Karadeniz coğrafyası, sömürgeci politikalarla adeta kemiriliyor.
HES’ler, JES’ler ve sömürge madenciliğiyle parça parça edilip, yeşil coğrafyası bir çöp yığınına, devasa bir moloza günden güne dönüştürülüyor. 1980 neo-liberal politikaların uygulanmaya başlamasıyla birlikte, bütün bir ülkenin sermayeye açılma güdüsüyle, emperyalizme bağlanma mantığıyla hareket ediliyor. Sermaye düzeni için, kendi kasalarına akın akın para getirmeyen her alan atıldır ve onlar bu atıllığı devlet gücüyle insanları doğup yaşadıkları yerlerden söküp atma, katletme, aç bırakma, doğayı da tekrar kullanılamayacağı düzeyde bozma pahasına atıllıktan “kurtardılar”. Doğayı, yaşam alanlarını ranta ve sermayeye açma hırsı, şirketlerin lehine 1985’ten bu yana esasta madencilik yasasındaki dönüşümlerle sermayenin dönemsel ihtiyaçlarına uygun bir dizi değişim geçirdi. Bu değişimler sonrasında yöre halkları kendi topraklarında işgalci pozisyonuna düşürülürken, şirketler bölgelerin tek sahipleri olarak sahneye çıktı.
Reşit Kibar’ın katledilmesi böylesi bir sürecin içinde yaşandı.
Artvin’in Hopa ilçesine bağlı Cankurtaran bölgesinde yapılmak istenen mesire alanı projesi kapsamında sabah saatlerinde iş makineleri ormana girdi. Bu kez durum diğer yaşananlardan bir nebze farklıydı, şirket araçlarını koruyan ne jandarma ne de polis vardı. Durum sonradan anlaşılacaktı ki, bölgeyi “turizme açacak” olan şirket tarafından silahlandırılmış uşaklar jandarmalık görevini de üstlenmişti. Reşit Kibar’ı katleden silahın sahibi ve saldırı sırasında orada bulunan Fikret Merttürk, adli kontrolle serbest bırakılırken silahı ateşleyen Muhammet Ustabaş tutuklandı.
İhale, Hopa-Cankurtaran bölgesi turizm alanı ilan edilerek ağaç kesimi yapılan ve ormana bungalovlu turistik tesis yapılması üzere Yapısoy Beton isimli firmanın sahibi Yunus Merttürk’e verildi. Yunus Merttürk ise ağaç kesim işini taşeron firma Candeniz Kerestecilik’e verdi. Candeniz Kerestecilik’in sahipleri Yücel Ustabaş ve kardeşi Muhammet Ustabaş…
Bu bilgiler dahi Ersan Koyuncu ve Gökhan Koyuncu’nun yaralandığı Reşit Kibar’ın ise katledildiği olayda Merttürk ailesinin azmettirici olduğunu ortaya koyabilecekken silahın sahibi Fikret Merttürk’ün serbest bırakılması adli sürecin nasıl işleyeceği bakımından şüpheye yer bırakmamaktadır.
Tıpkı bundan 13 yıl önce Metin Lokumcu’nun katledilmesinde olduğu gibi. Polisin yoğun biber gazıyla saldırması sonucu emekli öğretmen Metin Lokumcu’nun katledilmesi nedeniyle 13 polisin yargılandığı davada mahkeme bütün polislere beraat kararı verdi. Beraat kararı, Reşit Kibar’ın katledilmesinden sadece birkaç gün sonraydı.
Karadeniz’de ve ülkenin geri kalan her karış toprağında adına turizme açma dedikleri doğa talanı, HES, JES, Madencilik faaliyetleri yargının, kolluğun, sistem temsilcilerinin kalkanıyla korunurken, doğasını savunan herkes kriminalize edilerek suçlu pozisyonuna çekilmektedir.
Karadeniz’de bu yağma düzeninin yukarıda anlatılan sonuçlarına en batısından doğusuna ev sahipliği yapıyor.
Bütün canlıların yaşamı tehlikede!
2021 yılı verilerine göre bölgede aktif olarak 246 hidroelektrik santrali bulunuyor. Bölgenin en büyük hidroelektrik enerji üretim potansiyeline sahip ili yüzde 32 değeri ile Giresun. Giresun’u yüzde 26 ile Trabzon, yüzde 18.8 ile Rize ve yüzde 13.3 ile Ordu takip ediyor.
Bu hidroelektrik santralleri kaynaklardaki bütün suyu kullandığı için vadilerden gelen küçük su kollarının hepsini kurutuyor. Akarsuyun akış dengesinin bozulması önce balıkların daha sonra da bölgede yaşayan bütün canlıların nesillerini tehlikeye sokuyor, neslini tüketiyor. Santraller balıkların göç yollarını tıkayarak çoğalmalarını engelliyor.
Hidroelektrik santraller dışında Karadeniz’in doğal yapısını bozacak iki önemli projede Karadeniz Sahil Yolu ve Yeşil Yol projeleriydi.
Yeşil Yol projesi, 1800 metrede yüzde 70 eğimde yaylaları birbirine bağlayacak ve diğeri de Samsun’dan Sarp’a kadar Karadeniz’e dolgu yapılarak inşa edilecek olan “Karadeniz Sahil Yolu” projesi.
