Geride bıraktığımız hafta, silah tekellerinin ağızlarının suyunu akıtacak derecedeydi desek, yanlış olmaz. Geçen Çarşamba günü Brüksel’de yapılan NATO Savunma Bakanları toplantısının ardından, bugün sona erecek olan “Münih Güvenlik Konferansı”nda gündeme getirilen konular, hiç şüphesiz İlân Edilmemiş Üçüncü Dünya Paylaşım Savaşı’nın ciddî stratejik sorunlarına değiniyorlar. Toplantı ve Konferans gündemlerinin Batı kamuoyuna yansıtılma biçimleriyle de aynı zamanda yeni toplumsal rıza üretme mekanizmaları yaratılıyor.
Hafta başında konferans örgütleyicisi ve silah tekelleri lobicisi Wolfgang Ischinger’in basına tanıttığı “Münih Güvenlik Raporu”, müteşekkir burjuva basınının korku yayma operasyonunu genişletmesine vesile oldu. Zira burjuva medyasının propaganda enstrümanları neredeyse her kanaldan unisono tehdit senaryoları yaymaya başladılar. Batı kamuoyunun “kaliteli özgür gazetecilik” safsatası altında ciddiye aldığı önde gelen medya kuruluşları, hemen her fırsatta Batı’nın “karşı konulamaz üstünlüğünü kaybetmekte olduğu” temasını işliyorlar. Bilhassa Almanya’daki devlet televizyonları ile büyük sermaye yayınları Avrupa’nın dünyadaki gelişmeler karşısında “affedilemez bir sorumsuzlukla davranmakta olduğunu” vurguluyorlar.
Fransa Başkanı Emmanuel Macron, “18. Yüzyıl’dan bu yana Batı’nın hegemonyasına dayanan bir uluslararası düzene alışmıştık. Artık bu değişiyor” diyerek, NATO’nun askerî teknolojiler alanında arka plana düştüğünü vurgularken, Ischinger AB ve Almanya’nın “daha agresif ve daha kararlı bir dünya politikası yürütmesini” talep ediyor. Gerekçe olarak da, başta Moskova ve Ankara’nın Suriye ve Libya iç savaşlarında “belirleyici rol üstlenmeleri” olmak üzere, Rusya Federasyonu’nun yeni askerî teknolojiler geliştirmesi ve Çin Halk Cumhuriyeti’nin anti-savaş gemisi-roketlerine karşı etkin savunma yetisi kazanmış olması gösteriliyor.
“Rus tehdidi” bilhassa Almanya’da her zaman kazandıran bir karttır. O nedenle, NATO’nun Doğu Avrupa’da Rusya sınırına yığdığı “Hızlı Müdahale Birliği” ve ABD ordusunun “Defender Europe 2020” ile Avrupa’da son 25 yılın en büyük askerî manevrasını gerçekleştirmesine rağmen, “Rus tehdidi” kartı işe yarıyor ve yeni silahlanma bütçelerine toplumsal rıza üretebiliyor. Brüksel ve Münih’te gündeme getirilen “tehditlerin” başında, Rusya ordusunun geliştirdiği hipersonik roketler gelmekte. NATO karargâhından basına sızdırılan haberlerde, ittifakın “Kinşal” adı verilen ve nükleer başlıklar taşıyabilen hipersonik hava-kara-roketine karşı henüz savunma geliştirilemediği vurgulanıyor. Rusya ordusunun, ses hızından on kat daha hızlı uçabilen “Kinşal” roketinin yanı sıra, geçen yılın Aralık ayında bir taburuna ses hızından yirmi kat hızlı uçabilen ilk “Awangard” hipersonik füzesini teslim ettiği biliniyor.
Batı’nın “küresel hegemonyasını kaybetmekte olduğu” söylemi, yeni silahlanma bütçelerine gerekçe olmasının yanı sıra, bazı gerçekleri de içermiyor değil. Kanımızca en önemlisi, emperyalist güçlerin, ellerindeki devasa nükleer ve konvansiyonel cephaneye, yürüttükleri tüm vekalet savaşlarına ve uluslararası kurumlardaki baskın güçlerine rağmen, istedikleri gibi at oynatamadıkları gerçeğidir. Maalesef bu, dünya çapında oluşturulmuş bir antiemperyalist-antikapitalist cephenin karşı koyuşundan dolayı değil, gerek emperyalist güçlerin kendi aralarında, gerekse de işbirlikçileri arasındaki çelişkilerden dolayıdır. Ve maalesef güncel gelişmeler dünya çapındaki çatışma ve savaşların derinleşeceğine işaret etmektedir. Bu nedenle barışseverlerin önünde duran acil görev, en önce kendi evlerindeki “pisliği” temizlemeleridir. Georg Büchner’in 1834’de yazdığı “Barakalara barış! Saraylara savaş” manifestosu güncelliğini hâlâ korumaktadır. ( 16.02.2020, Yeni Yaşam)