Alexander Lukaşenko rejimi ne “kızıl”dır ne de ilerici. Nesnel olarak, Rus emperyalizmi ile bağlantılı tekelci devlet sermayesinin çıkarlarını temsil etmektedir ve onunla Batı arasında manevra yapmaya çalışmaktadır. 1990’ların ortasında “halkın adamı” olarak Lukaşenko’ya bağlanan umutlar gerçekleşmedi. Bugün onun rejimi, Putin ya da Nazarbayev (Kazakistan eski başkanı) tipi bir rejimdir.
Ekonomide ne kadar liberal ise (özelleştirmeler gerçekleştiriyor, işçi haklarını kısıtlıyor, emeklilik yaşını yükseltiyor) politikada da o kadar baskıcı ve antidemokratiktir (politik zemini hem liberallerden hem milliyetçilerden, hem solculardan hem de -kendi yönetiminin kontrolünde olmayan- gerçek komünistlerden temizledi). Lukaşenko, Sovyet geçmişine yaslanmaktadır, ancak modern Belarus’ta ondan geriye kalan olsa olsa burjuva bir içerikle boş bir kabuktur. Ve SSCB nostaljisi nedeniyle birini desteklemek büyük bir hatadır.
Şu an için Svetlana Tsikanovskaya figürü (elbette, o yalnızca sembolik bir figür) etrafında birleşmiş olan Lukaşenko rejimine muhalif olan güçler, mevcut rejimden tatminsizlik duyan burjuvazinin bir kısmının çıkarlarını temsil etmektedir. Hem Tsikanovskaya hem de Belarus muhalefeti, Avrupa Birliği ve ABD’nin desteğini almaktadır ve onlara doğru bir eğilim göstermektedirler. Aynı zamanda Rusya ile ticari ilişkileri bulunmaktadır, örneğin Belarus başkanlığı için adaylardan biri olan Viktor Babariko, 2000’den 2020’ye kadar Rus Gazprom’un iştirak bankası olan Belgazprombank’ın başında bulunuyordu.1
Yereldeki komünistlere göre sokaklardaki göstericilerin önemli bir kısmı başlangıçta üniversite-lise öğrencileri, küçük ve orta burjuvaziden kesimlerdi. Medya raporlarına göre ayrıca sanayi işletmelerinde işçilerin hareketliliği de başlamıştı.2 “Tek başkan adayı”3 programı büyük çaplı özelleştirmeler, ekonomideki düzenlemelerin kaldırılması, ulusötesi şirketlerden ülkeye sermaye çekilmesi, “eskimiş işlerin sayısının optimizasyonu” (diğer bir deyişle, toplu işten çıkarmalar), vb. öne süren doğrudan neoliberal bir reform programıdır. “Tek adayın” programı ve Tsikanovskaya’nın programı aynı zamanda serbest seçimlere gidebilmek için demokratikleşme yönünde (başkanın yetkilerini ve başkanlık dönem sayısını sınırlama, vb.) ilerici talepler de içermektedir. Diğer her şeyin de eşit olduğu, rekabetçi ve açık seçimler daha iyidir, ancak kapitalizmde “özgürlük” ve “dürüstlük”ün, sömürü ve baskıyı ortadan kaldırmada sosyalist harekete hizmet edebildikleri ölçüde anlamlı kavramlar oldukları unutulmamalıdır. Öte yandan, muhalefet arasında kamusal mülkiyeti daraltmayı savunan aşırı sağcı güçler de var. Mevcut kuvvetlerle ve birkaç gün içinde bu durum tersine çevrilemez – bu teorik olarak açık ve pratikte de gözlemlenebilir bir durumdur.4
Proleter ve yarı proleter katmanlar, Belarus politikasında, diğer eski SSCB cumhuriyetlerinde olduğu gibi, neredeyse hiç temsil edilmezler. Sözde sol hareket, pek çok küçük örgüte bölünmüş ve kendi çıkarlarını savunmanın derdine düşmüştür. “Lukaşizm”e ve liberal-milliyetçi muhalefete alternatif olarak işçi konseylerinin kurulması ve halk demokrasisinin zaferi ancak kentte ve kırdaki proleter ve yarı proleter işçi kitlelerine dayanan güçlü bir öncü komünist partinin varlığında mümkündür. Özellikle Kruşçev-Brejnev revizyonizminin uzun süren hakimiyeti ve liberal demokrasinin komünistlerin gelişimi için otomatik olarak yollar açacağını ummak naif bir düşünce olsa da burjuva demokrasisinin kurumlarını ve kontrol altına alınamayacak politik yapılar oluşturma olasılığını yok eden devlet kapitalizmi rejimi nedeniyle, Belarus’ta henüz böyle bir yapı yok. Mevcut durum, eğer toplumsal kabarmayı seferber olmak için kullanabilir, işçilerle bağlarını güçlendirebilir ve kendilerini daha geniş bir zeminde var edebilirlerse Belaruslu komünistler için bu parçalı hallerinden çıkmak için bir fırsat olabilir. Proletarya tekrar bir politik güç haline gelirse, ancak o zaman burjuva liberal güçler artık işçileri kendi politik oyunlarında bir yem olarak kullanamazlar.
