat bir şekilde düşüncelerimizi ifade edip karşı tarafı da bu anlamda rahat bir şekilde dinleyebiliyoruz. Dün itibariyle tabii işverenin daha doğrusu sermaye sınıfının aslında bugün diğer işyerlerinde de hep duyduğumuz şeyler; sermaye hep aynı oyunlarla bize geliyor, işte işçileri nasıl bölebilirim? Nasıl kırabilirim?
Bu direnişi nasıl engelleyebilirim? üzerine hep adımlar veya çare arayışları içine giriyor. Dün de iki arkadaşımız Kod 45’te işten atıldı. Daha sebebini biz bile bilmiyoruz. Hadi kod 45’te attın ama bu arkadaşlar dışarıdayken size ne yaptılar?
Kendisi de zaten bunu biliyor. Ne yapmaya çalışıyor? Orada öne çıkan, öncülük yapan arkadaşları, süreci yürütmeye çalışan arkadaşları bir nebze kırıp, diğer arkadaşlar üzerinden de bir gözdağı oluşturmaya çalışıyor.
Biz zaten sürecin başında da bunları biliyorduk. Bu tür hamlelerin geleceğini biliyorduk. İşten atılmaların yaşanacağını da biliyorduk. Grev süreci işçinin tabii ki bedel ödemesi gereken bir süreç. Türkiye’de maalesef sendikalaşma, sendikaya üye olma aslında çok kolay ama işte sendikalı kalabilmek Türkiye koşullarında maalesef bazı fiili karşılıkları var.
Bir bedel ödemeyi gerektiriyor. Biz bunların farkındaydık. Bugün de aynı süreçleri pratikte yaşıyoruz. Bütün arkadaşların bu anlamda yine motivasyonları tam, yani süreç sonuna kadar nereye kadar giderse gitsin, bu mücadeleyi mutlaka kazanımla sonuçlandıracağız. Biz en azından buna inanıyoruz, bu doğrultuda hareket ediyoruz.
“Patron sendikayı istemiyor çünkü rahat bir şekilde işçi atamayacak”
-Patron nasıl bir hedef ile hareket ediyor sizce, grevi kıran çalışan işçiler var, bu kısmı biraz daha açar mısınız?
İşverenin zaten şu anki tavrı tamamen sendika üzerine. Bugün toplu iş sözleşmesinde hangi maddelerde anlaşamadınız? deseniz aslında bir cevabı yok bunun. Çünkü işveren bugün bizim talep ettiğimiz toplu iş sözleşmesi masasındaki bütün hakları içeri giren arkadaşlara vermeye başladı. Yani bu da şunu gösteriyor aslında işverenin maddiyat açısından bir sorunu yok.
Tek derdi örgütlü işçi istememesi. Yani sendikayı istememesi. Çünkü geçmiş dönemdeki rahat hareket etme kabiliyetini bir yerde kaybedecek. Rahat bir şekilde işçi atamayacak. Kafasına göre insanlara zam veremeyecek. İçerinin sadece maddiyat boyutu değil çalışma ortamını kendi isteğine göre ayarlayamayacak. Sonuçta insanların sağlığı da burada önemli. Biz yıllardır bu iş yerinde çalışıyoruz.
Bu anlamda sürekli işverenle bir tartışma halindeydik. Düzeltilmesi gereken çalışma koşullarını bir türlü yerine getirmiyordu. Bu anlamda işçiler bunlar üzerine de odaklanmıştı. Şimdi işverenin tavrına bakıyorsunuz diyor ki; ben sendikayı istemiyorum, sendikasız çalışmak istiyorsanız çalışın! On yıllık bir insan buranın geçmişini biliyor. Bu işverenleri tanıyor.
“İşveren grev kırıcılık yapıyor çünkü elindeki tek gücü sermayesi”
Bunların yaptıkları zulümleri biliyorlar. Sendikaya bu kadar sıkı sıkıya sarılmış, 2,5 yıldır mücadele veren bir işçi, geçmişi de bilen bir işçi. Bugün hiç sendikayı bırakıp da geçmişteki çalışma ortamına tekrar dönmek ister mi? İstemez. Bu anlamda, bu yüzden işçiler dışarıda dirayetli bir şekilde duruyor. Çünkü geçmişleri biliyorlar.
Bundan korkuyorlar, aynı şeylerin tekrar yaşanacağından. İşveren grev kırıcılık yapmaya başladı evet çünkü elindeki tek gücü sermayesi. Sermayesini, işçiler üzerinden koz olarak kullanmaya çalıştı. Az önce bahsettiğim gibi Türkiye’deki ekonomik koşullar maalesef hayatın bir gerçekliği, biz de bu gerçekliğin dışına ister istemez çıkamıyoruz.
