Albay, bir iki yutkunduktan sonra, “Sizler” dedi. “Değil böyle bir perişanlığı, ölümü bile hak etmiş birer haydutsunuz. Ölümden kurtulduğunuza bin kez şükredin. Zaten, hükümet acele edip, vur emrini kaldırmasaydı, şimdi belki de burada olmayacaktınız. Hatta, kim bilir, belki de bir kaya dibinde ya da dere ağzında o pis leşiniz kokmuş olacaktı.
Şu andaki hal ve hareketinize bakılırsa, sürgüne razı olmadığınız anlaşılıyor. Belki de üzülüyorsunuz, kim bilir. Ama bence sürgün sizin için bir ceza değil, tam tersine bir mükafattır. O nedenle sürgün edildiğiniz için sevinmelisiniz. Çünkü, hükümetin çıkardığı af kanunu sayesinde hem son anda geberip cehenneme gitmekten kurtuldunuz, hem de Allah’ın hikmetidir, bir bakarsınız, adam olup çıkmışsınız. Tabii, gittiğiniz yerdeki masum insanları kendiniz gibi haydut yapmazsanız” dedi alaycı bir edayla.
Mahmut, başını sallayarak, “Bütün bunlardan daha da önemlisi, geçen gün Elazığ’da söylediğim gibi, ne yaparsanız yapın dilimizi ve itikadımızı hiç unutmayın. Dilimizi ve itikadımızı unutursak, işte asıl o zaman mahvoluruz. O zaman bitip tükeniriz” dedi.
(Arka Kapak)