İşten çıkartılan İBB çalışanlarının direnişi belediye önünde kararlılıkla devam ediyor. Direnişin dokuzuncu gününde hakları için direnişte olan İBB çalışanlarıyla işten çıkarılma ve onları direnişe götüren süreç üzerine röportaj gerçekleştirdik.
– Kaç gündür direniştesiniz? Önce bu süreci sizden dinlemek isteriz, neden direniştesiniz?
Hüdeydan Ece: Şırnaklıyım. Direnişimizin 9. günündeyiz. 2020’nin Mart ayında İBB iştiraki şirketine bağlı Boğaziçi Yönetim A.Ş’de temizlik personeli olarak göreve başlamıştım. 2022, Mayıs’ın 12’sinde işimden atıldım. Şu anda işe iademiz için burada direnişimizin 9. gününde mücadelemize devam ediyoruz.
Biz işe girerken her vatandaş gibi bizden istenen tüm resmi evrakları sunduk. Buranın öncesinde 2017’de KHK mağduruyum aynı zamanda. 2002 yılında Şırnak Belde Belediyesinde geçici olarak temizlik personeli olarak işe başlamıştım. Yaklaşık 5-6 yıl sonra AKP hükümeti döneminde güvenlik soruşturmaları yapılarak toplu kadrolar verildi, taşeron işçileri kadroya alındı. Ben de o süreçten geçtim, daimi işçi kadrosuna alındım ve 2017 yılına kadar çalıştım. O süre zarfında belediye 3-4 defa DYP, AKP ve HDP olarak el değiştirdi. 2014 yılında HDP gelmişti, iki buçuk yıl sonrasında kayyum atandı. Kayyum döneminde de 7 ay çalıştım ve 2017 Ağustos ayında 693 sayılı KHK ile işimden atıldım.
– Bu sürecinizin buradaki işten çıkarılmayla bir ilişkisi olduğunu düşünüyor musunuz?
– İBB tarafından 100’den fazla kişinin işten atıldığı söyleniyor, biz burada 9 kişi olarak direnişimizi sürdürüyoruz. KHK meselesi de, ihraç edildikten sonra ailemi Şırnak’ta bırakıp, İstanbul’a gelmek zorunda kaldım. Geçinmekle yükümlü olduğumuz insanlar var. Burada özel sektörde bir buçuk yıl çalıştım. Sonrasında yeni seçim dönemine “Her şey çok güzel olacak” sloganlarıyla ortaya çıkan bir hareket vardı. Gerçekten bu da bize umut olmuştu.
İBB Kariyere başvurdum, orada KHK’lı olduğumu net bir şekilde yazdım ve özgeçmiş bilgilerim halen kayıtlı. Yani ihraç edildiğim 2017’den bugüne 5 yıl geçti benimle ilgili açılan herhangi bir dava ya da soruşturma yok. Neden böyle hedefe konulduğumuzu açıkçası biz de bilmiyoruz. Memleketimden İstanbul’a sürüldüm, buradan başka bir ülkeye mi sürülmek isteniyorum acaba, bunun özel bir gerekçesi mi var? İBB’de işe girdikten sonra çocuklarımı, ailemi buraya getirdim. Ev kiraladık, 4 çocuğum var, hepsi öğrenci. Bir tanesi yaşadığımız koşullardan kaynaklı ne yazık ki liseyi bitirdikten sonra üniversite hazırlıklarını bıraktı. Kendisi şu anda çalışıyor ve bizi ayakta tutmaya çocuklarım uğraşıyor artık.
“Bizi işten çıkartan İBB’deki beş kişilik komisyon!”
– Sizler işe başladıktan bir süre sonra işten çıkarıldınız. Neden bu süreçte işten çıkarıldığınıza dair neler söylemek istersiniz?
Alçay Çelik Alkan: Sosyal Hizmetler Daira Başkanlığı’na bağlı Göç Müdürlüğü’nde çalışıyordum. 13 Haziran 2022’de de bir telefonla işten çıkarıldım. Telefon insan kaynaklarından geldi ve “güvenlik soruşturması gerekçesiyle işten çıkarıldınız” dediler. Bir şekilde haberim oldu ve insan kaynaklarına güvenlik soruşturmasının ne olduğunu sordum. Belki hakkınızda açılmış bir dosya olabilir, bundan kaynaklı olabilir gibi bir şey söylediler.
Sonra 2014’ten açık bir dosyam olduğunu fark ettim, Ali İsmail Korkmaz’ın anmasına katılmamdan 2911’e muhalefetten dava açılmış ve bu dosyadan kaynaklı işime son verilmiş. Ben açık bu dosyayı bilmiyordum ve 1. yılımın dolmasına 4 gün kalmıştı, belirli haklarımın olabileceğini düşündüm.
Ama sonra meğer 3 yılda çalışsam, 5 yılda çalışsam kod 42’den işten atıldığımda hiçbir hak elde edemiyormuşum. Ocak ayında Süleyman Soylu’nun İBB ile ilgili açıklaması sonrası Ekrem İmamoğlu çıktı; “85 bin personelimi zan altında bırakıyorsun, bu insanlar benim yol arkadaşım ve ben bu insanların yanında duracağım” dedi. Ama böyle bir tutum almadı tabi ki, sonuçta kaç tane insan işten atıldık. Dolayısıyla araştırdıkça öğreniyoruz ki, bizi işten çıkartan Valilik talimatı değil, doğrudan İBB’de kurulan 5 kişilik bir komisyon buna karar veriyor. İçerden atılan arkadaşlarımızın ilk üçü KHK’lı olduğu için, ikisi barış akademisyeni, birisi işte Şırnak’ta belediyeye KHK geliyor atılıyor, buraya geliyor burada da atılıyor, bir arkadaşımız Roboski anmasına katıldığı için, ben Ali İsmail anmasına katıldığım için, bir arkadaşımızın bütün dosyaları kapatıldığı halde geçmişe dönük araştırma yapılarak işten çıkarılıyor.
