Hitlerin sağ kolu, Nazizmin fikir ortaklarından Joseph Goebbels, “Basını hükümetin kullanabildiği dev bir klavye olarak düşünün,”der.“Öyle bir büyük yalan söyle ki herkes inansın,”diyerek de gerçeği manipüle etmenin egemenlerce kullanımını yani, “büyük yalan”ı dünya çapında gerçeği gizlemenin bir aracı olarak sunmuştur. Goebbels’in “büyük yalan” teorisi iki temel üzerinde işlemektedir.
İlki kandırma. İkincisi ise uyutmadır. Bu temel üzerinde hareket etmenin yanı sıra sermayedarların desteği ile basın yayın kuruluşlarını etkinliği altına almak ve aşama aşama ajitasyon-propaganda yöntemleriyle halkı hipnotize etmeye çalışmıştır. Buna da Berlin’de bir meydanda Nazi karşıtı yayınları yaktırarak, toplumda kutuplaşmayı sağlamaya çalışarak başlamıştır. Nazi karşıtı yayınların yakılmasınının ardından başlayan silsilesinin devamında farklı düşünceleri içerenyayımlar basın yayın alanında kendine yer bulamaz hale gelir. Haliyle bu durumu kalıcılaştırmak için de dönemin yürürlükte olan kanunlarını değiştirerek beka sorunu da yaşamamak için kendince uygun gördüğü yasaları hayata geçiriyor.
Bunlardan bazıları, polis sayısında artışa giderek yetkilerinin arttırılması ve istihbaratı güçlendirmek olarak ortaya çıkıyor. Bu düzenlemeler ile birlikte faşizmin kalıcılaşması bakımından yeni bir evreye geçmiştir. Böylece aryan ırk üzerinden yeknesak bir toplum inşası için adımlar atılmış oldu. Bu toplumunda bir reise ihtiyacı vardı. Bu sırada Hitler’in, kendilerinden biri olduğu söylenerek Hitler, Alman toplumunun kurtarıcısı olarak tanıtıldı. Yiğit, fedakâr, gerekirse halkı için canını verecek biri olduğu profili çizildi.
Velhasıl Naziler, söyledikleri yalanlara kendileri de inanarak halklara karşı soykırım, katliamlar gerçekleştirerek imparatorluklarını genişletmeye çalışırken, Moskova önlerinden başlayan Sovyet karşı koyuşuylatarihin çöp sepetine atıldılar.
18 yıl, 18 yalan
Memleketin ahvali ise 70 yıl öncesini andırmıyor değil. Şimdi sayacaklarımı eksik görebilirsiniz. Yakın zamanda iktidarın 18 yılını geride bırakmasına istinaden 18’i seçtiğimi belirteyim. Tabi size katılıyorum.Yalanları saymakla bitmez.Yine de hatırlatmakta fayda var. Çünkü memleketin gündemi sabahtan akşama değişebildiğinden hafızamızda yer vermekte zorluk çekiyoruz.
