Her an, her şeyin hızla değiştiği ve değişeceği bir süreçten geçiyoruz. Kurulu düzenler, yönetimler, sınırlar, yollar değişiyor. El değiştiriyor. Değişmeyen, düne ait olan her şey, ciddi bir değişim tehditi ve baskısı altındadır. Yaşanan her kötü değişimde görülüp anlaşılıyor ki halklar her geçen gün “beterin de beteri” bir duruma mahkum ediliyor. Ortadoğu halkları başta olmak üzere hiç kimsenin ne günü ne geleceği güvence altında değildir. Her an emek ve fedakarlıkla elde ettiklerini, tarihle sahip olduklarını kaybedip yokluğa ve hiçliğe sürüklenebilir. Geleceksizlik, belirsizlik ve güvencesizlik sermayenin tanrı olarak kabul edildiği sistemde halkların kaçınılmaz kaderi olmaya devam ediyor.
Ortadoğu’da imha ve işgal kararlarını dünyanın bir avuç patronları, efendileri, baronları, generalleri alıyor. Ve kendilerine bağımlı, geri bıraktırılmış ülke yönetimlerine, denetimlerindeki uşaklara aldıkları kanlı kararları uygulatmak zorunda bıraktırıyorlar. Batılı ve Rus emperyalistlerinin hegemonya ve yeni pazarlar ele geçirme rekabeti ve üstünlüğüne Osmanlıcı hayallerinde vazgeçmeyen AKP-MHP iktidarının kanlı politikaları eklenince bölge halkları için yaşam, zulmün ve ölümün öteki adı oluyor.
Filistin, Lübnan, Suriye-Halep’teki gelişmeler ve yaşananlar göstermektedir ki, dozajı artarak yıkıcı ve yok edici hale gelen işgal ve imha saldırılarının karar merkezi Pentagon’dur. Her ne kadar yaptıkları açıklamayla Halep’e yönelik saldırılarla bir bağlantılarının olmadığını, HTŞ’yi terör örgütü olarak gördüklerini açıklasa da ABD’nin karar ve onayı olmadan TC destekli çetelerin Suriye topraklarında gerçekleştirdikleri çok yönlü imha ve işgal saldırılarının mümkün olamayacağı açıktır. Adına “Tahrir El Şam” denilen çetelerin, Suriye’ye yönelik işgal saldırılarının arkasında ise namı yedi düvele işgalci ve soykırımcı-cihatçı olarak yayılan ve bilinen Cumhuriye Türki devleti vardır. Bir yandan göstermelik olarak çete örgütünü terör listesine alan diğer yandan ise her türlü desteği sunan, finanse eden, vurucu ve işgalci güç olarak çeteleri eğiten, her an bir saldırı için hazırlayan AKP-MHP faşist iktidarıdır. Faşist bir iktidarın ülkesinde ve bölgesinde var olan gerici faşist yapıları destekleyip arkalarında durması yeni değildir. Yalandan, hile ve sinsilikten başka bir yüzü olmayan Saray’ın sultanları, dünya kamuoyuna ve halkına gerçeği gizleyip örtbas ederek sözde her türlü teröre karşı olduklarını göstermeye çalışmaları utanç verici bir riyakarlıktır. İçte ve dışta zulüm yapmak Osmanlı torunlarının fitratında vardır. Sermayenin ve kötülüklerin sahiplerinin ve silahlı katillerinin tanrıları olan para ve kan “Ekber” kadardır.
Halep, Ermeniler başta olmak üzere soykırım yaşayan Hristiyan halklar açısından tarihi hatırası ve hafızası olan yaralı bir şehirdir. Geçmişte yaşadıkları büyük felaketin sayısız yükünü ve acısını taşıyan Halep yine yeni bir soykırım ve kuşatma tehditi altındadır. Yüz yıl önce soykırımdan sağ kurtulanların sığındığı, yaşama tutunmaya çalıştığı şehirken bugün ise en güvenli bölge olarak gördükleri, sığınmaya çalıştıkları Kürtlerin yaşadığı Şex Maksud oluyor.
Ağızlarında düşürmedikleri “Allaha u Ekber” nidaları, ellerinde Amerikan silahları, ceplerinde Türk paraları ve ellerindeki bayrakları gibi kapkara vicdanlarıyla mazlumların kellesini kesmeye hazır olanları durduran güç QSD’dir. Adına Heyet Tahrir Şam (HTŞ) denilen çeteler gittikleri her yere gericilik ve kölelik götürüp her tarafa korku salıp mutlak itiati dayatırken dağların ardındaki bilinç, tecrübe, öngörü ve iradeye yaslanan Kürt özgürlük güçleri ise sadece kendi öz topraklarını ve halklarını koruyup savunmuyor. Ortadoğu halklarının güvencesi olup umudunu savunuyor.
Kürt halkına “silahları bırakın” diyenler dönüp Halep’te, Rojava’da yaşananlara baktığında sözlerinin ne kadar alçaltıcı ve yanıltıcı olduklarını rahatlıkla görür. Kölelik ve teslimiyetin kol gezdiği Ortadoğu’da halkları kurtaracak olan birlik ve ortak direniştir. Bölgeye beraberlerinde barbarlığı ve karanlığı getirmek isteyen çetelerin karşısında silahları ve yürüyüşleriyle QSD vardır. Bugün görev dünden daha acil olarak QSD saflarında onuru ve özgürlüğü savunmaktır.
(Yeni Özgür Politika – 3 Aralık 2024)