– Dokuz gündür direniyorsunuz, nasıl gidiyor buradaki direniş, kamuoyuna bir çağrınız var mı?
– Biz olabildiğince bütün herkese haber veriyoruz bu direnişe sahip çıkmaya. Üç temel talep ile buradayız. Bu taleplerimiz karşılanana kadar da burada olmaya devam edeceğiz. Haklarımızla beraber işimize geri dönmek istiyoruz, içerde işten atılacaklarına dair arkadaşlarımıza yoğun bir mobbing uygulanıyor. Biz hiç kimsenin daha fazla işten atılmaması ve onların hakları için de buradayız.
Son olarak bize bu damgayı reva gören Ekrem İmamoğlu’ndan, yol arkadaşlarını yarı yolda bıraktığı için çıkıp kamuoyundan özür dilemesini bekliyoruz. Ancak bu koşulda kabul edeceğiz. Mikro siyasette hikâye böyleyse, belediye yönetiminde, iktidara geldiklerinde hikâyenin nasıl olacağını görmek çok zor değil.
– Sizin işten çıkarılma süreciniz nasıl gelişti?
Ramazan Oruç: Şehir plancısı ve uluslararası ilişkiler uzmanıyım. Mart 2021’de İBB’ye bağlı İstanbul Planlama Ajansı’nda işe başladım. Orada uzman şehir planlayıcısı olarak çalışıyordum. İlk işe başladığım zamandan başlayarak ağır çalışma koşullarıyla karşılaştım. Bunlara yüksek sesle karşı çıktığım için Mart 2022’de sözleşmem işveren tarafından haklı neden bildirilmeden feshedildi. Ben de başımdan geçenleri yazarak, bağlı bulunduğum TMMOB’a bağlı Şehir Plancıları Odası’na mektup olarak yolladım.
O mektubu kişisel blog hesabımda da yayınladım. Bunun üzerinden İBB’nin farklı birimlerinden yüzlerce mesaj geldi. Bu mesajlarda diğer birimlerde de benzer çalışma koşullarının hakim olduğunu, bütün birimlerde adeta seçim havası estirildiğini, insanlara güvencesiz bir çalışma koşulları altında böyle ağır çalışma koşullarının dayatıldığını, ücretlerinin tam ödenmediğini anlatan mesajlar geldi bana.
Tam o dönem Süleyman Soylu’nun açıklamasına tesadüfen denk geliyor. Onun üzerine aralarında barış akademisyenlerinin de olduğu bir grup insana güvenlik soruşturması gerekçe gösterilerek alelacele İBB’den işten çıkartıldığını gördük. İBB içerisinde 3 kişilik bir komisyon kurulmuş. Bu komisyonun iki üyesi İBB’nin seçtiği üyeler, bir üyede valilik tarafından gönderilmiş. Bu komisyonda İBB’nin mutlak bir çoğunluğu var. Dolayısıyla güvenlik soruşturması gerekçesiyle birinin işten çıkarılıp çıkarılmayacağı karar veren komisyonda dilediği zaman inşaları işten çıkarmamak için siyasi bir irade koyabilecekken, bir tercih yapıyor orada.
– Tam olarak bu tercihi sormak istiyorum. İmamoğlu ve CHP bu basınç karşısında kendini temize çekmek için kurbanlar seçerek, iktidarın ağzını kapatmak mı istiyor sizce? Bunu nasıl değerlendiriyorsunuz?
– Nasıl bir tehdit, ne tür bir şantaj yapıldığını, kendi aralarında nasıl bir pazarlık yaptıklarına dair bizim hiçbir fikrimiz yok. Ama görünen şey çok açık İmamoğlu ve ekibi kendi güvenlikleri için alt kademe sadece evini geçindirmek için çalışan, güvenlik gerekçesiyle işten çıkartılmayı gerektirecek pozisyonlarda dahi çalışmayan insanları (park-bahçe temizlikçisinden tutun ofis çalışanına) eline gelen listeler üzerinden işten çıkarmayı bir çeşit sigorta saydı kendisine.
İmamoğlu ve ekibinin yanıldığı nokta şu; onlar bunun kontrolünün kendi ellerinde olduklarını sanıyorlar, halbuki kontrol hiç onların ellerinde değil. Çünkü listelerde kimin yer alacağının kararını İçişleri Bakanlığı veriyor. O açıdan reel politikada stratejik bir hata yaptıklarını düşünüyorum.
Dolayısıyla onların yaptıkları bu siyasi tercihler toplumun genel umut beklentisi üzerinde çok şekillendirici bir etki yaratıyor. Bunun farkında olmaları gerekiyor. Çünkü mesele asla genel seçimi kazanma kazanmama değil. İBB yönetimde olduğu gibi ulusal siyasette aktörlerin değişmesiyle ilgilenmiyoruz, bizim anlayış farklılığı ile ilgili bir beklentimiz var. Ve bunu karşılamayan adayın da bizim nezdimizde kıymetinin olmasının imkanı yok. O yüzden direniş taleplerimizden biri de olan “Ekrem İmamoğlu’nun özür dilemesi” talebi kişisel bir talep değil. Biz burada adaleti, barışı, özgürlüğü, demokrasiyi, çoğulculuğu savunan insanların en kolay hedef olarak gözden çıkartılmasına karşı bir ses olarak oradan gelecek yanıtı ona verilen bir cevap olarak alacağız.