Çünkü insanlar evlerine gittikleri zaman kiralarından tutun da kredi kartı borçlarına kadar, okulu, çocuğu okula giden arkadaşlardan…
Gelir gider dengesi maalesef Türkiye’de özellikle de İstanbul’da sağlamak çok zor. İşveren de bunu gördü. Görüyordu da zaten daha öncesinden. İnsanların maaşlarının düşük olduğunu da biliyordu. Bunun üzerine oynamaya başladı. Kimi kırabilirim? kimin maddiyatı, durumu daha zor? kimi ikna edebilirim? diye bu arkadaşlara para teklifinde bulundu.
Maalesef bu arkadaşlar işverenin bu hamlesine yenik düştüler ve içeri girdiler. Ama şu an bu arkadaşlarla da irtibat halindeyiz. İnanıyoruz ki tekrardan geri gelecekler, tekrardan mücadeleye katılacaklar. Çünkü yaşadıkları pişmanlıkları onlar kendileri de görüyor. Bugün işveren hala içeride, daha grev sonuçlanmadığı halde işçilere bir dünya baskı uyguluyormuş. Bunun pişmanlığını yaşıyorlar.
İnanıyoruz ki tekrar mücadele ilk zamanki gibi devam edecek bu süreçten sonra. Onun için elimizden geleni yapıyoruz. Dışarıdaki arkadaşlar için en azından ekonomik açıdan biraz daha rahatlamalarını nasıl sağlayabiliriz? diye kendi aramızda komitelerle bunun için çare arayışları içindeyiz biz de.
İşçi, grev alanında gerçekten deneyim sahibi oluyor. Hiç keşfetmedikleri özellikleri bir anda ortaya çıkıyor. Sorumluluk almadır, yani şiir yazmadır, yazı yazmadır. Öyle arkadaşlarımız bu süreçte rol aldı ki gerçekten biz bile şaşırdık. Onlar da kendilerini bu açıda gördükleri zaman gerçekten bir şeyler yapabiliriz potansiyeli ortada daha güzel meydana çıkıyor.
-Sonuçta bu grev ve Polonez grevi özellikle şu an Türkiye’nin gündemine oturmuş durumda. Ciddi bir dayanışma var diyebiliriz. Buna dair söylemek istediklerin veya çağrın var mı Türkiye’deki sınıf öznelerine?
Biz As Plastik işçileri olarak tabii ki yanımızda Polonez işçileriyle beraber sürekli bir dayanışma halindeyiz ve sürekli iletişim halindeyiz. As Plastik işçisi, süreç içinde tamamen tam olarak bir sınıf bilinci oluşmasa da şimdi grev sürecinde öyle bir noktaya geldik ki gerçekten bu mücadelenin sadece As Plastik’e ait olmadığını, buradaki mücadelenin Türkiye işçi sınıfının mücadelesi olduğunun farkına ve bilincine vardılar.
Buradaki kazanımın gerçekten Türkiye açısından büyük bir örnek teşkil edeceğini, mevcut yasaların da burada eğer kazanırsak bertaraf olacağını, yani işverenin yaptığı bütün hamleleri buradaki işçi nasıl püskürtüyor, bu açıdan diğer belki iş yerlerine bir örnek teşkil edeceğinin farkında ve bilincinde olarak aslında bu mücadeleyi biraz daha büyütmeye çalışıyoruz.
Tabii bu anlamda emek dostlarımız çok. İşçiler şunu gördüler en azından grev sürecinde, gerçekten yalnız değiliz. Bu mücadeleyi gerçekten sahiplenen ve bugüne kadar çok farklı bakış açılarıyla baktığı insanların, arkalarında durduklarını, aslında mevcutta var olan siyasi partilerin ne kadar göstermelik ve ne kadar popülizm yanlısı olduklarını bir anda bütün işçiler gördüler. Bu anlamda tabii ki bütün emek dostlarına çok teşekkür ediyoruz.
Bu gerçekten sınıf dayanışmasının çok güzel, çok büyük bir örneği. Grev alanındaki işçiler bunları gördüğü zaman gerçekten mücadele anlayışları daha farklı oluyor. Bu insanlar bizim arkamızdaysa biz neden başaramayalım? Veya neden bu işi pasif hale getirelim? Bir anda darmadağın edelim? Yani bu kadar mücadele sürdürülmüş, geçmişten örnekleri çok.