İlk olarak, “Türkiye’de ileri demokrasi var”, “AKP iktidarında hiç kimsenin yaşam biçimine müdahale edilmemiş, kadınların kaç çocuk yapmaları ve bunları nasıl doğurmaları gerektiği söylenmemiştir!”, “AKP çoğulcu demokrasiye inanmış, özgürlükçü, farklılıklara saygılı ve kendisine oy vermeyen toplum kesimlerini hoşgörüyle kucaklayan demokrat bir partidir!”, “AKP Türkiye’sinde herkes, Anayasa’nın güvence altına aldığı toplantı ve gösteri yürüyüşleriyle iktidarı protesto etme ve düşüncesini açıklama hakkına sahiptir”, “Toplumun yargıya güveni tamdır”, “Basın hürdür, sansür edilemez! Ayrıca hiç kimse medya patronlarına bir telkinde, ya da müdahalede bulunamaz”, “Türkiye’nin dünyanın en büyük gazeteci cezaevi haline geldiği iddiası doğru değildir! Çünkü cezaevlerindeki gazeteciler, mesleki faaliyetleri nedeniyle değil, terörist oldukları için demir parmaklıkların ardını boylamışlardır!”, “ Gezi Parkı eylemlerini faiz ve Yahudi lobisi, Divan Oteli, CNN International, BBC ve Reuters, içerideki işbirlikçilerle birlikte organize etmişlerdir”, “Gezi Parkı protestocuları Dolmabahçe’deki Bezm-i Alem Valide Sultan Camii’nde içki içmişlerdir”, “Eylemciler Kabataş’ta türbanlı bir kadına şiddet uygulamış, saçlarından çekerek yerlerde sürüklemiştir”, “Polisimizin kullandığı biber gazı zararsızdır, hatta organiktir! TOMA’ların sıktığı sularda da kimyasal madde yoktur”, “Ethem Sarısülük’ün ölümünden eylemciler sorumludur”, “Biz ağaç kesen iktidarolmadık”, “Ülkemizde yargı bağımsızdır”, “Cumhurbaşkanı Recep Tayip Erdoğan ettiği yemin gereği tarafsızıdır”, “Türkiye’de ileri demokrasi, tüm kurum ve kuruluşlarıyla devam etmektedir”, “AKP iktidarı döneminde hiç kimse düşüncesini açıkladığı için mahkum edilmemiştir”, “Türkiye, IŞİD ve El Nusra gibi terör örgütlerine destek sağlamamış, Türkiye içinde bu örgütlere terörist devşirilmesine izin vermemiştir.”
Bu örnekler birçok konuda AKP iktidarının miadı dolmuş Nazi Almanya’sı çıkması yalanlarıdır. Haliyle “ayinesi iştir kişinin lafa bakılmaz” sözü saydıklarımızın toplumun bir kesiminde anlam bulsa da bizler-ötekiler için yoktur.
“Büyük Yalan”a karşı gerçek!
AKP iktidarı Nazi Almanya’sında yaşama geçirilen birçok yaşam karşıtı uygulamayı bu topraklarda hayata geçirdi. Fakat geldiğimiz noktada varlık-yokluk girdabına sürüklenmeye başladığı için, son çare yine ırkçılığa ve şovenizme, faşizme sarılarak çırpınmaktan öteye geçemiyor.
Bunu da polis, istihbarat iş birliği ile Diyarbakır’da çocuklarının hür iradeleriyle dahil oldukları mücadeleyi kötülemeleri için aileler kandırılarak yapılıyor.Çünkü, HDP’nin yerel seçimlerde elde ettiği kazanıma kayyum atayarak el koyma saldırısının yetmediğini gördüler. Bunun için de HDP’yi kriminalize ederek saldırıları meşrulaştırma yoluna gitmeye çalışmaktadırlar.
Son olarak İç İşleri Bakanı Süleyman Soylu’nun HDP Amed il binası önünde “HDP teşkilatları bu annelerin masum çocuklarını terör örgütüne katan yapıdır” yalanı da “Büyük Yalan!” canhıraş bir şekilde medyasıyla, sanatçı bozmalarıyla işlemeye koyuldular. Fakat istedikleri tepkiyi tam olarak alamadılar.
Her dönem bu topraklarda can simidi görevi gören şovenizm istenilen karşılığı vermedi. Çünkü ailelerin duygularının istismar edildiği apaçık ortada. Sorunu yaratanların kendileri olduğu gerçeğini demokratik alanda mücadele eden bir partiye yıkacak kadar acze düştüklerini göremiyorlar.
Onun içindir ki yalanlarına kılıf bulmak bir yana, halkın iradesine atadıkları kayyumları kendi tabanlarına meşru gösteremeyen AKP iktidarının bu son salvolarını kapısına dayandıkları HDP boşa çıkartacaktır. Beyaz tülbentli analar da istismar edilen ailelerle birlikte binaların önüne oturma eylemine geçecektir.