Modern Belarus’ta proletaryanın strateji ve taktiklerini tanımlama görevi Belarus komünistlerine aittir. İşçi sınıfı ve işçi kitlelerinin çıkarlarını ifade eden taleplerle mitingler ve grevlerin örgütlenmesine katılım göstermek de dahil, bu yöndeki umut verici çalışmaları selamlıyoruz.5 Kendi açımızdan, Belarus’taki mevcut yönetimin uyguladığı şiddeti kınıyoruz ve siyasi sistemin demokratikleşmesini destekliyoruz -ancak bunu yaparken Tsikanovskaya ve Belarus liberal muhalefetini destekleyerek değil- özelleştirme yerine kamulaştırmadan yana olarak ve ister Rus ister Batılı emperyalistler olsun Belarus iç işlerine müdahalelerine karşı olarak yapıyoruz. Dahası bizim bugün yapmamız gerekenin propaganda, örgütsel yapı ve sosyalizme hazırlık ortak amaçlarımız için enternasyonal bir proleter dayanışması ve komünist işbirliğini geliştirmek olduğunu ifade ediyoruz.
Yaşasın Belarus halkı!
Yaşasın bağımsız, demokratik ve sosyalist Belarus!
RMP’nin Notu: Bu metin hazırlanırken durum değişmeye devam etti ve Belarus’taki devlet krizine olası bir Rusya müdahalesi gündeme geldi. 15 Ağustos’ta Lukaşenko, Vladimir Putin ile görüşmelerinden sonra, “ilk isteğimiz, Belarus’un güvenliğini garanti altına almak için kapsamlı bir desteğin sağlanması olacaktır” dedi. Kremlin, “Birlik Devletinin Kurulmasına İlişkin Anlaşma6 ilkeleri temelinde ortaya çıkan sorunları çözmek üzere gerekli desteği sağlamaya hazır olduğunu” belirterek bunu gündeminden çıkarmış olmadığını gösterdi. İfade biraz muğlak gibi görünüyor çünkü Rusya Lukaşenko’yu desteklerken aynı anda muhalefetin iktidara gelmesi durumunda olası bir anlaşma için açık kapı bırakarak temkinli bir oyun oynuyor. Alman şansölyesi Angela Merkel ile 18 Ağustos’taki görüşmesinde Putin Rusya’nın “krizin daha da şiddetlenmesine yol açacak herhangi bir dış gücün cumhuriyetin iç işlerine müdahalesine” karşı olduğunu söyledi. Bu, hem Avrupa Birliği’ne bir uyarı olarak (AB, kendini yaptırım tehdidiyle sınırlandırmıştı) hem de Rusya’nın kendisinin müdahale etmeme vaadi olarak yorumlanabilir. Elbette emperyalistler her zaman yalan söylerler, görece zayıf ülkelerin işlerine müdahale edecek ve onlara iradelerini dikte edeceklerdir. Belarus vakasında ise bu özellikle cumhuriyete hakim olan Rus emperyalizmi için geçerlidir. Bazılarının dillendirdiği gibi, “Rusya geldiğinde” ya da “Avrupa Birliği’ne girince” gibi durumların kendiliğinden gerçekleşeceğini ummak saflıktır. İşçiler, sebepsiz yere değil, Rusya ile bir kopuşun sanayinin çökmesine ve işsizliğe yol açacağından korkuyorlar, ancak başka bir senaryo daha az olası değil: Rusya’ya taviz verilmesi durumunda yüksek bir bedel talep edecektir – fabrikalardaki işçi sayısının “fazlalığından” açıkça bahseden, esasen Lukaşenko’nun savurduğu tehditleri yerine getirecek olan “etkili Rus yöneticilerin” başına geleceği Belarus devlet şirketlerinin özelleştirilmesi. Rusya’ya veya Avrupa Birliği’ne değil, kitlelere hitap etmek gerekiyor. Yalnızca onlar gerçek bir dayanışma gösterebilir ve diğer ülkelerin bağımsızlıklarına saygı duymaları için hükümetlerine baskı uygulayabilirler.
Kaynak: https://www.icor.info/2020/for-a-belarus-without-lukashenko-and-capitalists adresinde yayımlanan ICOR üyesi Rusya Maoist Partisi’nin 19 Ağustos 2020 tarihli açıklamasını ETHA çevirdi.
DİPNOTLAR
1) Gazprom, devlet kontrolündeki en büyük Rus tekelidir.
2) 16 Ağustos’ta Minsk’te Alexander Lukaşenko destekçilerinin ve liberal muhalefetin muhaliflerinin katıldığı bir miting düzenlendi. 17 Ağustos’ta ise Lukaşenko işçilerle konuşmak üzere Minsk Traktör Tekerlek Fabrikası’na (MZKT) geldi.
3) Bu program, Svetlana Tsikanovskaya, Valery Tsepkalo ve Victor Babariko’yu birleştiren program (reformby.com)
4) Bkz. Yoldaş Re’nin videosu: https://youtu.be/7KHgEtCrykk
5) Bkz. http://zbstby.org
6) Rusya ve Belarus birlikte resmi olarak “Birlik Devleti”dir.