GüncelMakaleler

YORUM | Değişim Varsa, Yeni Söylem ve Eylem Kaçınılmazdır

"Devrimci bir parti veya tek tek özneler için en büyük tehlike düşünsel planda kendini dar kalıplar içine hapsetmedir. Var olanla yetinmeyi-tekrarlamayı ilkesel bir duruş olarak algılama yanılgısıdır."

Yaşamın her alanında değişen ve gelişen yeni koşullara uygun olarak tutum belirlemek ve buna uygun bir devrimci pratiğe yönelmek bir zorunluluktur. Güncel bağlamda hem karşı devrim cephesinde hem de devrim cephesinde başta güçler dengesi olmak üzere yaşanan değişimleri dikkate almayan ve bu değişimlere uygun olarak yönelimini gözden geçirmeyen, yeni söylem ve eylem biçimlerine ihtiyaç duymayan her devrimci akıl, gerçeğin tokadıyla yüzleşmeye mahkumdur.

Enternasyonal proletaryanın komünist önderleri on yıllar önce bu durumu “somut koşulların somut tahlili” olarak formüle etmişlerdi. Çünkü, diyalektik materyalist bakış açısına uygun bir duruş, “her şey gelişim ve değişim içindedir” gerçeğine hürmetle başlar. Gelişim ve değişimin olduğu her yerde, teorik analizler, mücadele biçimleri de koşullara uygun olarak değişime uğrar. Tüm bu değişimler, devrim ve sosyalizm mücadelesinde ısrar perspektifiyle doğru bir tarzda ele alındığında mücadelenin başarısına hizmet eder. Diğer bir anlatımla teori ile pratiğin uyumlu hale getirilmesi, özne güçlerin kendilerine olan güvenlerini, ideolojik-siyasal düzeylerini daha da geliştirir. İnanarak bir düşünceyi savunmak, yalnızca kararlı bir duruşa işaret etmez. Aynı zamanda hedef kitleyi ikna etme, propaganda-ajitasyon faaliyetlerini somut sorunlar üzerinde yürütme pratiğine de güç katar. Tabii ki, burada kavrayış düzeyi geri, buna rağmen yapılan iddiacı bir savunmadan söz etmiyoruz. Sözünü ettiğimiz, ideolojide netlik, teorik ve siyasal yetkinliktir. Bu yetkinlikle ancak ülkedeki ekonomik-toplumsal değişim objektif olarak tahlil edilip buna uygun çalışma tarzı belirlenerek, mücadele araçları devreye sokulabilir.

Kısacası her tarihi dönemin-sürecin kendine has özgünlükleri-nitelikleri vardır. Dolayısıyla bu özgün nitelikler, gözardı edilerek mücadele biçimleri belirlenemez. Onun için proleter hareketin her öznesi bu bilimsel tutumu rehber edinmek zorundadır. Öyle ya, hayat durmuyor. Bir nehir gibi hep ileriye doğru akıyor. Bu akış bağrında sosyal ve siyasal yaşam boyutuyla bir dizi değişikliği de taşır. Bu değişim, mücadelede yeni yöntem ve araçlar kullanmamız gerektiği gerçeğini dayatır.

Yine bu yönlü oluşabilecek olumsuzlukları önlemenin ilk koşulu, düşünsel planda derinleşmektir. Devrimci bir parti veya tek tek özneler için en büyük tehlike düşünsel planda kendini dar kalıplar içine hapsetmedir. Var olanla yetinmeyi-tekrarlamayı ilkesel bir duruş olarak algılama yanılgısıdır. Elbette ki devrimci mücadele, devrimci savaş ilkeleri üzerinde yürür. Ama ilkesel duruş, asla gelişmelere-değişime gözümüzü kapamak demek değildir. Çünkü gelişmelere gözümüzü kapamak demek, sınıf savaşımında her türlü ilerlemeyi reddetmektir. Bu bilimsel bir tutum değildir. Bilimsel tutum, program ve teorimizi yaşanan değişimlere ve mücadelenin ihtiyaçlarına uygun olarak yeniden şekillendirmektir. Mücadelenin her aşamasında yeni ve özgül olan her düşünceye açık olmaktır.

