Sonunda oldu işte. Hem de epey sert oldu! İşin doğrusu, bu kadar ‘orantısız’ bir tokadı kimse beklemiyordu.
Şimdi, yandaş basında ‘hikmet yumurtlama’ zamanlarındayız. En klasiğini biliyoruz: Vatandaş bizi uyardı! Nasıl bir uyarmaksa bu? Uyarı dediğin, usturuplu bir şeydir, biraz can acıtır, parmak sallar bırakırsın; adamın evini başına yıkmazsın!
Geçiniz bunları, hepsi çöp! Daha bu başlangıç üstelik. İşler daha da kötüye gittikçe, ‘itirafçı’ sayısı da, ‘akıl hocası’ miktarı da artacaktır.
Bizim cephemizden ne söylenebilir 23 Haziran üzerine?
Bu işin baş müsebbibi belli: HDP! O zaten cepte, elde bir. Ama bence hepsi o kadar değil. Rakamlar üzerinden konuşmak zor ama AKP-MHP blokunda da bir dip dalgasının yaşandığı, ciddi kayma gerçekleştiği çok açık.
En ‘sağlam’ ilçelerde bile manzara bu. Yani, ekonomik krizden, din tüccarlığından, herkese çemkiren tutumlardan, kazanma uğuruna yapılanlardan ve bildiğimiz bilmediğimiz birçok sebepten ötürü vatandaşın bir bölümü tutumunu değiştirmiş gibi görünüyor.
Bu bakımdan 23 Haziran, 7 Haziran’dan daha ağır bir darbe gibidir; çünkü bu kez bizzat kendi cephelerinde bir kaynaşma olduğu anlaşılıyor.
Bu, artık bir eğik düzlemdir. Geriye doğru kayma başlamıştır.
Ne yapabilirler?
Çok kabaca iki seçenek var. Birincisi, bu işin sorumlusu olan HDP ve Kürtler başta olmak üzere herkese dalmak! Bu arada da 7 Haziran sonrasından kat kat yüksek düzeyde (çünkü eski doz yetmez artık) bir provokasyonlar, katliamlar dizisini başlatıp memleketi kana bulamak, böylece bir tarafı ezerken, diğer tarafı da kaosla korkutup yeniden toparlamak.
İşe yarar mı? Hayır. Yani biz ölürüz yine, girer yatarız çıkarız, no problem ama bugünkü yapısal kriz, işsizlik ortamında ‘istikrarsızlık yoluyla istikrar çağrısı yapmak’ tehlikelidir ve durumu kurtarmaz. Kendi cenahlarında da bu kadar gerilimin toparlayıcı olacağı şüphelidir.
İkinci yol ise çok radikaldir. Son derece keskin bir viraj alarak, bütün şimdiye kadar yaptıklarından geri dönmek, ‘tek adam’ düzenini terk etmek, yeni bir Anayasayı da kapsayan yeni bir siyasal düzene razı olmak, bu arada cezaevlerini boşaltmak da dahil olmak üzere zulmü tamamen durdurmak, bütün bunları Kürt halkının hafızasındaki korkunç birikimi unutturacak kadar kökten şekilde yapmak, kısacası yıllardır adım adım inşa ettiklerinin hepsini berhava etmek… Ve tabii, o ‘masa’yı da bu kez dürüst, şeffaf, dalaveresiz bir şekilde yeniden kurmak!
Özet olarak söylenirse, AKP olmaktan vazgeçmek…
Mümkün müdür bu? ‘Mümkün’ kelimesi bile gereksiz; tümüyle hayaldir. Şu eski ‘mazlumdular zalim oldular’ safsatasına ve ‘fabrika ayarları’ zırvasına hala inananlar varsa bilmem; onlar bir tür paralel evrende yaşamaya devam edebilirler ama gerçek durum ortada.
Şimdilik görebildiğim kadarıyla, bana sorarsanız olacak olan şey, üçüncü bir yoldur. Yani ikisinin ortasından yürüyüp, Kürtlerle azıcık ‘diyalog’ filan, arada bir iki tahliye, birkaç küçük yasal değişiklik, yine bozuk telaffuzlu Kürtçe cümleler eşliğinde şovlar ve öte yanda ‘son teröriste kadar’ söyleminin sürdürülmesi, hatta sınır ötesinde daha fazla operasyon, daha fazla zindan, daha fazla işkence politikasını devam ettirirken çaresiz bir şekilde ekonomiyi yola koyma çabaları, vs. vs…
Özetle söylenirse, şu ana kadar vardıkları yerde umutsuzca tutunmaya çalışıp, durumu kurtarma çabaları… En berbatı ve hatta birinci olasılıktan da sancılı olanı budur. Çünkü bu, zamana yayılan bir çöküş olarak ağır hasarlar yaratacaktır.
Kimsenin akıl hocası değiliz biz. Ne yaparlarsa yaparlar, umurumda da değil açıkçası. Ayrıca, hayat, bizim tahminlerimizden daha karmaşık olabilir. Ama zaten asıl mesele onların değil, bizim ne yapacağımız meselesidir.
O noktada da şu aşırı iyimserliğin zararlı olabileceğini düşünüyorum. ‘Yıkıldılar, bittiler’ filan değil yani durum. Daha epey barutları var, göreceğiz bunları.
Geçmişte bazı badirelerin altından kalkmaları onların ustalığından değil, bizim hatalarımızdan kaynaklanmıştı; galipken mağlup gibi davrandığımız için yeniden ayağa kalkabilmişlerdi.
Şimdi, yeni bir dönemeçteyiz ve bu defa elimiz daha sağlam, daha tecrübeli, daha özgüvenliyiz. Yeter ki biz bunun değerini bilelim ve yeni bir yol haritası çıkarmayı becerelim.
Bir yere gittikleri yok henüz, biz göndermezsek de gitmeyecekler. (27 Haziran 2019. Yeni Yaşam)