Özel Güvenlik alanında emekçilerin çalışma koşulları, bu alandaki devlet politikaları, beklentileri ve hemen her özel güvenlik çalışanının telefonuna indirilmesi zorunlu olan “Kaan” uygulaması üzerine bir şirket bünyesinde özel güvenlik olarak çalışan bir emekçi ile söyleşi yaptık.
Söyleşide özel güvenlik alanında çalışanların koşullarının yanısıra zorunlu “Kaan” uygulaması hakkında da konuştuk.
– Özel güvenlik olarak çalışma koşullarınız nelerdir?
– Beş yıldır özel güvenlik olarak çalışmaktayım. Özel güvenlik, en sıkıntılı sorunlu günde bile çalışmaya devam ettirilen bir sektör. Güvenlik çalışanları düşünmeden sürekli “saatinde gel-saatinde git”, “burada ne varsa ayak uydur”, “başka birşeyle ilgilenme” anlayışıyla idare edilmektedir.
Gelirimiz ise işverenin, belediyeler veya özel şirketlerin iki dudağının arasında. Yasal olarak grev yapma hakkımız yok. Bu bizim için önemli bir handikap. İşverenin bizlere dayattığı koşullara karşı koyabileceğimiz, işçilerin-emekçilerin işverene karşı en önemli kozu olan grev hakkı bizlere tanınmıyor.
Çalışma koşulları açısından mesela üniformasız çalışamıyorsun, yaka kartsız, tıraşsız çalışamıyorsun. Amirler güvenlikleri çalışma koşulları dışında gördüğünde tutanak tutuyor. Tek dertleri, çalışanlara tutanak yazmak olan bazı amirler sürekli güvenlikleri uykuda yakalamak, başka bir şeyle uğraşırken yakalamak için çaba sarf ediyor, sürekli bunu bir baskı yöntemi olarak kullanıyorlar.
Tutanak yazıldığında maaş kesmeyle başlayıp işten atmaya varan yaptırım süreci işletiliyor.
Güvenlik alanında çalışsan pek çok arkadaşım “biz dış kapının dış mandalıyız” der. Ben bunu daha da aşağıya çekiyorum, “biz paspasız, üzerimize basıp geçiyorlar” diyorum. Çünkü sen ne iş yapıyorsun ki, otur, evine git algısı var. Riskleri yok mu elbette var insanlarla karşı karşıya geliyorsun, iş gerginliğinden kaynaklı bu kendi iş arkadaşın da olabilir, başka bir birimde çalışan da olabilir.
Amir vs. olmadığı halde güvenliği yönetmeye, üzerinde baskı kurmaya çalışanlar vs. de oluyor. Bunları amirlere ilettiğimizde “ben konuşurum, ben hallederim” gibi söylemlerle geçiştirilip üstleri örtülüyor.
– Özel güvenlik alanında sendikalar var, sendikaların çalışmalarını nasıl değerlendiriyorsunuz?
– Daha önceden Güvenlik-Sen’e üyeydim daha sonraları kararname nedeniyle Genel-İş 2 Nolu Şube’ye, bu da değiştirilerek Genel-İş 9 Nolu Şube’ye geçirildik. Sendikalı olmanın elbette avantajlı yanları var. Bu avantaj hangi alanda çalıştığına, üye olduğun sendikanın genel anlayışına ve ve bağlı olduğun şubenin yönetiminin anlayışına göre artıyor veya azalıyor. Bizim özel güvenlikler olarak daha önce belirttiğim gibi grev hakkımız yasal olarak yok.
Bu gerek biz çalışanların, gerekse sendikanın elini zayıflatan bir etken olması nedeniyle dezavantaj yaratıyor.
Sendika şirketle veya belediye ile görüşüyor belli konularda. Mesela bir arkadaşım nöbet sırasında telefonuyla ilgilendiği gerekçesiyle tutanak yazılmış. Haliyle maaşından kesinti oldu. Bu konu sendikaya bildirildiğinde “keşke tutanağı imzalamasaydın” denilerek sorumluluk yine çalışana yüklendi.
Ama imzalamamış olsaydı biliyoruz ki arkadaşımız bu sefer de amirinden daha fazla baskı görecekti. Böylece iki arada bir derede kalıyoruz. Sendikanın da yaptıkları pek yeterli olmuyor. İşveren, belediyelerle şirketlerle yapılan görüşmelerde sürekli uzlaşma çizgisi yürütülüyor.
Güvenlik çalışanlarını düşünerek hareket edilmiyor. “Ufak tefek şeyleri es geçebiliriz, çok da önemli değil bunlar” düşüncesi hakim durumda. Örgütlü bir davranış sergilenmiyor, güvenlik çalışanlarının daha tecrübe kazanması, haklarını bilmesi yönünde eğitim çalışması da yapılmıyor.
“İktidar bir hazırlık yapıyor!”
– “Kaan” adlı bir uygulama telefonlarınıza indilmiş, bu uygulama hakkında bilgi verebilir misiniz?
– Bu uygulama benim anladığım kadarıyla devletin, iktidarın buna bağlı olarak da İçişleri Bakanlığı’nın özel bir çalışması. Yakın zamanda bir eğitim düzenlendi. “Emniyet Müdürlüğü’nün hazırlamış olduğu bir eğitimdi.