Enternasyonal proletaryanın her bölüğü tarihsel olarak “yeni”, “teoriyi değişen koşullara uyarlama” adı altında devrimci programa-teorilere karşı yürütülen tasfiyeci saldırılar konusunda yeteri kadar tecrübeye ve uyanıklığa sahiptir. Sınıf mücadelesinde ideolojik cephede doğru ile yanlışın arasındaki mücadelenin sürekliliği her daim proleter devrimci uyanıklığı elde bırakmamamız gerektiği gerçeğine işaret eder.

Tabii ki, bu gerçeğe uygun bir duruş, değişime dair gündeme getirilen her yeni düşünceye karşı önyargılı bir yaklaşım ortaya koyma anlamına da gelmez. Bu temelli bir duruş, sınıf mücadelesinde sorgulamayı, soru sormayı, yeni ve özgün olanı yakalamayı objektif olarak yadsıyan bir duruştur. Burada gerçekleri olgularda arama prensibi yoktur. Oysa proleter hareket, her meseleye, bilimin penceresinden bakar. Ve ilkesel duruşu varlık gerekçesi sayar. Temel düşüncelerini, yönelimini somut koşulların analizi üzerinde şekillendirir.

Emperyalizme, faşizme karşı direniş, vazgeçilmez bir haktır

Emperyalistlerin, faşist-gerici devletlerin demokratik hak ve özgürlük mücadelelerine karşı estirdikleri devlet terörü sürüyor. Filistin, Lübnan, Kürdistan coğrafyasında yaşayan mazlum halklar her gün bu saldırılarla, bu saldırıların yaratmış olduğu yıkım haberleriyle uyanıyor. Bu saldırgan, işgalci politikaların çok yönlü ve geniş kapsamlı hedefleri vardır.

Her şeyden önce bu haksız saldırıların amacı ezilen ulus ve halkları egemenlik altına alıp köleleştirmektir, yer altı yer üstü zenginlik kaynaklarına zorbalıkla el koymaktır. Teslim olmayan, direnen toplumsal dinamikleri imha etmeye çalışmaktır. Zorla yerinden yurdundan ederek göç yollarına düşürmektir. Kısacası her haksız savaşın temelinde sömürü, zulüm ve talan vardır. Filistin, Lübnan topraklarında, Kürt coğrafyasında farklı düzeylerde de olsa yaşananlar tam da bu gerçek tabloyu özetler niteliktedir.

Emperyalist saldırganlığa, faşist teröre, sömürü ve zulüm politikalarına karşı geliştirilen her mücadele haklı ve meşrudur. Filistin ve Kürt halkının yürütmüş oldukları mücadelenin tarihsel haklılığı ve meşruluğu bu nesnel zemin üzerinde yükselmektedir. Dolayısıyla enternasyonal proletarya, bu haklı ve meşru mücadeleleri destekler. Emperyalistlerin ve dünya gericiliğinin, ezilenlerin iradesini kırmaya çalışan bu karşı devrimci saldırgan politikalarını teşhir ederek en geniş anti-emperyalist birliklerin oluşturulması için çaba sarf eder.

Faşist Türk devleti, İsrail Siyonistleri ve emperyalist efendileri bu işgalci ve saldırgan politikalarıyla bir bütün olarak ezilen uluslara, dünya halklarına göz dağı vermeye çalışmaktadırlar.

Keza, emperyalist saldırganlığa, egemen sınıfların sömürü ve zulüm politikalarına karşı halkın biriken öfkesinin, örgütlülüğe, mücadeleci bir güce dönüşmesini önlemeye çalışıyorlar. Tüm bu hesapları bozmanın yolu enternasyonal bir bilinçle bulunduğumuz her alanda örgütlenerek mücadeleyi geliştirmektir. Propaganda-ajitasyon faaliyetlerimizle çağrılarımızı en geniş kitlelere ulaştırmaktır. Açık ki, emperyalistlerin insafına bırakılmış hiçbir sorun gerçek manada ezilen ulus ve halkların lehine çözülmez. Çünkü onlar bu sorunların asıl yaratıcılarıdır. Filistin ve Kürdistan coğrafyalarının tarihsel süreçlerine baktığımızda gerçek suçluları görmekten zorlanmayız.

Daha fazla göster

İlgili Makaleler

Başa dön tuşu