Bunlardan biri dereleri hafriyatla doldururken diğeri de derelerin yolunu kesiyor. Bunların ikisi birleşmesi; yoğun yağış alan Karadeniz coğrafyasında sürekli su taşkınlarına ve sellere neden olurken, insan ölümlerine yol açmakta, coğrafi ve ekolojik dengeyi bozarak canlı çeşitliliğini tehlikeye sokmaktadır.
Karadeniz’de devreye sokulan diğer bir yağma projesi de Türk Akımı projesiydi. Türkiye ve Rusya ortaklığı ile yapılan, 910 kilometresi Karadeniz’in altından geçen Türk Akımı doğalgaz boru hattının Trakya’nın Karadeniz kıyısında, en az 57 bin 709 ağaç kesildi.
Bir yanda Kuzey Ormanları Yolu, Karadeniz Sahil Yolu, Yeşil Yol projelerinde olduğu gibi on binlerce ağaç kesilirken, diğer bir yanda hidroelektrik santrallerle doğal akarsu yollarına bariyerler örülürken bir yandan da yağmacı madencilik faaliyetleriyle Karadeniz’in çoraklaştırılmadık, zehirlenmedik topraklarına göz dikilmiş durumda.
Maden ve Petrol İşleri Genel Müdürlüğü (MAPEG) verilerine göre, Gümüşhane’nin yüzde 93’ü, Giresun’un yüzde 85, Rize’nin yüzde 82, Trabzon’un yüzde 77, maden arama ve işletme ruhsatları verildi.
Örneğin yüzde 74’ü madenlere ruhsatlandırılmış Ordu, neredeyse bütün bir il olarak maden şirketlerine satılmış durumda. Ordu’nun 8 ilçesinde ruhsatlılık oranı yüzde 90’ın üzerindedir. Fatsa, Çatalpınar, Çamaş, Güryalı, Gürgentepe, Kabadüz, Kabataş, Ulubey ruhsat oranları yüzde 100’e yakın. Orman alanlarının yüzde 65’i; nadir flora ve fauna barındıran, dünya ölçeğinde önemli ekosistemleri olan, önemli doğa alanlarının yüzde 80’i; tarım alanlarının yüzde 76’sı; meralarının yüzde 64’ü; nadir tür çeşitliliği, doğal ve kültürel özellikleriyle tabiat koruma alanı, milli park gibi statülerle koruma altına alınmış alanların yüzde 91’i; arkeolojik sit alanlarının yüzde 94’ü madenlere ruhsatlı pozisyonda.
Sermayeye açılmadık tek karış toprak yok!
Karadeniz’in hemen hemen diğer tüm illerinde de durum böyle.
Giresun’un Harşit Vadisi çevresi kimyasal bir tesise dönüştürülmüş durumda.
Hali hazırda 7-8 maden faaliyetinin bulunduğu ve insan yerleşiminin de olduğu, Doğankent’in Söğütağzı, Çatalağaç, Çatak ve Süttaşı köyleri, Tirebolu’nun Eymür Köyü Gariyken mevkisi ve Görele’de Soğukpınar köyü ile Patan Mahallesi AKP Iğdır Milletvekili Cantürk Alagöz’e ait yeni başlayan madencilik faaliyetlerinden etkileniyor. Bu tesislerden akarsulara karışan kimyasal atıklar gözle görülür düzeyde.
Orta Karadeniz’de de durum aynı ve bu bölgede siyanürle altın arama sahaları genişletilmek isteniyor. İngiliz Stratex firması ve Bahar Madencilik ortaklığıyla yürütülen maden arama çalışmalarında, bölgeyi genişletebilmek için kestane ormanı ve fındık bahçeleri katledilmek isteniyor. Bu bölgelerde Kaz Dağları’nda ve Ordu’da yüzlerce arama ruhsatı dağıtıldı. 58 bin dönümlük bir alanda siyanürlü altın üretimi planlandı.
Bu yağmacı-sömürgeci maden çalışmalarının çevreye verdiği zararı görebilmek bakımından Ordu Valiliği’nin 2018 ve 2019 analiz raporu oldukça önemli bir yerde durmaktadır. Buna göre bölgedeki içme sularında bulunan ağır metaller 0-200 mg olması gerekirken, bu oran 2018 analiz raporunda 1.723 mg olarak tespit edilmiş, 2019 raporundaysa 3460 mg’a yükseldiği görülmüştür.
Karadeniz insansızlaştırılırken, canlı çeşitliliği ve doğası yok edilirken bölgenin bir ucundan diğerine büyük şirketlerden, yabancı şirketlere, oradan küçük taşeronlara cirit atar hale getirildi. Ve bu şirketler, vur emri verilmişçesine rahat bir şekilde Reşit Kibar’da olduğu gibi bölgenin gerçek sahiplerini katledebiliyor.
Egemen düzen, tüm Türkiye’de satılmadık, sermayeye açılmadık tek karış toprak istemiyor ve bunun için elinden gelen her türlü sistematik saldırıyla bu alandaki çevre mücadelesini, toplumsal mücadeleyi bastırmak istiyor. Bu durum kapitalist sömürü düzeninin, rant düzeninin hangi noktaya geldiğini göstermesi bakımından önemlidir, bize düşen ise bu uğurda canını ortaya koyan insanların mücadelesini büyütmektir. Yağma düzeni çalınmadık tek bir kapı, bedel ödettirmediği tek bir canlı türü bırakmayacak, o halde bizde akan bütün suları ona karşı birleştirmesini bilmeliyiz.