Özel güvenlik şirketleri veya belediyeler aracılığıyla güvenlik çalışanlarını bir halk eğitim merkezine toplayarak yapıldı. Etkinlikte hırsızlık büro amirliğinden, kaçakçılık ve uyuşturucu alanından ekipler sunum yaptı. Bir başka konu ise “terör” adı altında yapılan sunumdu.
Bu sunumda çeşitli örgüt isimleri, yakalama kararı olan kişilerin fotoğrafları gösterildi. Bomba yapacak insan nasıl davranır, nasıl tespit edilir vb. anlatıldı. Mesela bu insanların şehir dışından geldiği, keşif yaptığı, bombalı bir aracın arka kısmının yere daha yakın olduğu gibi teknik anlatımlar yapıldı.
Bu noktada da “Kaan” uygulaması devreye giriyor. Bu uygulamaya dair bize söylenilen şu; özel bilgilerimizin onlarda olduğu ve hiçbir şekilde bilgilerimizin dışarıya çıkamayacağını beyanını vererek herhangi şüpelendiğimiz kişi, durum oluştuğunda uygulamayı kullanarak şikayet etmemiz.
Şikayetin doğru olup olmamasınının önemli olmadığı, bunu düşünmeden özellikle bildirilmesi istendi.
– Bu uygulamanın amacı nedir sizce?
– Benim anladığım, gördüğüm kadarıyla iktidar bir şeylerin hazırlığını yapıyor. O kursta da söylediler, bu uygulamanın ucu açık yani daha fazla geliştirilebilir. Aslında iktidar kendi hakimiyetini korumak için biz özel güvenlik çalışanlarını kullanmaya çalışıyor.
Çünkü bize sürekli “siz polisin yardımcı gücüsünüz, sizde kolluk kuvvetisiniz, polisin alt birimisiniz” vs. deniliyor.
Özel güvenlik sektöründe çalışan insanlar genellikle dindar, milliyetçi insanlar, AKP’li-MHP’li sayısı çok fazla. Dolayısıyla bu insanlarında şahsi düşünceleri kabartılıp onları kendi emir komuta zincirine bağlamak istiyorlar. İktidarın korkularının büyük olduğunu ve bu gerekçeyle halka karşı sürekli aman eylem yapılmasın, aman alanlara çıkılmasın, hükümetimiz protesto edilmesin diye ne olursa olsun şikayet etmekten çekinmeyin diyerek manipülatif konuşmalarla özel güvenlikler iktidar tarafına çekilmeye çalışılıyor.
Bu ülkede gelecek üzerine tahminlerin ötesinde yaşanmış bir tarih, bir tecrübe var. Halkı pombalı saldırılardan korumaktan bahsediliyor ama Suruç’ta, Ankara’da devletin, hükümetin gözetimi altında siyasi amaçları uğruna insanlar öldürüldü.
Böyle bir geçmiş varken özel güvenlik üzerine yapılan çalışmayı masum görme şansımız yok!
– Son olarak güvenlik çalışanlarına nasıl bir mesaj vermek istersiniz?
– Bu alandaki çelişkilerin yoğun olduğunu düşünüyorum. Elbette her çalışan gibi iyi koşullarda çalışmak isteniyor. Bir taraftan ise devlete-iktidara yakın olma Türk İslam Sentezi anlayışına yakın olup dini-milliyetçi duygularının sürekli kabardığı bir durum söz konusu.
Bilinçlenmek, sorgulamak, eleştirmek bir kitap gazete okuyayım anlayışı çok düşük. Sendika da bu üçgende gidip geliyor. Maaş biraz fazla olsun, tamam bitti. Sosyal hakkım biraz fazla olsun, tamam bitti. Bunun dışında çoğu sendika üyesi, sendikanın yerini bilmez, hiçbir eylemine katılmaz, eylem olduğunda elli yüz kişi ya olur ya olmaz, bu kadar. Bunun dışında örgütlenme, eğitim çalışması yapılması gerekir.
Bunları sendikaya ilettim daha öncelerinde, “yaparız, ederiz” denildi ama bir icraat yapılmadı. Meselenin bu hale gelmesinin temel iki unsuru var; biri güvenlik çalışanlarının örgütlenme anlayışının çok zayıf olması ve buna istinaden pasif bir konuma sürüklenmeleri.
İkinci ve en önemli etken ise sendikanın pasifliğidir. Çalışanların sendikaya sahip çıkmaması bir sorunken bunları yeteri derecede örgütlemeyen bürokratik sendika anlayışı en önemli sorundur.
Güvenlik çalışanlarına çağrım ise öncelikle kendilerinin herhangi bir işçiden farksız olduğunu bilince çıkarmalarıdır. “Polisin yedek gücü” vs. sözlerine kulak asmasınlar. Zira devletin veya iktidarın yaklaşımı, aldatma, manipüle etmekten başka birşey değildir.
Güvenlik çalışanları kendi koşullarını düzeltmek istiyorsa öncelikle sendikaya sahip çıkmalı, sendikasız olanlar ise sendikalı olmalıdır.